- 1067 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SARAYDA BİR ÖĞLE NAMAZI SONRASI Saat: 14.00 .
Sarayda Bir Öğle Namazı Sonrası Saat 14.00 .
Öğle namazını yeni edâ etmişler, Sultan 1. Ozan İlo Han ve Vezir-ü Vüzerâları TOYNAK, AGÂHÎ, BOZKIR, DİRENİŞ, KARAÇAY, VARS@YALIM, KUL HİLMİ, DİVÂNE ARİF PAŞA, YAKUTÎ, NADİDEMZEHRA, YEDİTEPELİ BAHAR HANIM, ENGÜRÜLÜ ARZU BUSE ve dâhi niceleriyle birlikte meşveret hâlinde idiler. Konu delilik marazına iptilâ olup, kendisini Hünkâr sanıp, bir de taife-i nisadan kendine bir Vezir atayan, Makberî nâm mecnûn idi.
Bu divâne mecnûn, kendi kendine Vezir atadığı, taife-i nisa’dan mecnûne Beyazî’yi de kendisinin Vezir olduğuna inandırarak onu, Sultan’a elçi olarak yollayıp, Şelâle nâm kal’a da yapılacak olan ŞUARA TOPLANTISINDA kendilerine “Kıymalı ve Üzümlü Börek” verilmesini, bu istekleri verilmezse, isyân edip, Halkı dâhi isyâna sevkedecekleri haberini yollamış idi.
Bu divâne mecnûn, asılsız bir kıymalı ve üzümlü Börek dâvâsı çıkarmış, www.siirkultursanat.com hudutları dâhilinde isyâna teşebbüste bulunmuş idi.
Sultan, mahiyeti altındakilere, bir delinin hezeyânlarını kale almamalarını, gülüp geçmelerini salık veriyordu.
Katip Çelebilerden birini huzuruna çağırttırarak, ona yazmasını emretti.
___”Masır Osman a kapattırdığım ol mecnûn Makberî nâm sergerde ve dâhi Beyazî nâm mecnûne hakkında kesin kararım olup, cümle Vezirlerim, Paşalarım, Beylerbeylerim, Beylerim, Ağalarım ve dâhi kapıkullarım işide ve bile ki; Bu iki akıl nimetinden mahrum kalmış divâneler, her ne kadar; Deli, ihtiyârı olmaması itibariyle mes’ül değilselerde, bu iki deli, delilikte haddi aşmış olup, halihazırda biri kendini Hünkâr, bir diğeride Vezir olduklarını sanarak, ol tımarhâne den tefrikalar yazarak tebâmızın kafalarını karıştırmak istedikleri anlaşılmış olup, bu iki divânenin, bulundukları Masır Osman’dan alınarak, sürgün diyarı Bartın nâm diyara, kırk batman zincirle derdest edilerek defedilmeleri, orada dâhi bunları kendi hallerine bırakmayıp, ağır işlerle meşgül edilmelerini murâd etmiş bulunmaktayım.
Ben ki, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun, Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir
Vilâyeti’nin ve Türkistan’ın ve Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin -ki yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dahi ateş saçan kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Mehmed Cemil Han oğlu, Sultan Kara Kâzım Han oğlu Sultan 1. Ozan İlo Han.
Sen ki, Masır Osman da mukim bir deli divâne Makberî’sin.
Sultanların sığınma yeri olan kapıma, sadık adamın Beyazî ile mektup gönderip ve bazı ağız haberi dahi ısmarlayıp; Bir yanlış anlaşılmadan mütevellid tımarhâneye kapatılmış olduğunu bildirip; Buradan kurtarılmanız hususunda bu taraftan yardım ve medet istemişsiniz. Her ne ki demiş iseniz, yüksek katıma arzolunup teferruatıyla öğrendim.
Adem oğlu nun aklî melekelerinin bozguna uğraması ve bu yüzden tımarhâneye kapatılmaları şaşılacak şey değildir. Gönlünüzü hoş tutup hatırınızı incitmeyiniz. Ol mekânda kaldığınız müddet içinde, hekimlerin tedavilerine yardımcı olur, onlara kolaylıklar sağlarsanız, umulur ki, tez bir vakitte akıl sağlığınıza ulaşıp, eski halinize avdet ederek halkın içine dönersiniz.
