- 481 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-9
Mektubu bitirdikten sonra, uzunca bir süre düşündü Halil. Hiç bu yönüyle bakmamıştı. Rüyalarına giren o gözlerin sahibini ilk gördüğü an, ırmağın suyu gibi akmıştı kalbinin içine. Çok mantıklı ve akıllı biri ile karşı karşıya olduğunu anladı mektubu okuyunca. Umutsuzluk kapladı içini.
Mustafa, onu düşünürken görünce yanına yaklaştı.
“ Hayırdır Halil ! Neden karamsarlaştın birden ! “
“Ne bileyim, umutsuzluğa kapıldım. Ruhum daraldı. Hayallerimdeki kız ile karşılaştım. Fakat daha bir kelime bile konuşamadım. Gerçi bu konularda acemi sayılırım. Ben alınyazısına inanan biriyim. Ben hiçbir zaman flört ettiğim kızlara kötü gözle bakmadım. Onurlarıyla oynamadım. Öyle erkekler var. Sen de bilirsin bu tipleri. Kadının gururunu hiç düşünmezler. Onlar sadece kendilerini düşünürler. Egolarını tatmin etmek için bu şekilde davranırlar. Hatta ben bile onlar gibi davranırken, son anda farkına vardım yanlışımı. Sırf onlar gibi davranmak için flört ettim kızlarla. Hiç birine de kalbimde sevgi kırıntısı yoktu aslında. Sonra kendi kendime düşündüm, karşımdakinin yerine koydum ve onları kandırmamak için sonlandırdım ilişkimi. Duygularıyla alay edercesine oynayamazdım.
Ama Gülistan’a duygularım farklı. Onun, o kara gözleri için ölümü bile göze alırım gerekirse. İnsan sevgisinin uğruna her şeyi göze alabilmeli. Ama onu tehlikeye atmamalıyım. Gelenek ve anlayış farklılığı çok fazla. Dikkat çekmeden ve onu tehlikeye atmadan tanımaya çalışmalıyım. Yüce Rabbim bize yardım etsin. “
“ Söylediklerinin hepsi doğru şeyler Halil. Allah nasip ederse kavuşursun sevdiğine. Bu şartlarda yapacak bir şey yok zaten. Askerliğini bitirmiş olsaydın, gelir istetirdin ailesinden. Askerliğinin bitmesine beş ay kaldı. Gün ola, hayrola. Sıkmamaya çalış canını. “
“ İnşallah Mustafa “
Koşarak çıktığı birliğine, umutsuzluğu yürüyüşüne yansımış ve ayaklarını sürüklercesine atıyordu dönüş yolunda.
Akşam yemeğinde Abdullah’ ın durumu Ökkeş’in dikkatini çekmişti. Diğer çocuklarının da sessiz olması da gözünden kaçmamıştı. Genelde çok fazla konuşmazlardı. Diğer günlerden farklı bir durum vardı. İçinden bir his buna işaret ediyordu. Abdullah’ a bakarak,
“ Bir şey mi oldu oğlum! Hepiniz çok suskunsunuz bu akşam. Hepinizin üzerinde bir gariplik var. Bir şeye canınız sıkılmış gibi sanki. “
“ Yok baba ! Yorgunluktan herhalde. Sıcaktı bugün hava. “
Diyerek söylemek istemedi Abdullah. Diğer kardeşleri de gözlerini babalarından kaçırmışlardı. Ökkeş, iyice kuşkulandı bu durumdan ve tekrar yineledi sorularını sanki bakışlarıyla.
