Suya Yazdığım Mektuplar (II)
Mektuplarının birinde altını çizdiğim bir bölüm vardı. Sanki ezberlemiş gibi aynen alıyorum...Sormuştun?
“Bunca yaşananların ardında hiç kaçanı kovaladın mı?”
Demiştim ki giden bizden değil zaten!
Neden demiştin?
Gidişi kendindense er olan dön de demez zaten
Susmuş ve üç gün sonra Şunu yazmıştın:
“Gidersem aramayacağını çok iyi anladım!...”
Zeki yüreğini alkışlamıştım ama içimde fırtına da o an kopmuş tu... Demek Yolculuk vardı bendeki istasyondan...
O günden beri tek kelime etmedim zaten...
Giden yolunu seçmiştir zaten.geleni de karşılamak değil artık yaşam..Soru işaretleri ve Noktaların büyüdüğü mektupların başlandığı yerdi son cümlen....
Bilirim ki seven sorgular ve sevdiğindeki kör düğümleri bulur. Nadan ise bir bahane arar durgun akan suda fırtına bekler belki de.. Her zaman olduğu gibi sen hep ikinci yolu seçtin. İşte ondandır kararım suya yazmaya...
Bir kez olsun hayal kırıklığı yaşamadım, Zira doğduğumdan beri yaşamla mücadelenin ne olduğunu en iy öğrenenlerden bir oldum. Ne bir servete kondum nede hazırdan eriten zamane tüccarı oldum. Tırnaklarımla kazıdım yaşamın her bir safhasını ama nedense hep zamanı öteleyerek.Ama orda öğrendim ki yaşadıklarım benim yaşamadıklarım zaten benden değil...
Bir gün dalından kopmuş iki fidan diktim saksıma! Suyunu güneşini hiç esirgemedim. Sonra büyüdüler boyumca dalları oldu bir o kadarda gövdeleri. Benimle sohbet için yarıştılar zaman zaman. Geceleri uykuya firar olduğum saatlerde onlara yüreğimi açtım. Çünkü fidanken dal ettiğim bu ağaçlar beni bilir sandım. Baktım aralarında bensiz olduğu anlarda benim olan ne varsa didikleyip beni bana anlatır oldular.Tabi her kulaktan kaptıkları ile.”Sağır duymaz uydurur” atasözü
Bilmeyen aman sende der!....Bilen yaralanır.... Tohum iken ekmediğim bu dallar ne yazık ki özünde beslediği erişilmez gördüğü yürek yurdumun ne kadar şeffaf olduğunu gördükçe rehaveti seçip daha da ileri gitmediler değil.... Bana ait ne varsa merak boyutundan çıkarak benzerini nasıl yaparız hesabına başladılar.
Yanılgılar yanlışlara aldırmadan cahil cüreti ile eksik fazla ne varsa sergilemeye hatta taklide kadar gittiler. Ben se emek verdiğim suyunu güneşini sunduğum fidanlardan nasıl bir ihaneti olur asla aklımın ucuna getirmezken konuk aldığım üveyiğimi dallarla tanıştırdım..
İşte olanlar ondan sonra oldu.... hangi yalanın esiri ettiler bilmeden Üveyiğim sustu ve penceren uçup gitti. Bir daha hiç pencereme konmadı verdiğim suyu da dökerek...O an anladım ki
Bir ihanetin kurbanı olmuştum.
Ama seven sorgular !Demek sorgulamadan gidişin de özünü gösterdin ama çok geçti.. Zira beni yaraladığın kadar sargıları sarmıştım tüm bedenime!......İstesem de sensiz açamadım sargıları!....
İlk edebiyat defterinden aklımda kalan dersti.Sorgusuz gidiş ise; Sorgulamanın da zaten anlamı yok tu.. İşte bende o gün bu gündür Neden ?Niçin? demedim...İlk Edebiyat dersinde Gül tekin Hocam beni yanına çağırmış ve sormuştu:
--Şimdi Bir kompozisyon yazacaksınız, konu sence ne olmalı demişti?
-Sorgulanan öğrenci psikolojisi ile biraz düşündüm..
-“Sevgiyi tasvir edelim” ! demişim
Çok beğendi evet “ sevgiyi tasvir edin” demişti....
Öğretmen kürsüsüne otur tu :”beni sen de burada yaz” dedi.
Pencerenin yanıydı biraz dışarı baktım . Orda iki kumru serçe gördüm. Biri gagasından su taşıyıp diğerine veriyordu. Bu sahne beş dakika sürdü. Çok etkilenmiştim.
Kuş dahi yuvadaki eşine canı pahasına ne fedakarlıklar yaparak gagasında su taşıyordu. Çünkü taşıdığı su yüz metre ileriden fıskiyeden havuza akan sudan idi..
İşte o an iki serçenin sevdasını kaleme almıştım. Kim bilir belki de o serçenin yerine kendimi koymuştum....Bir cana su taşımak yada bir seviye bir tutam ıtır ıtır kokan yaprağı taşımak... Bu nasıl anlatılır nasıl tasvir edilir...
O an demiştim bunan adı “sevginin gücü” , yani kompozisyonumun başlığı idi. Ve On üzerinden on almıştım Gül tekin Hocamdan.. Oysa ondan beş almak ödül müş....
İkinci dersinde hem sınav sorularını okudu hemde tekrar kendisinden tam puan alan beni tahtaya davet etti..
-Pencereden dışarı bak! Neler görüyorsun?
-Hocam sırasıyla desem olur mu?
Sınıftakiler gülüştü
-Susun dedi evet sırasıyla söyle!
-Önümde biraz kirli bir cam, ötesinde........
-Dur tamam gene On,
Şaşırdım ne hata ettim diye, İşte arkadaşlar yazılıdan On verdiğimi hakketmiş. Kaçınız önce önünüzdeki camı görürdünüz? Ya çimenleri, ağaçları, araçları yada ıraktakileri..Söylemezdiniz önce ... Bakmakla görmek arasında ki ince çizgi bu işte!..Bunu aradım sizde dedi....
Ve o günden sonra Gültekin hocam asla beni sınava almadı tam puanı karneme verdi...
Ama bende o günden beri yürek gözümle baktım..Ama hiç yanılmadım.. Onu hep dikkatle izledim neyi görmemizi ister deyi.... Zaman zaman bilmezden geldim ama gördüm ,görmeyen göz oldum belki de yada kördüğümde bir salıncak...
Gidenin yüreğine attığı gemici düğümü, önce onu yakar bizi ise saldığı bilinmez mutsuzluğu...
Ama yinede yürekler asla incinmesin....Kaç yürek yaktığı ateşte kavrulur bilinir mi?Sorgulamadım amma!...
Yine de Selam olsun sevmeyi bilen yüreğe...
Sürecek!.....