İmdi sen dâhi bulunduğun yerde sükûnetle sağlığına kavuşacağın günü bekleyesin. Zinhâr, bir daha bu konu ile ilgili huzurumuzu işgâle kalkışmayınız ki; Ulu ecdadımız daima düşmanı kovmak ve memleketler fethetmek için seferden geri kalmamıştır. Biz dahi onların yolundan yürüyüp, her zaman memleketler ve sağlam kaleler fetheyleyip; Gece-gündüz Atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır.
“Ben ki, kırk sekiz krallığın hakanı 1. Ozan İlo Han’ım. aldığım habere göre, memleketimde Börek İsterüz bahânesi adı altında Beyazî nâm Çömezinle insanlar arasında ikilik fitnesi çıkarmakta olduğunu işitmiş bulunmaktayım.
Biz dâhi Memleketimizin selâmetine memur olmaklığımız dolayısıyle, iş bu rezaletin memleketimde huzuru bozmasına kat’a izin vermeyeceğimi bilesüz. Name-i Hümayunum elinize ulaştığından itibaren, şol Börek isterüz hezeyânlarınıza derhal son verilmediği takdirde, bizzat Ordu-yu Hümayunumla gelip, kuşçuk başını
kendi ellerimle alıp, seni bu menfur işten men’e muktedirim!..”
Hülâsa olarak deriz ki;
BÜTÜN BEYLER TAC-U TAHTLARIYLA ÖVÜNÜRLERKEN, TAC VE TAHTIN 1. OZAN İLO HAN’I ÖVDÜĞÜNÜ BİR DEM OLSUN DELİLİK MARAZINA MÜPTELÂ OLMUŞ KAFANIZDAN ÇIKARMAYASIZ…
Allah hayırlar versin ve iradesi ne ise o olsun. Bunun dışındaki durum ve haberleri adamınız Beyazî nâm mecnûneden sorup öğrenirsiniz, vesselam!"
Diyûben kesip, mektubu katlayıp mühürleyerek, mecnûne Beyazî’ye virüp;
"- Haydi git, gördüklerini divâne ustana anlat Çömez!.."
Buyurdu.
Makberî nâm mecnûn sergerdenin elçisi olarak, saraya gelen Beyazî nâm mecnûne, Sultan 1. Ozan İlo Han Ordusu ile ilgili gözlemlerini, Ustası mecnûn Makberî nâm sergerdeye şöyle anlatıyordu:
"Sultan 1. Ozan İlo Han ordusu ile kendi ordumuzu karşılaştırdığım zaman gelecekte başımıza gelebilecek olan şeyleri düşünüyor ve irkiliyorum.
Sultan 1. Ozan İloHan, tarih boyunca düşünülebilecek en kudretli orduya sahiptir. www.siirkultursanat.com un bitmek- tükenmekbilmeyen bütün kaynakları bu ordunun emrinde. Zafere alışkanlık, kazanılan sürekli zaferlerin tecrübesi, birlik, düzen, disiplin, kanaatkârlık ve uyanıklılık bu büyük ordunun başlıca vasıflarını oluşturuyor.
Bizim ordularımız ise fakir, savurgan, yenilgiler yüzünden maneviyatını yitirmiş, disiplinsiz, başıboş ve tamahkâr bir halde. Şuna eminim ki, bizim gibi mecnûn sergerdeler sürekli olarak boş tehditlerle Sultan 1. Ozan İlo Han’ı meşgul etmeseler, yeryüzüne adâlet götürme işi çoktan bitmiş olacaktı.
Sultan 1. Ozan İlo Han Şelâle Kal’ası Şuara Toplantısı işini bitirdikten sonra bütün ağırlıklarıyla bize yöneleceklerdir. Böyle bir durum karşısında ne yapacağımızı ve buna ne derece hazırlıklı olduğumuzu düşünüyorum da, korkuyorum.