“Baba çok önemli bir mesele değil aslında ama canımızı sıkmaya yetti. Dün akşam kahvehanede otururken , yan masada oturan bir münasebetsiz canımızı sıktı. Hakkımızda ileri geri konuşmalar yaptı. “ Bu köyde, jandarmaya yakın insanlar var” gibilerinden sözler. Tam haddini bildirecektim ki kardeşlerim engel oldu bana. “
“
İyi yapmışlar seni engellemekle. Kaba kuvvetle hiçbir mesele çözümlenmez. Yoksa dağdaki eşkıyadan ne farkımız kalır. Ben haberleri seyredemiyorum artık. Konuşma ile çözümlenecek sorunlar, kaba kuvvete dönüşmüş. Şiddetin esiri haline gelmiş herkes. Takılmayın bu konuya. Geçen gün Ahmet astsubay geldi ya onun için öyle söylüyorlar. Hep ağa yayıyor bu söylentileri. Yalnız, gittiğiniz yere, geldiğiniz yere dikkat edin. Her türlü kötülük gelir bunlardan. İftira atarlar, daha olmadı canınızı yakarlar. Kuşkulandığınız bir durum olursa bana söyleyin. O şekilde psikolojik bir baskı yaparlarsa da umursamayın. Verilecek en güzel cevap budur. Psikolojinizi bozup, sizi haksız duruma düşürürler. Akıl devreye girmeli bu zamanlarda. Bu tür hareket, korkaklık değildir. “
“ Tamam baba dikkat etmeye çalışırız. “
Bu konuşmadan sonra Ökkeş’i kara düşünceler esir almıştı. Ahmet astsubay herhangi bir sıkıntısı olduğunda gelmesini söylemişti. Giderse daha çok dışlanacaktı. Gitmese de, ağanın oyunlarıyla köy halkı tarafından yıpratılacaktı. Ne yapacağına karar veremedi. İkilem içerisinde kalmış, bir türlü işin içinden çıkacak bir yol bulamamıştı. Uykusu gelince de odasına geçmek için ayağa kalktı. Kezban’ a döndü ve ,
“ Kezban, ben yatıyorum. Haydi sen de gel artık.”
“ Tamam geliyorum bey “
Diyerek arkasından geldi. Odaya geçtiklerinde, karısına oturması için işaret etti. Oturunca da ,
“ Kezban, her şey üst üste geliyor. Senin sözlerini dinlemeliydim. Konuşmamıştım ama sanırım davranışlarımla, mimiklerimle haksızlığı haykırdım ben. Ahmet astsubay, ağzımdan herhangi bir bilgi alabilir miyim diye gelmişti o gün. Hemen ağaya yetiştirmiş ispiyoncu kuşlar. Sadece bu olsa dert! Bir tane değil ki. Hasat iyi olmayacak bu yıl. Sabahın köründen akşamın geç saatlerine kadar tarlamızdayız. Karnımızı doyuracak kadar kazanabiliyoruz. Kazandığımızın büyük bir kısmını da aradaki aracılar alıyor. Üstüne üstlük, o moruk haber göndermiş yine. Kız için. Kuma olarak istiyor Gülistan’ ı. Daha önceki haber gönderdiğinde, yaşı küçük, ağabeyleri evlenmedi. Onu kimseye veremem demiştim. Ama araya ağayı sokmuşlar. O da beni sıkıştırıyor. Haber gönderiyor .
Korktuğum şey, zorla kaçırmaya kalkmaları. Kızımı ziyan etmeleri. Onun için, gözünü dört aç. Kızı yalnız bırakma. Biz seninle, birbirimizi severek evlendik. Bütün çocuklarımın da istedikleri ve sevdikleri ile evlenmelerini istiyorum. Ben cahilim ama duygusuz bir insan değilim. Mutsuz olduktan sonra, evlenmenin, yuva kurmanın ne anlamı var ki. Öyle değil mi ? Aman ! dikkat et. Kaçıracağını açıkça söylemedi ama ima etti. “
Kezban’ ın bu konuşmadan sonra, yüzünün rengi attı. Endişesi yüzüne yansımıştı. Bazen, canı sıkıldığında yakın komşularına giderdi. O anda, uzun bir süre gitmemeye karar verdi.
“ Tamam bey, hiç yanından ayrılmam. Ona kıyamam. O bizim tek kızımız. Ne emeklerle bu yaşa getirdim ben çocuklarımı. Onların saçının bir teline zarar versinler, yıkarım ortalığı. “
Bunları Kezban’ a anlatınca rahatlamıştı. Sanki üzerine binen onca yük birden kalkmıştı. Üzerini değiştirerek yattı yatağına.
El ayak çekilmişti. Gülistan her gece yaptığı gibi, uzun ve gür saçlarını fırçasıyla taradı. Aynada uzun bir süre kendisini seyretti. Sonra yatağının üzerine oturarak, Halil’ i hayal etmeye başladı düşünceleriyle. Bu düşüncelere dalmışken,
“ Şangırt”
Diye bir sesle irkildi ve yatağında, hemen yanı başında büyük bir taş ile cam parcalarını görünce bağırmaya başladı.
“ Anne! Baba! Ağabey !
O kadar korkmuştu ki, sesi her zaman çıktığından çok farklı çıkıyordu. Yüzü bembeyaz kesilmiş,kalbi duracak gibi çarpmaya başlamıştı.
DEVAM EDECEK !