- 482 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BATAKLIKTA BİR SERÇE - 8
Ferhat çok seviyordu Mukaddes’i. Onunla ilgilenmesi, oyunlar oynaması, istediğinde su, meyve ve diğer yiyecekler vermesi, ona hizmet etmesi yapmacık değil yürektendi. Özürlü
de olsa, duygularını anlatamasa da hissedebiliyordu bunu. Mukaddes oraya evlâtlık olarak
verildiğini biliyor, kendini ailenin kızı gibi hissediyor ve Ferhat’ı da kardeşiymiş gibi benimsiyordu.
Kardeşinin İlhan Öğretmen ile ilgili anlattıkları geldi aklına. Durdukça, konuştukça hep ondan ve onlar için yaptıklarından söz etmişti . İlhan Öğretmen gibi bir öğretmen
olmayı özledi bir an. İstanbul’a geldiğinde okumaya başladığı Beşiktaş’taki ilkokulda ne kadar da başarılı bir öğrenci olduğu aklına geldi. O günlerde kurduğu okuma hayallerini hatırladı. Aslında okutulsun diye verilmişti buraya. Fakat kendisine anlatılanlar karşısında
okumak istemediğini yine o söylemişti. İstanbul’da okullar çok karışıkmış o günlerde ; siya
set, anarşi varmış. Özellikle kızlar için çok tehlikeliymiş okula gitmek. Can, Galatasaray Lisesi’nde okuyordu ama o erkekti, kendisini korumayı biliyordu. O da güçlü biriydi, kendi
ni koruyabilirdi aslında. Fakat o kadar ısrar ettiklerine göre bir bildikleri vardı herhalde.
Neyse deyip, daha fazla ısrar etmemiş ve okumak istemediğini kendisi söylemişti onlara.
Onlar da adına banka hesabı açıp para yatırmaya başlamışlar, okumasının şart olmadığını,
zamanla çok parası olacağından hiç bir şeye ihtiyacı kalmayacağını söylemişlerdi.
Oysa Mukaddes’in zenginlik hayalleri hiç olmamıştı. O, özellikle kardeşinin anlattıklarından sonra daha net anlamıştı ki ; okuyup, İlhan Öğretmen gibi bir olmayı çok isterdi....
Sıyrılıp hayallerinden kaptırdı kendini Ferhat’ın oyuncaklarına. Oynadı onunla ve unutma
ya çalışıp hayallerini, pes ediverdi kaderine.....
Akşam üzeri olmasına rağmen yine vapurun dış kısmına oturmuşlardı baba- oğul. Orada hem çocuk denizi seyrediyor hem de babası sigara içebiliyordu. Rüzgârdan sigara dumanını boğazında hisseden çocuk arada bir öksürerek konuşuyordu babasıyla :
- Baba ,ablam neden ortaokula gitmedi ?
- Gitmek istemedi..
- Hani Kemal Amca beni istediğinde, hep ’Ver de okutalım ’ diyordu. Ablamı da okutmaya söz vermemişler miydi ?
- Kendisi istemeyince, zorla mı okutacaklardı ? Hem kız çocuğu, okuyup da ne olacak ? Her
şeyi var işte. Zengin insanlar, ablanın her şeyi olur zamanla....
- Baba biliyor musun ; ben mutlaka okuyacağım. Hem de İlhan Öğretmen gibi öğretmen olacağım.
Adam biraz da neşe katmak istedi çocuğun muhabbetine :
- Oku bakalım, oku da Eşşekli ’ ye ( şimdiki Gebze - Şekerpınar ) muallim ol !
O gece rüyasında annesini gördü Mukaddes. Gerçekten Sabiha Hanım’ın, Ümit Teyze’sinin,
Kemal Dayı’sının dedikleri gibi, onu istemiyor muydu annesi ? Onlar almasa da tekrar babasına geri mi gönderecekti ? Bir defa göndermiş ama sonradan gelip almıştı yine. İsma
il Baba’sı seviyordu onu. Annesini çok dövse bile onu hiç dövmüyordu aslında. ’ İsteseydi
arar bulurdu, alırdı seni ’ demişti en son hizmetçileri Kevser Hanım..
Gecenin bir yarısı uyandı. Lavaboya gidip yüzünü yıkadı önce. Sonra odasına dönüp kâğıt- kalem buldu. Oturup mektup yazdı annesine. ’ Canım anneciğim , canım ağabeyciğim dedi
annesinin ilk kocasından olan Feridun Ağabeyine. ’ Beni buradan alın. Sevmiyorsanız, istemi
yorsanız bile alın ’ dedi.. Tekrar yattığında, sabaha kadar annesini, Feridun Ağabeyini gördü rüyasında. Sevindiklerini gördü, almaya geleceklerini söylediler . Rüya da olsa sevin
di, inandı geleceklerine.
Sabah olduğunda erkenden bakkala gitme bahanesiyle çıktı evden. Bakkalda posta pulu satılıyordu. Bir tane alıp yapıştırdı zarfın üzerine ve hemen yakındaki posta kutusuna ema
net etti anneciğine yazdığı mektubunu.
Eve dönüp beklemeye başladı. Esaretten kurtulmuş gibi hissetti kendini. Daha bir neşelen
di. Ferhat’la daha çok oynadı. Hizmetçi Kevser Hanım’a daha çok yardım etti. Sabiha Hanı
mın ve ablasının ilâçlarını daha bir sevgiyle verdi. Kızmıyordu onlara, asla kin gütmüyordu.
Fakat mutlaka annesinin yanına dönecek, orta okula yazılacak, okuyup İlhan Öğretmen
gibi biri olacaktı. Hayalleri vardı artık, ideali vardı ; okumak, öğretmen olmak. Kaderine
ettiği pesi geri almıştı. İnanmıştı, annesi- ağabeyi mutlaka gelip alacaklardı onu. Yeniden evlerine götüreceklerdi. Babasının anlattığı gibi kötü davransa bile İsmail Baba’sı, katlan
maya kararlıydı. Yeter ki yanlarında istesinler, okula göndersinlerdi...
Postacı amca, postacı amca
Çabuk ulaştır mektubumu anama
Okusun bütün yazdıklarımı
Düşsün yollara bulsun kızını.
Bulsun da gelip alsın
Alıp da bağrına bassın
Anneden ayrılır mı çocuklar
Ayrılırsa nasıl yaşar ?
Devam etmeli ( Çünkü gözyaşlarımın ıslaklığı var bu satırlarda...)
Fikret TEZAL