- 1512 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
AKIL MATERYALİZMİ
18.yüzyıl Avrupa için çok önemli gelişmelere sahne oldu.Avrupa’yı içten içe yiyen veraset savaşlarının yanı sıra Fransız İhtilaliyle krallıklar sarsılmış,despotluklar yıkılmış ve kilise gücünü kaybetmiştir.Bu gibi siyasi gelişmelerin yanı sıra bilim ve sanattaki gelişmelerin artması,dini tekelinde bulunduran kilisenin sorgulanıp ağır eleştirilere maruz kalması bir “aydınlanma” sürecine girişi sağlamıştır.Bu çağa da “Aydınlanma Çağı” adı verilir.Bu çağın genel özelliklerine bakacak olursak; bilginin deney ve gözlemle elde edilebileceği düşüncesinin ağırlık kazanması, kilisenin otoritesinin yıkılması,aklın ön plana çıkarılması ve insanların sosyal hayatlarını yeniden düzenlemek için fikirler ve sistemler üretilmesidir.”Aklın” rehberliğinde Avrupalı, yüzyıllarca bağnaz bir düşünce köleliği ile bağlı olduğu ve boyunduruğu altında olduğu kilisenin saltanatından aydınlanma çağı bilim,sanat ve düşünce adamlarının yönlendirmesiyle kurtulmuştur.İstanbul surları kuşatılmışken meleklerin dişimi yoksa erkek mi olduğunu tartışan, fetihten sonra Ayasofya’ya sığınıp kendilerini Türklerden kurtaracak bir meleğin gelmesini bekleyen,engizisyonları tarihe kara leke olarak geçen,Haçlı Seferlerinin barbarlığı ile tanınan, fikir ve tavırlarına anlam veremedikleri insanları “cadı” yaftasıyla diri diri yakan, ve bir savaşta Türklerin elinden kurtulmasını boynundaki Meryem Ana figürüne bağlayıp, ülkesine dönüşünde onun adına kilise yaptıran Avrupalı’nın tarihi bu derece bağnazlıklara sahne olmuşken, kilisenin yaymaya çalıştığı sahte ulvilikten kurtulup soyuttan çok somut düşünen,manadan çok maddeye önem veren ve maddeye hakim bir Avrupalı’ya doğru yol almıştır.
Maddeye hakim olan Batı bir sonraki yüzyılda din müessesini korumakla beraber esasında aklı tek rehber olarak tanımış, o kadar ki insanla hayvan arasındaki farkı insanın düşünmesi gibi basit bir seviyeye indirgemiştir.”Evrim Teorisi” adıyla bilimsel bir kılıfta önümüze sunulan bu düşünce sistemi pek çok sapık sitemin de ilham kaynağı olmuştur.”Güçlü olan zayıfı ezer ve hayatta kalır” düsturu toplumsal hayata uygulanmış, insanlar üzerinde denenmiştir.Milyonlarca insanın canına mal olan, bilim adına yapılan saçmalıklar silsilesi hakiki kaynağından beslenmeyen aklın insanı getirdiği noktaya örnektir.Bolşevik Rusya döneminde Sibirya’da soğuk ortama uyum sağlaması beklenen 100.000 lerce tohumun, insanlar açlıktan ölürken heder edilmesi kör akıl ve ideolojik bilim adına insanın neler yapabileceğinin pek meşhur bir kanıtıdır.
Batılı’nın hatası nerededir peki? Hakikaten insanla hayvan arasındaki tek fark düşünmekmidir?Bugün Müslüman toplumlarada sirayet etmiş olan kuru bir akılcılık insanı yukarıdaki örneklerden başka nerelere götürebilir? İsterseniz bu soruları cevaplamaya çalışarak devam edelim.
