- 1597 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ANADOLU GÜNEŞİ MARDİN
Lise döneminde Türk dili ve edebiyat öğretmenimiz, saygı değer Nadire Güneş hanımefendi (Anadolu Güneşi ) değerli eşi Erdem AYDIN (Hocam kusura bakmayın Aydın soy ismine alışamadık) 04.06.2009 Tarihinde 1982-1987 yılları arasında öğretmenliğini yaptığı öğrencileri ziyaret etmek için Şanlıurfa ‘ya teşrif ettiler.
Programımızda pazar günü efsane şehir dinlerin ve dillerin şehri, Mardin gezisini planlamıştık. Pazar sabahı erken uyanarak, lise arkadaşlarım ile Anadolu Güneşimiz ve eşi ile birlikte arabamızla Mardin’e doğru yola koyulduk. Urfalı olmama rağmen Mardin i görmeme şansızlığına sahiptim. Mardin’ i görmemiştim. Dinler arası diyalogun canlı örneği olan ve medeniyetler beşiği Mardin’i görmek, sevgili öğretmenim kadar beni de heyecanlandırıyordu. Dinlerin, dillerin beşiği efsane şehir Mardin İlimiz, peygamberler ve Nadire Güneşin öğrencilerinin bulunduğu Şanlıurfa’nın doğusunda yer alır. Önümüzde Viranşehir ovası, G.a. p projesiyle ovaya hayat veren Fırat nehrinin soğuk suyu ovaya hayat veriyordu. Buğday tarlaları güneşin ışığının yansımasıyla, adeta birer kuyumcu vitrinini andırıyordu. Yeşil renkle altınımsı sarı gelinlik kıza benzetmişti ovayı, .Halı motifini andıran tarlalar, karınca misali çalışan insanlarımız, güzel bir renk ahengi oluşturmuştu. Kutsal nehir, Fırat’ in suları ile ova hayat bulmuştu.
Kalker ve lavlarla bezeli bu kente öğretmenimle ilk gidişimdi. Taşın, ipeğin, safranın, camilerin, kiliselerin, medrese ve manastırların, çeşme ve kervansarayların, tüt ve ketenin kenti Mardin`e ilk kez gelmiştim. Mezopotamya`ya kuşbakışı bakan bu muhteşem kente yolculuğumuz iki buçuk saat sürdü. Yol boyu Mardin`in taş evlerini, dolambaç sokaklarını gördük.
Mardin`i anlatmaya, adının öyküsünden başlamak istiyorum. Mardin`in anlamı neydi ve nereden geliyordu? Plinus`a göre kent adını, Nusaybin civarında yaşayan `Mardani` adlı Arap kabilesinden almıştı. Ortaçağ`ın ünlü yazarı Procopius kenti, bir kale-kent olarak `Margdis` diye anıyordu. Daha sonraki dönem Bizans yazarlarına göre, kentin adı `Mardes`ti. Diğer kaynaklara göre Persler `Marde`, Ermeniler `Mardi`, Araplar `Maridin` demişlerdi. Bir başka kaynakta da kentin adının, Süryani dilinde kaleler kenti demek olan `Marde`den geldiğini yazıyordu.
Sözün bittiği yer Mardin’i bir gün de anlatmak mümkün değildir. Artuklular müthiş bir taş işçiliği yaratmışlar. Konakların, camilerin, kiliselerin çoğu o günlerden kalma. Geriden bakınca inci gibi dizilmiş evler, hiçbiri ötekinin manzarasını kapatmıyor. Kasimiy’e medresesine zamanımızın kısıtlı olmasından dolayı görmememizin hüznü vardı… Şahmeran en güzel şekliyle Mardin de işlenir bakırın üzerine. Arabamızla Deyrül zafaran manastırı n görmek için küçük bir yerleşim yerine geldik. yerleşim yerinde cami, Kilise ve okul vardı.
Öğrencilik yıllarımda Süryani Topluluğu ile ilgili küçük bir araştırmam olmuştu. İlk Hıristiyan devletini kuran, Hz İsa ‘ya toplu olarak inan İlk kalabalık topluluktu.
Giriş ücretini ödedikten sonra görevli rehber tarafından içeriye alındık. Güneş tapınağını gezerken, rehberimiz tarafından, bu yapının kuruluş tarihini kesin olarak bilinmemekle beraber Milattan Önceki yıllara ve hatta Mardin’in kuruluşuna kadarki döneme indiği tahmin edildiği anlatıldı. Yapının, o dönemde Güneş Tapınağı olarak kullanıldığını,
Güneş Tapınağı, Mor Hananyo Kilisesi` nin doğu köşesinde kalıp iki kısımdan oluştuğunu. Giriş kısmı beşik tonozlu şeklinde yontulmuş taşlardan olup dikkati çeken bir tavan yapısına sahip olduğunu anlatı. Tavanı oluşturan düz ve iri taşlar geometrik yapıda olup aralarında harç, kum, kireç ve benzeri malzeme kullanılmadan birbirine yaslanmış ve kenetlenmiş durumda yerleştirildiği Önceden taban kumla doldurulduğu ve üstüne taşların düzüldüğü, sonrada bu kumun boşaltıldığı anlatıldı. Tapınağın doğu ve güney cephesinde kalan iki kuşağın ne amaçla kullanıldığı bilinmemekle beraber, bunların sunak yeri olduğu tahmin edildiği, Süryaniler Hıristiyanlığı kabul ettikten sonrada atalarının dinine saygı göstermiş olduklarını ve orijinal halini bozmadan kendi tarihlerine sahip çıktıkları anlatıldı.
