- 660 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
GİTME
Melek `ti adı… Tıpkı bir melek kadar narin fiziği ve duru güzelliği vardı. Tren raylarında takılı kalan hayallerinin üzerinden, kaç tane tren gelip geçti hatırlamıyordu. Gittikçe gözlerinde küçülen dünyaya inat, zamanı tüketiyordu peronun duvarına asılı kocaman saat.
Umutları, az önce yağan yağmur damlalarına karışıp akmıştı yanaklarından. Eve gitmek gelmiyordu içinden, korkuyordu evin duvarlarına yapışmış anıların çığlıklarını duymaktan.
Sevdiğiydi… Onu ölümüne seviyordu. Hala sıcak nefesini yüzünde hissediyordu. Onun da kendisini çok sevdiğini biliyordu. Sevdiği asla onu böyle terk etmezdi! Aşkın en güzel köşesinde, sevdiğini çaresiz bırakıp da gitmezdi! Melek “gitme kal” diyebilseydi…
Diyememişti! Kaç kere içinde taşıdığı sırrını söylemek istemiş ama bir türlü söyleyememişti.
Kendi yok oluşunda, sevdiğini de tüketmekten korkmuştu belki, belki de çaresiz yarınlarını onsuz yaşamak istemişti.
Son tren de, rayların üzerine uzanmış yatan bir hayalin son çırpınışlarına aldırmadan, ayrılmıştı işte gardan. Burada daha fazla kalması anlamsızdı. Biliyordu, eve gitmese de, anılarından kurtulması imkânsızdı. Gitmeliydi eve ve yalnızlığının ilk gecesinde, yüzleşmeliydi kendisiyle. Umutlarla koşarak, nefes nefese geldiği istasyondan, sessizce ayrılıyordu. Oturduğu bank’a bıraktığı hayalleri ve umutları ardından el sallıyordu.
Evin kapısında anahtarı çevirdiği anda, ilk yürek acısını yaşadı o anda. Hep bu kapının önünde yaşamıştı kısacık vedaları. Gün geçmezdi sanki bir türlü getiremezdi akşamları.
Gün batışlarında gelirdi sevdiği, hiç gecikmezdi. Meraklı bakışlarla küstürmezdi yüreğini. Kapı eşiği kahkahalarını sunardı sevdiğine Melek, boynuna sarılıp dudağından öperek.
Papatya kokusu dolanırdı evin içinde, sevdiği gezdikçe odalarda. İkisi için sohbet köşesi hazırlamıştı denize bakan balkonunda. Yürekleri iç içe geçerdi her gece, binlerce yıldızın arasında. Bundan sonra nasıl yaşayacaktı papatya kokusu sinmiş bu odalarda? Ya, nasıl çıkıp oturacaktı sohbeti bitmiş, yıldızları tükenmiş balkonunda? Bu gece kardelen çiçeği gibi üşüyecekti duyguları biliyordu, buz tutmuş papatya kokan yatağında.
Konsolun üzerinde kalmış notu gördü yeniden. Sabah okuduğunda nasılda fırlayıp çıkmıştı evden. Yetişememişti ne yazık ki, yetişememişti sevdiğine ve “kal gitme” diye tutunamamıştı ellerine. “Meleğim” demişti yazdığı notun ilk satırında. “Meleğim. Seni seyrettim başucunda tan yeri ağarıp şafak sökünceye kadar. Nasıl da masum uyuyordun sevdiğim. Yüzünü çizdim sabırla beynimin en ücra köşesine. Biliyor musun? Son ana kadar “gitme kal” demeni bekleyeceğim. Bil ki seni sonsuza kadar seveceğim. Meleğim”
Melek, baş dönmeleri sıklaşınca gitmişti bir doktora. Yarınlarını siyaha boyadılar, bembeyaz hastane odasında. Biliyordu, “Yavaş yavaş eriyerek” ve “Azar azar tükenerek” bitecekti, sonunda. Bu sırrı içinde yaşadı söyleyemedi aylarca. Söyleyemedi sevdiğine, hep yanımda ol diyemedi bencil duygularıyla. Kendisiyle birlikte tüketemezdi ki onu da. Böyle bitmesini kendisi istemişti. Anılarıyla tükenip yok olacaktı işte sonunda. Sadece giderken sonsuza, o çok sevdiği papatya kokusunu taşıyacaktı ruhunda…
YORUMLAR
GİTME
Gitme !
Ya da götür ruhumu da kendinle.
Bir bıraksam bulutlarımı
Yağmur olur, dolu olur yağarım,
Nefes aldığın her yere.
Süzülürüm yanaklarından
okşayarak yüzünü,
Karışırım göz yaşlarına,
tutunurum kirpiklerinden
Son bir gayretle;
bir an olsun sende olmak için.
Buğulu gözlerinde olmak var ya…
Gitme !
Al götür beni bakışlarınla
Ufkun bittiği yere.
Ya da bir yağmur damlasında
kandıralım ruhumuzu
bulutların üzerinde açılırken sonsuzluğa…
Bana her bakışında eriyor ruhum
yüreğinin ateşinde
Ve bana veda edeceğin bu kentin
kızıl akşamlarında.
Aşkın sonsuzluğunda kaybolurken bedenim
Dayanılmaz yokluğunda
Mahkum etme beni sensizliğe…
Gitme !...
Öykü çokk güzeldi... Aynı isimdeki bir şiirimi ilave etmek geldi içimden... Kaleiniz ve sevgi dolu güzel yüreğinize tebrik ve saygımla...