- 565 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK -11
“ Hoş gelmişsen Ökkeş ağa ! Şeref verdin bana. Buyur ! Ayakta kalmayasın.”
“ Hoş bulmadım Kudret ağa “
“ Hayırdır. Bir kusurumuz mu oldu sana karşı. Buyur şöyle oturalım. Ayakta kalma. “
Diyerek yer gösterdi. Ökkeş, yerinden bile kımıldamadı. Yüz ifadesi, gecenin öfkesini yansıtıyordu sanki. Kudret ağa, bir terslik olduğunu anlamış ve alttan almaya, ortamı yumuşatmak için munis davranmaya gayret gösteriyordu.
“ Tamam ! Senin canını sıkan bir şey olmuş anlaşılan. Haydi! Geç şu köşeye de güzelce bir konuşalım meseleyi. Allahını seviyorsan geç şöyle. Oturalım. Güzel bir şekerli, bol köpüklü kahvelerimizi içelim. Ondan sonra kusurumuzu anlayayım. “
Dedikten sonra,kapının önünde bekleyen yardımcısına seslendi.
“Oğlum Ahmet ! bize şöyle köpüklü ve bol şekerli iki kahve yapsınlar.”
“Baş üstüne ağam! “
Dedi ve kahveleri söylemek için dışarı çıktı. Kudret ağa bir taraftan Ökkeş’ i inceliyor, bir taraftan da neden bu şekilde o kadar yolu yürüyerek, bu kızgın haliyle gelmesinin sebebini tahmin etmeye çalışıyordu. Sonra, ona gönderdiği ve kızını kaçıracağını ima ettiği sözleri aklına geldi. Durumu daha da kötü hale getirmemek için suyuna gitmeye karar verdi. Anlamamış gibi davranacak ve ona sorarsa da aracıların üzerine atacaktı. En doğru yol olarak bunu bulmuştu o anda kafasında.
Kahveler geldi ve içtikten sonra Kudret ağa ,
“ Kahvelerimiz bitti Ökkeş ağa. Şimdi anlat bana. Seni kim kızdırdı. “
“ Kudret ağa ! Nasıl kızmayayım. Geçen akşam evimin camları taşlandı. Koca bir taş kızımın odasında, cam kırıklarıyla birlikte yanı başına düştü. Allah korudu kızımı. Ya kafasına gelseydi. Her şeyi göze aldım da geldim ben buraya Kudret ağa. Sen bana bir haber salmıştın. Ben de sana cevap göndermiştim. Sonra tekrar senden cevap geldi ama içinde ince mesajlar da vardı. Ben senden korkmuyorum. Uzak dur kızımdan ağa. Benim kızım daha çok küçük. Sen başka birini al kendine. Benim seninle bir sorunum yok. Senden de bugüne kadar bir kötülük görmedim ama uzak dur bizden ağa. Diyeceklerim bu kadardır sana. “
“ Ökkeş ağa, ben öyle şeyler yaptıracak bir insan mıyım ? İnanabiliyor musun sen buna. Ben kim, evleri taşlatmak kim. Ha doğru ! Kızını istettim. Onu helalim olarak almak istediğim doğru. Ben kızını çok beğendim. Gönlüm ister ki evimin ve gönlümün sultanı olsun. Ama öyle zorbalıkla da olsun istemem. Gönül rızasıyla olsun isterim. Cevap gönderdin diyorsun ama benim o cevaptan haberim bile yok. Aradaki aracıların işi olsa gerek. Ben onlara gereken cezayı veririm merak etme sen. İçini rahat tut. Ama taşlanma olayıyla benim bir ilgim yok.Yalnız bir şey soracağım. Düşmanlığın olan birileri var mı ? Onlar yapmış olabilir. Sen yine de dikkatli ol bence. Yardıma ihtiyacın olursa da haber sal bana. Elimden ne gelirse yaparım. “
Ökkeş, Kudret ağanın konuşmalarını dinledikten sonra uzunca bir süre suskunluk içerisinde yerinde oturdu ve ,
“ Tamam Kudret Ağa, sana inandım. Seni tanıdığım kadarıyla kötülük yapamayacak bir insansın. Köylülerin de senden bahsederken kötülemiyorlar. Sanırım aracılar o şekilde değiştirdiler. Rahatladım şimdi. Dediğim gibi, benim kızım ile senin evlenmen mümkün değil. Ben ne kadar cahil de olsam, yürek taşıyorum. Kızımın da oğullarımın da aynı benim gibi sevdikleri ve istedikleri insanlarla evlenmelerini isterim. Bu iş olmaz. Ne sen üzül,ne de ben.Kıyma benim kızıma ağa. Bir baba olarak yalvarıyorum.
