- 838 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Yörük beyi
…../Babamla ticaret için gittiğimiz bir yaz günde gece olmuştu. O gece bulunduğumuz Yelli beldeki yörüklerin yaylasında bir baktım gökyüzü pırıl, pırıldı ortalık gündüz gibi aydınlık seyrine doyum olmaz bir gökyüzü vardı. Çünkü gökyüzündeki her yer yıldızlarla dopdoluydu ve mehtabın dünyayı aydınlattığı bir geceydi. Çıt çıkmıyordu kara çadırlarla dolu Yörük obaların bulunduğu alanın içinden.
…../Arada bir siyah kıl çadırların kurulduğu etrafı kayalıklarla çevrili vadinin içindeki kara kıl çadırların hemen yanlarında bağlı olan, yağız Yörük atların sümkürmesi ve de kişnemesi duyuluyordu sadece. Kişneme sesleri köpeklerin uluma sesleri bulunduğumuz yerin etrafındaki kayalıklardan yankılanıyordu.
…../Bir de ara sıra çok uzaklardan geldiğini tahmin ettiğim çakal ve kurtların korkutucu ulumaları bağırışları insanın tüylerini diken, diken eden ürkütücü sesleri yırtıyordu gecenin sessizliğini sadece.
…../Gece olunca yapacak bir iş olmadığından gidecek kahve seyredecek bir eğlence olmadığından yorgun Yörük halkı erkenden çadırların içlerine girmiş yatmışlar ve uykuya çekilmişlerdi. Derin bir uykuya dalmışlardı o serin yaylanın Ağustos gecesinde.
…../Bize ayrılan kara çadırda artık biz de yatmıştık. Vakit çok geç olmuştu, artık bulunduğumuz yerde gece yarısı olmak üzereydi’ ki bir at kişneme sesi ile bölünüverdi gecenin ıssız sessizliği.
…../Etraftaki kayalıklardan at nallarının sesleri yankılanıyor demir nalların kayalıklara vurdukça çıkan taşlardan çıkan kıvılcımları görür gibi oluyordum. Çevredeki yüksek boz yeşil dağların kayalıklarında atlı çok geçmeden kıl çadırlarla dolu obanın tam ortasındaki yeşil çayırlık alanda durdu ve atının terkisinden hemen atladı. Belli ki acelesi vardı bu gelen kişinin.
…../Gelen atlının atının göğsünden beyaz köpükler çıkıyordu. Binicisi üstünde devamlı koşturarak geldiği terlerinden belli olan bu hayvancığız çok zor nefes alırcasına durmadan soluyordu. Göğsünden süt beyaz renkli köpükler çıkartıyordu.
…../Üzerinden atlayarak inen sürücüsü ise çıldırmış gibi bağırıyordu. Kalkın komşular kalkın, beyimiz öldü kalkın uyanın. “ diyordu kalın ve titrek sesiyle.
…../Uykusundaki oba halkı şaşkın, şaşkın ve uykulu, uykulu gözlerini ovuşturarak birer ikişer, yarı uykulu şaşkınlık içinde kara kıl çadırlarından çıkıp o gelen atlının etrafını sarmaya başladılar.
…../Oraya onun yanına ilk gelen öldü diye bağırdığı beyin anası ve yavuklusu olmuştu. Yavuklusu ve anası gelen adamın yakasından tutmuş onu sarsarken bir taraftan da kızarcasına ona bağırıyordu. Ne diyon oğul sen, sen ne diyon. Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu”, ne demek beyimiz öldü.
…./Diyordu yakasından tutmuş sallayarak durmadan.
…./Çünkü anası ve yavuklusu duyduğuna inanamamıştı anlaşlan. Bey anasının oğluydu çünkü onun öldü diye bağırdığı kişi.
…./Haberi obaya getiren atlı genç şaşkın, ne yapacağını beylerinin başına gelen olayı nasıl anlatacağını bilemediğinden şaşırmıştı. Eli ayağı titriyor, olayı anlatmaya çalışırken dili tutuluyordu. Beyin ölümünü anasına ve koşup gelenlere anlatmak kolay değildi çünkü..