Batılı 18.yy dan itibaren aklı dinin bağlıyıcılığından liberalleştirmeye çalışmışsada,din olarak kilisenin dayattığı tahrif edilmiş bir düşünceden başka bir şey tanımadığı için aklı tanrılaştırmış,tek rehberi olarak önüne koymuştur.Hakiki kaynak olan, aklın sahibi Allah’ın vahyinden beslenmeyen akıllar insanı medenileştirdiğini iddia etsede,özgürleştirdiğini savunsada ahlaktan yoksun, aklın kölesi toplumlar meydana getirmiştir.İnsanla hayvan arsındaki yegane fark düşünce olsaydı insana has özellikler olan irade,şuur,hissiyat ve inanmak gibi hasletler aklın neresine koyulabilirdi?Akli olarak nasıl tanımlanabilirdi?Sadece somut dünyayı akılla düzenlemeye çalışan insan somutluğa yani maddeye bağlandığı müddetçe soyutluk kavramını ihmal edecektir.Bu ihmal ise insanın ruhunda derin boşuklar oluşturacaktır.Görebildiği,dokunabildiği şeyleri kabul edecek aklın kavrayamadığını aklı yetmediği için inkar konumuna gelecektir.Bu ise insanı Allah’ın varlığını reddetmeye kadar götürebilmiştir.Halbuki tek hak din İslam’a göre İman kavramı önemli bir yer tutar.İman eden İslam’a adım atmış olur ve İslam imandan sonra başlar.İman ise emin ve emandan türemiştir.Yani İman etmek bir bakıma emin olmaktır.Somut olan maddeden beş duyu organıyla “emin” olabilen insan soyuttan emin olabilmek için aklı yeterli bulmaz.Bu noktada “Kalb” dediğimiz insanı insan yapan başlıca özelliklerden olan vicdan karşımıza çıkar.Soyutu, insan ancak etrafında görüp madde diye tanımladığı şeyleri aklıyla müşahede edip onu derin bir hissiyatla geliştirerek maddenin ardına yani hakikate ulaşabilir.Kalp ve akıl bizde ayrılmaz bir bütündür.İnsan sadece düşünerek kemale erebilseydi ondaki iç huzursuzluklar,bunalımlar ne ile açıklanabilirdi?Felsefede dahi inanmanın tarifi aklın ötesinde, yahut aklın kavrayamadığı şeklinde izah edilir.Demek ki insan aklının kavrayamadığı noktada yine aklının yardımıyla, kainatı süzerek ve mutlaka ve mutlaka vahiyden beslenerek iman etmeli yani teslim olmalıdır.Teslimiyet ruhi bir özelliktir.Akıl hiçbir zaman somut olmayan bir şey karşısında teslim olmaz.Demekki fiziği kavramak akılla olurken, fizik ötesinde insanın başka hasletleri devreye girer.İnsan madde-mana ikilemini bir çatışma değil de bütünleşme şeklinde algılayabilecek özellikte ve donanımda yaratılmıştır.Vahiyden soyutlanmış akıl insanı hayvanlaştırıp,maddede medenileşsede ahlakta ilkelleştiriken, akıldan soyutlanmış teslimiyet ise insanı Allah’ın fiili ayetlerini anlamaktan uzaklaştıracak,ve onu suistimale açık hale getirecektir.
İnsan kalbiyle soyut olanı yani gaybi kavrayamadığında aklının esareti altında yaşamaya başlar.Bilgiyi 18.yy Avrupalısı gibi ancak akılla elde edebileceğini düşünür.Herşeyi bir mantığa, somutluğa dayandırır.Ama bu kendi sistematiği dahilinde bir mantıktır.Çünkü onun için kainat yalnızca görebildiği çevredir.Akılla çözülemeyecek hiçbir şeyin olmadığına “inanan” dikkat buyurun inanan insan aklını aşan bir durumda, girdiği bunalım sonucu, onu reddetmekle sonuçlandırır.Bir süre sonra aklının buyruğunda,onun kölesi şeklinde yaşamaya alışacak,aklını tanrılaştıracak ve bir bakıma kendini bir akıl materyalizminin içinde bulacaktır.Halbuki aklın en büyük düşmanı olan önyargıları insan ancak inanarak yıkabilir.Müslüman Toplumlara da yerleşen,Avrupa’da doğal bir süreç olarak gelişen fakat biz de ise vücuda sonradan eklenen bir organizma gibi yamalanan “akıl materyalizmi” bizleri Allah’a gerçekten boyun eğmekten uzak kılmıştır.Hayatlarımızı dikkatli düşünelim bir an.Herşeyimizi maddeye bağlamış, gözümüzün önünde olan iman etmişiz,karnımız doymadan rızkı veren Allah diyememiş,bir sıkıntı karşısında O’na sığınmamış,O’ndan çok aklımıza itimat eder duruma gelmişiz.