“ Ökkeş ağam! İçini ferah tut sen. Sen istemedikten sonra, kızın istemedikten sonra ben bir daha bu konuyu açmayacağım. Zorla olmamalı zaten. Gülistan da gülerek girmeli benim kapımın eşiğinden içeriye. Bu konu burada kapanmıştır. Aramızdaki yaş farkını biliyorum. Ama ben kızını çok beğenmiştim. Senin gibi evlatlarına düşkün bir babanın sözü, kalbimin sözünden önde gelir. Huzursuz olma benden yana. Ama o dediğim konuda uyanık ol. Su uyur, düşman uyumaz. “
“ Sağ ol ağam ! Allah razı olsun senden. Sağlıcakla kal. Bana müsaade. “
“ Güle güle Ökkeş ağa. Her zaman beklerim. “
Kapıdan çıkar çıkmaz rahatlamış ve rahatlığı yüzüne yansımıştı. Geldiği yol, giderken sanki daha da yakınlaşmıştı. Köye girdiğinde aklına epeydir kahvehaneye gitmediği aklına geldi. Evine giden ara sokaktan geriye dönerek kahvehaneye doğru yürümeye başladı. Yolda gördüğü insanlara bakıyor ve selam vermek istediği sırada, selam vereceği kişi ya başka tarafa bakıyor ya da hiç görmemiş gibi davranıp, geçip gidiyordu. Önce ilk selam verdiği kişinin bu hareketine anlam verememiş, sonraki kişiler de aynı şekilde hareket edince, sebebi kafasına “ dank “ diye düştü.
Kahvehaneden içeriye girdiğinde orada oturanlara selam verdiğinde ise hiç kimse selamını almadı. Önce, gerisin geriye çıkıp evine gitmek geldi içinden. Sonra vazgeçti. En önlerdeki masaya geçerek oturdu. Kahvehanenin çırağına seslenerek ,
“ Oğlum ! bana bir çay getir “
“ Tamam Ökkeş ağa ! “
Çayı söyledikten beş dakika sonra çayı geldi. Her zaman neşeyle şakalar yapan çırak, bu kez hiç ses çıkarmadan çayı masaya bırakarak bırakıp gitmişti. Çayını içti ve inadına epey bir süre oturdu kahvehanede. Herkes ona ters ters bakıyor, o da onlara baktığında başka tarafa bakıyorlardı.
Kahvehanede dik ve kendinden emin durmaya çabalayan Ökkeş, dışarı çıktığında omuzlarına sanki tonlarca yük binmiş gibi ezilivermişti. Hızlı adımlarla evine doğru yürümeye başladı. Yüzü sinirden kıpkırmızı kesilmiş, haksızlığa ve önyargılı davranışlara maruz kalmanın hıncını yoldaki taşlardan çıkarırcasına onlara vurarak evine gelmişti. Kapıda Kezban ile karşılaştı.
“ Hoş gelmişsen ! “
Karısına sessizce ;
“ Hoş bulduk “
Dedikten sonra her zamanki sığınağı olan sedirdeki köşesine geçti ve oturdu. Kezban, kocasının halinden bir terslik olduğunu anlamış ve ona yaklaşmamıştı. Epey bir süre oturdu o şekilde.Bu durumu düzeltecek bir çare bulmalıydı. Ertesi gün için Ahmet astsubay’ a gitmeye karar verdi.
Ökkeş ağanın gitmesinden sonra Kudret ağa epey bir düşündü. Durum çok farklıydı şimdi. Ökkeş’e farkında olmadan bir söz vermişti. Ve bu sözünden dönemezdi. Çok beğenmiş ve aşık olmuştu Gülistan’ a. Mantıklıca düşündüğünde, kendisi de yakıştıramıyordu aslında aradaki yaş farkını. “ En iyisi zamana bırakmak. Nasipse olur. Onlara yardım edeceğim. Benim olmasa da sevmeye devam edeceğim. “ dedi kendi kendine sessizce.