Sultan 1. Ozan İlo Han ordusunda ilk dikkatimi çeken, çeşitli sınıflara mensup askerlerin kendi karargâhlarından dışarı çıkmamaları oldu. Bizim karargâhlarda olup-bitenleri bilenler buna inanmayacaklardır. Onbinlerce askerin bulunduğu Ankara ordugâhında büyük bir sessizlik hüküm sürüyordu. Orada kavgadan, tartışmadan, şiddetten ve zorlamadan eser yoktu. Yüksek sesle konuşana bile rastlamadım. Her taraf tertemiz, pırıl pırıldı. Askerler artıkları derhal yakıyor ya da uzağa götürüp gömüyorlar. Onlar bizim gibi hayâl âleminde yaşamıyorlar, deli saçması hayâlleri bilmiyorlar. Bizim ordugâhlarımızda ise, kimi kendini Hünkâr, kimi Vezir, kimi Bey ve dâhi kimi kendini Paşa sanmakla kalmıyor, kimileride neredeyse Mehdi olduklarını birbirlerine inandırmaya çalışıyorlar. Bu hadsizlikler içinde olmayan tek bir çadırımız dâhi bulunmamaktadır,
kavga çıkmayan çadır yoktur.
Sultan 1. Ozan İlo Han’ın ordusunda en küçük bir disiplinsizlik hemen cezalandırılıyor ve hiç bir suça göz yumulmuyor. Ordugâhta bir bayram namazının kılındığına şahid oldum. Saflar şaşılacak derecede düzgündü.
Uçsuz bucaksız bir kalabalık; türlü türlü, renk renk üniformalar, altın, gümüş, lâl, ipek ve saten pırıltıları içinde alabildiğince uzayıp gidiyordu. Yalnız, bu servet ve ihtişam içinde herkes mütevazi idi. Bu kudret ve zenginlik onlar için alışılmış, benimsenmiş şeylerdi. Uzakta tımarlı süvarilerin binlerce atı görünüyordu. Bu atlar da gayret yüksek ve bakımlı hayvanlardı.
Dâhi Şuara toplumunun manzarası da Sultan 1. Ozan İlo Han’ın www.siirkultursanat.com ordusunun manzarasından farksızdır. Aynı sessizlik, servet içindeki sadelik, kendine güvenenlere mahsus tevazu halk tabakalarına kadar yayılmış durumda. Kısacası, bizim bunlardan alacağımız dersler sonsuzdur."
…
Şelâle Kal’asında yapılacak olan ŞUARA TOPLANTISINDAN önce, Makberî nâm mecnûn kapalı tutulduğu Masır Osman’dan alınarak, Sultan 1. Ozan İlo Han’ın huzuruna getirildi. Sultan 1. Ozan İlo Han teveccüh buyurdu bu meczûba;
"- Söyle bakalım Makberî, cesaret ve kahramanlığın ne işe yaradı?"
Diye sordu. Bu meczûp dâhi;
"- Cesaret ve kahramanlık nere, ben nere ey Sultanım? Yalnız, bazen akıl ve ihtiyârım hastalık illetinden elimden gidince, işte böyle ne idüğü belirsiz hezeyânlar sadır oluyor. Sultanımında malûmudur ki, deliler mes’ül değillerdir! Bize musallat olan bu marazdan naşidir her ne ki dilimizden sadır olmuşsa, bize ne yaptırdıysa mecnûnluğumuz yaptırmıştır! Yoksa hiç mümkünü var mı ki, Sultanımız efendimize asî olup, küfrân-ı nimette bulunalım? Nice ki bir hadsizlikte bulunmuşsam Haşmetli Hünkârımın aff-ı şahânelerini umar ve beklerim."
Diyu, nedâmetini izhâr eyledi. Bunun üzerine Haşmetli Sultan 1. Ozan İlo Han;
"- Anladım!.."
Diyûben, bu mecnûnu kendi hâline bırakmalarını ve dâhi Çömez’i Beyazî’yide derhal tedavi idsünler deyûben, saray hekimlerine ısmarladı.
Dâhi şol Makberî nâm sergerde-i mecnûn başını önüne eğdi ve sustu.