Şunu da söylemeliyim ki hiç kimse aklı küçümsediğimi,yada yok saydığımı sanmasın.Doğru yerden beslenen akıl, insanın iç dünyasında kendi medeniyetini kuracak güçtedir.Onun içindir ki her şeyin sahibi olduğu gibi aklımızın da sahibi olan Allah’ın dilediği şekilde,O’nun gösterdiği şekilde aklı kullanmalı ve haddi,edebi korumalıyız.Yani Allah ile aramıza aklın girmesine izin vermemek onu amaç değil araç kılmak bizi doğru yola götürecektir inşaAllah!
Selametle!
Murat Canver
YORUMLAR
Hakiki kaynak olan, aklın sahibi Allah�ın vahyinden beslenmeyen akıllar insanı medenileştirdiğini iddia etsede,özgürleştirdiğini savunsada ahlaktan yoksun, aklın kölesi toplumlar meydana getirmiştir.İnsanla hayvan arsındaki yegane fark düşünce olsaydı insana has özellikler olan irade,şuur,hissiyat ve inanmak gibi hasletler aklın neresine koyulabilirdi?Akli olarak nasıl tanımlanabilirdi?Sadece somut dünyayı akılla düzenlemeye çalışan insan somutluğa yani maddeye bağlandığı müddetçe soyutluk kavramını ihmal edecektir.Bu ihmal ise insanın ruhunda derin boşuklar oluşturacaktır.
Yazılarınız gayet güzel.
Bam teline basıyor konunun.
Tespitlerde seviyeli ve doğru.
Bu yazınız biraz sıkışık olmuş. Başka da kusuru yok gibi.
Bu konuda Ka Big Bang diye benim de bir yazım vardı. Size katılıyorum.
Tebrikler.
Selamlar.
Engin Tatlıtürk tarafından 8/22/2010 12:09:01 PM zamanında düzenlenmiştir.
Evet Akıl...
Ben aklı Allah'a bağlı kullar olarak nitelendiriyorum. Zıddı da,Asiliğin kulvarı... Herşey zıddı ile yetişir. Madde manayı yetiştiren bir araçtır. Mana maddesiz madde manasız olamazki. Seçim iki tanedir. Ya Allah a bağlanarak yaşarsın yada Asi olursun... Kuran bunu çok iyi tanımlayan ayetlerle dolu. Ancak günümüzde yine O Asilerin hakimiyeti olduğu için, yayılan saha, eğitilen alanlarda bu konu işlendiği için insanlık Allah'tan kopmuş kendi krallığını yaşıyor. Krallık yıkılır. Tarih bunun ispatıdır. Yıkılmayan tek değer Allah a bağlı kullar olarak yaşama sunulan değerlerin etrafında toplanarak varolacağımız gerçeğidir
Materyalist yaklaşımlar yıkılmaya mahkumdur. Manevi yaklaşımlar yıkılmaz çünkü sonsuzdur... Kalp materyalizmi neymiş:))) Daha neler duyup öğreneceğiz...Boşuna dememişler KÖR ŞEYTAN...
angelyasam tarafından 8/25/2009 11:42:42 AM zamanında düzenlenmiştir.