…./Bu kara haberden sonra, pek fazla çok zaman geçmemişti’ ki Yelli beldeki bu Yörük obasının içi ağıtlarla çalkalanmaya başladı.
…../Bir taraftan ağıt sesleri geliyor, bir taraftan sanki olup biteni anlamışçasına köpekler uluyor gece olmasına rağmen çevredeki kayalıklarda yuvalanmış kartallar kuşlar yarasalar şahinler yuvasından uçuşuyorlardı gecenin karanlığında kayalıklarda yankılanan ürkütücü insanın tüylerini diken, diken eden seslerin korkusundan.
…./Kadınlar kızanlar tarafından yakılan ağıtlar ağlamalar hıçkırık sesleri söylenenler hepsi birbirine karışmıştı. Kayalıklarda birer esrarlı birer acıklı nida olup yankılanıyordu dolana, dolana gökyüzünün pırıl, pırıl olduğu mehtap karanlığının içinde.
…./Öldüğü söylenen Yörük beyinin güzel yavuklusu desen, olayı anlamış sevdiği beyin öldüğüne şaşırmış acılar ağıtlar içinde kendini yerden yere vuruyordu. Ağlarken kendini yerden yere atarken sevdiği için aklına ne geldiyse ağıtlar yakıyordu.
…../Babam da olan biteni anlamak için onların arasına katılmıştı ben ise bulunduğum çadırın aralığından olan biteni seyrediyor ağıtları dinliyordum. Bu ağıtlar o gün gece sabaha kadar devam etmişti. Sabah olup da, o geceki olup bitenin ne olduğunu olayın nasıl olduğunu bir bilene sorduğumuzda duyduk ki bizim ticaret için gittiğimiz bu Yörük obasının kara yiğit sevilen beyi, Yelli beldeki uzak meralarından birine ot biçmeye gitmiş ve arkadaşı ile gittiği yerde o nişanlı durumda olan bey, ot biçerken kayalıkta gördüğü nadide bir çiçeği akşamüstü işi bittikten sonra eve döneceği zaman yerinden koparıp sevdiğine götürmek istemiş ve bu çiçeği koparmak isterken kayalıklarda ayağı kaymış uçurumdan aşağıya düşerek ölmüş.
…../Arkadaşı bu olanlar karşısında şaşkınmış, kayalıklarda onun elinden tutup uçurumdan aşağıya düşmeden inip onu bulunduğu yerinden ölmeden kurtarmak çıkarmak istemiş amma saatlerce uğraşmasına rağmen onu bulunduğu yerden kurtaramamış. Çabası boşa gitmiş ve uçurumdan aşağı düşen beyi oradaki kayalıklara çarpınca yapacak bir şey kalmadan ölmüş.
…./Bu uğraşmalar sonunda vakit çok geç olmuş hava kararmış yakında haber verecek yardım isteyecek biri de olmayınca uzun uğraşlardan sonra onun ölüm haberini obaya getirmiş.
…./İşte o geceki olan bitenin yakılan ağıtların ağlamaların bağırışların da aslı buymuş.
Yol ver dağlar, Yelli belden geçeyim,
Kara yiğit yârim var, son kez göreyim,
Kuzgun kuş yemeden, bir kez öpeyim,
Yol ver dağlar yol ver, yâre gideyim.
Yol ver dağlar, yârim ölmüş benim,
Yol vermezsen bana çiğner geçerim,
Kuzgun kuş yemeden bir kez öpeyim,
Yol ver dağlar yol ver, yâre gideyim.
Ahmet. Yüksel Şanlı er
Toroslardan
Eski gerçek bir anı
YORUMLAR
Yelli beli bilmem ama bu güzel anıyı okurken aklıma kuş kayası-küçüklü-Sarıveliler ve Alanya/Mahmutlar dan yayla yolu istikametinden Taşkent/Hadim/Eğiste üzeri Konya iline iniş aklıma geldi ve hep gözümde canlandı saygılar sunuyorum bizimle paylaştığınız için tebrikler üstadım.