Aziz Hananyo Kilisesi’nin (Kubbeli Kilise) güneydoğu cephesinde kalan kubbeli bina olduğu rehber tarafından Yüksekliği 10,5, genişliği ise 5,4 metre olduğu, Bu binanın tarihi, Manastır’ın kuruluş tarihi olan 5. yüzyıla kadar indiğini, Ancak dış kısımlar Patrik 4. Petrus tarafından 1884 yılında yeniden onarıldığını söyledi.
Bazı azizlerin kemikleri ile birlikte Manastır’da görev yapan bazı patrik ve metropolitler de burada gömülü olduğunu. Burada bulunan 7 nişten 4 tanesi metropolitlere, 3 tanesi de patrik mezarlarına ait olduğunu, Patriklere tahsis edilmiş mezarlardan güneyde kalanı üzerinde mermerden yapılmış bir kitabede Patrik 2.Cercis (1708) ve Patrik 4. Petrus’un (1895) vefat tarihleri yazılı olduğu. Metropolitlere tahsis edilmiş mezarlardan kuzeyde kalanı üzerinde 1846’da vefat eden Deyrulzafaran Metropoliti Mor Grigoriyos Behnam ve 1969’da vefat eden Mardin Metropoliti Mor Filüksinos Hanna Dalabani’nin ölüm tarihleri yazılı olduğunu gördük.
Bu bölümde dikkat çeken bir başka şey iç mekânlarda bulunan taş motiflerdir. Burada bulunan bir vazo ve vazodan çıkan iki asma çubukları ile üzüm salkımlarının figürleri hemen dikkatimizi çekti. Yapının batı duvarındaki yarım daire şeklindeki nişlerin içine ise deniz kabukları figürleri işlendiği, yapının giriş kapısının lentosunun üzerinde de yunuslarla çevrelenmiş bir haç işareti bulunuyordu. Bir söylentiye göre de bu yapı bir zamanlar tıp veya ilaç ilmi ile ilgili bir konuda kullanılmış olduğu rehberimiz tarafından alt bilgi olarak verildi.
Kilise, Bizans İmparatoru Anastasius döneminde, Milattan sonra 491-518 yılları arasında, kardeş olan Süryani mimarlar Theodosius ile Theodore tarafından inşa edildiği, Kilise’nin eni 12.3, yüksekliği 17.7 metre ve alanı 271 metrekare olduğu, Haç şeklindeki bir kubbeye sahip olduğundan dolayı bu kiliseye Kubbeli Kilise de denildiğini anlattı. Kilise’nin dış kısmının üst bölümünde bulunan çeşitli hayvan figürlerini gösteren resimler dikkatimizi çekti. Kilise’nin iç duvarları Kutsal Kitaptaki hikâyeleri tasvir eden fresklerle süslü olduğunu, biri dışında günümüze ulaşan olmadığı, günümüze kalan fresk, Kilise’nin güney tarafında kaldığı bilgisi verildi. Fresk, 793 yılında Manastır’da büyük bir restorasyon yaptıran Aziz Hananyo’yu tasvir ediyordu.
Kilise’nin kuzey ve güneyinde bulunan apsislerdeki kduşkudşinler (ayin eşyalarının durduğu alan), ahşaptan olup 1699 yılında yaptırıldığı, Orta ana apsisteki kduşkudşin 1941 yılında yanmış, geriye sadece iki sütun kaldığını anlattı. Sütunlar üzerindeki Süryanice yazıdan apsisin 793 yılında Mardin ve Kefertüth Met-ropoliti Aziz Hananyo tarafından yaptırıldığı, Mevcut kduşkudşin 1942 yılında Mardin ve Midyatlı Süryani taş ustaları tarafından sarı ve kesme taşlardan yapıldığı anlatıldı. Kilise’nin ana apsis bölümünde dikkat çeken iki adet kürsü olduğu, Kilise’nin kuzeyinde kalan kürsü cevizden yapılmış 350 yıllık olduğu tahmin edildiği, Bu kürsü patrikler tarafından kullanıldığı anlatıldı. Güneyde kalan kürsü ise metropolitlere ait olup fildişinden yapılmış ve 500 yıllık olduğu tahmin edildiği, Kilise’nin batı tarafında bulunan ve ceviz ağacından yapılmış kapının ise 500 yıllık olduğu anlatıldı. Kapının dış yüzünde Süryani dilinde yazılmış Aziz Balay’ın bir şiiri ile peygamber Davut’un mezmurlarından kısa bir bölüm vardı.
Ana avlunun kuzeydoğusunda kalan Meryem Ana Kilisesi, Manastır’ın ilk kilisesi olarak kabul edildiği anlatıldı. Patrik 2. Cercis döneminde (1686-1708) Kilise’nin bir kısmı onarımdan geçirildiği, 153 metrekarelik bir alana sahip olduğu, Apsis kısmında Bizans dönemine ait mozaikler mevcut olup tavanlar ve duvarların bir kısmı da Bizans tarzında pişmiş tuğladan yapıldığı, Kilise’nin içinde 1699 yılında el işçiliğiyle yapılmış 3 kduşkudşin ve 3 ahşap kapı bulunduğu, Bu kapıların üzerin de Davut peygamberin mezmurlarından Süryani dilinde yazılmış mısralar bulunduğunu gördük. Bu binada yetişkinlere ait sekizgen bir vaftiz kurnası dikkat çektiğini, Bu kilise günümüzde de vaftiz törenleri için kullanıldığını gördük.
Öğretmenimiz ile birlikte tarihi bir yeri gezmiştik. Öğretmenimiz ve biz mutlu bir şekilde Şanlıurfa ya gelmek için yola koyulduk.
26.06.2009 Hacı ÇATKIN