Ahmet’ e seslendi. Ahmet sesini duyup, yanına gelince,
“ Bana Osman’ ı çağırır mısın ? “
“ Tamam ağam hemen çağırıyorum “
Osman, Kudret ağanın en güvendiği adamıydı. Çok dürüst ve güvenilir birisiydi. Çok gizli ve kimsenin bilmemesi gereken işlerinde onu yanına çağırırdı. Ağa ne söylerse yapar yerine getirir ve başka kimse de duymazdı. O yüzden de ağa hem sever, hem de değer verirdi. Yanındaki diğer adamlarından farklı bir yeri vardı. Bir nevi dostluk ilişkisi haline dönüşmüştü.
“ Buyur ağam! Beni istemişsiniz. “
“ Gel Osman. Konuşacaklarım var seninle. Otur şöyle karşıma ! “
“ Osman, aşağı köyden Ökkeş var. Tanırsın onu. Geçen akşam evi taşlanmış ve bugün buraya geldi. Çok üzülmüş ve sinirlenmişti. Ben konuşunca rahatladı ve gitti. Taşın benim tarafımdan attırıldığını düşünmüş. Biliyorsun ben kızına talip olmuştum. Tahminime göre başka bir düşmanı var. Onunla uğraşıyor ve entrikalar üretiyor. Samimiyetine ve dürüstlüğüne çok emin oldum bugün. Senden istediğim şey, köyde araştırma yapacaksın. İşin aslını, astarını öğren. Olayın sebebi neymiş. Orada senin arkadaşların var mı ? Ya da güvendiğin insanlar. Belli etmeden yap ama bu araştırmanı. “
“Tamam ağam. Ben hepsini öğrenirim. Sen meraklanma. Her bir şeyi öğrenirim ben. “
“ Sana güveniyorum Osman. Beni de bilgilendir. Merak ettim. Garip bir durum var ama ne. Kim ne istiyor bu garibandan. “
“ Tamam ağa. Allah ısmarladık. Ben sizi arar, bilgi veririm. Ama orada kalmam lazım. O yüzden telefonla bilgi veririm size. “
Gülistan’ ın cevap niteliğindeki mektubundan sonra bir daha mektup yazıp bırakacak fırsatı olmamıştı Halil’in. Sıkıntı dolu günler geçmişti aradan. Gitmek istiyor, onunla konuşmak istiyor ve kara gözlerinin hasretini çekiyordu. Ama durumu gereği hiç birini gerçekleştiremiyordu. Sadece rüyalarında beraberdi onunla. Rüyasında doyasıya sarılıyor, gözlerinin içine bakıyor, siyah gözlerin derinliklerinde kendini buluyordu. Rüya bitince, uyanınca da gerçekle yüz yüze geliyor ve mahzunlaşıyordu birden bire.
O olaydan sonra, her şeyden korkar olmuştu Gülistan. En ufak bir seste zıplıyor ve korku ifadesi yüzüne yerleşiveriyordu. Eski neşesi ve iştahı da kalmamış, yemekte bir iki kaşık yemek yedikten sonra, kaşığını bırakıyor ve aile fertlerini seyrediyordu yemeğin sonuna kadar. Ona kimse bir şey anlatmıyor fakat o gerince kesilen konuşmalar ve yüz hareketlerinden bir şeylerin ters gittiğini açıkça görebiliyor ama açıklama istemeye de cesaret edemiyordu. Çok sıkılmıştı ve Halil’ in o mektubundan sonra bir daha mektup bırakma fırsatı da bulamamıştı. Çok bunaldığı için çeşmeye su getirmek için gitmenin iyi olacağına karar verdi. Annesi içeride oturmuş, elindeki el işi ile oyalanmaya çalışıyordu.
İçeri girdi ve ;
“ Ana su bitmiş. Bir çeşmeye gidip geleceğim. Tamam mı ? “
Deyince Kezban’ ın yüzü birden değişikliğe uğradı ve fark ettirmemeye çalışarak , kızının gitmesine engel olmaya çalıştı.
“ Kızım yedekteki sular var. Ya da beraber gidelim olmaz mı ? “
“ Ana neler oluyor. Yüzünde birden endişe dolu bir ifade belirdi. Eskiden hiç böyle davranmazdın. Hem aranızda bir şeyler konuşuyorsunuz, ben gelince konuşmanızı kesiyorsunuz. Anlatır mısın bana her şeyi. “
Bu sorular karşısında köşeye sıkışmıştı Kezban. Ve konuşmaya karar verdi.
DEVAM EDECEK