- 1345 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgiler Sabır Çiçekleridir
Her sözümüze cebimizdeki gitmelerle başlıyoruz. “Git” ne soğuk ve itici bir kelime! Sanki insanın iyiliğe adanmış tüm duyularını liğme liğme parçalayıp gecenin önüne atıyor. Gece alabildiğine uzattığı saatlerinde önce benden başladığı acı yolculuğuna, sonraları seni de katıyor. Karanlıklarının sadist duygularını okşarcasına taçlandırdığı zamanlarda “biz” ölüm harmanına düşüyoruz…
Telaşla cenaze kaldırılan savaş alanlarına düşmüş gibi bir dakikadan diğerine yeni bir ölüm daha geçiyor üstümden. Her yeni ölüm yeni bir acı demek… Duyulmamış, tadılmamış ne kadar işkence varsa çıkartıyor cebinden zaman. En büyük işkence belki de; bana sensizliği tasvir ettirmeleri… Sonuna “ölüm” diye bir kelime düşüyor cümlenin ve nokta iniyor imla klavuzundan…
Bir tek gözlerin kurtarabilir beni karanlıklardan. Kadınlığını hibe ettiğin gecelere beni de peşkeş çekme!
Tenine düşen ellere inat düşlerinde büyüttüğün sevdayım ben. Gel, bak gözlerime! Senden çizilmiştir orada kaderler. Eşgalin bir perde gibi inmiştir gördüğüm tüm canlı ve cansız varlıkların suretlerine. Hangisine baksam senden bir mana ile karşılaşırım.
Hangi rüzgar seni hatırlatmaz ki? Nefesinin boynumda dağılışı gibi dökülür üstüme de, bir umut, aklıma gelip çıldırmayayım. Peki sen! Nefesimi unuttun mu?
Şimdi bütün mutlu sevgilileri kıskanıyorum. En kötü bakışlarımla bakacağım onlara, içimden bildiğim bilmediğim tüm küfürleri savurup, bankları temizleyeceğim sevgililerden. Şimdi ihanet zamanıdır iyiliğe…
Çaresizlik kol geziyor şimdi zamanlarımda. Yaşam denen yaşamak olmalı, değil mi? İçinde can barındırmalı. Binip terkisine gidilen bir bisiklet gibi değil, ayaklarının üstünde vardığın yer olmalı. Geçtiğin yollarda izin kalmalı…
Benim ayak izlerim yok bu yollarda…
Bir hırsız gibiyim. Bir hırsız gibi giriyorum düşlerine. Geceleri mesken bellemiş kötülüklerin içinden ben iyiliklerini çalıyorum senin. Benim mesleğim değil hırsızlık, çaresizlikten yapıyorum.
Üşüyorum! Gece saat dörde yaklaşıyor. Bir yandan zamanın geçtiğine seviniyorum, diğer yandan en koyusuna düşüyorum karanlıkların. Zaman geçiyor ve sabah yaklaşıyor diye seviniyorum. Sabah olacak ve keşmekeşliğinde yaşamın, zorunlu rollerimizi oynarken, bizim olmayan bedenlerimizde askıya alacağız kendimizi. İşte bunun için seviniyorum… Ama her sabahı yine akşamın olacağını bilerek karşılamak ne acı! Ve en koyusuna bürünmek yalnızlıkların… Bu da gecenin ihtişamlı dehşetidir elinde kalan. Kim varsa üzerinde gezinen, ona sunar dehşetini.
Ben kalmışım işte…
Sözlerin bir bir sarılıyor belleğime. Unut diyorum, unut! Hovarda kelimelerin oyunlarıdır bunlar, diyorum… Kendimi kandırmak için söylemediğim yalan kalmıyor. En muhteşemlerini seçip düşlerimin, önüme seriyorum. Bir anne gibi kucaklayacakları umuduyla bekliyorum. Oysa en muhteşem düşlerim bile bir dramı izler gibi donuk… Kanmıyor hiçbiri, bana inanmıyorlar sanki…
Gel bir söz et! Düşlerim sevinsin!
Sen hiç infaz gördün mü? Filmlerde de olsa görmüşsündür. Önce mahkumu hazırlarlar. Yıkarlar, paklarlar, güzelim elbiseler giydirirler. Bütün bu yapılanlar tenin üzerine çökmüş hüznü örtmek içindir. Sanki bayrama hazırlıyorlarmış gibi itinalı davranırlar. Tepkisiz seyreder mahkum yapılanları. Belki içinden tebessümle “deli bunlar” der… “Beni bu kadar seviyorsunuz da, peki neden öldürüyorsunuz” diye söylenir. Kimse duymaz onun söylediklerini. Sonrasını biliyorsun işte… Sonsuzluk bir iğnenin ucunda ya da bir ipin düğümündedir. İkisi de iz bırakır tende.
Peki sen hiç infaz ettin mi? Tende iz bırakmayan ölümler doğurdun mu?
Sırf “gitmek” kelimeleri getireceksin diye gelmene sevinemiyorum. Yok mu cebinde şöyle en alasından bir “seni seviyorum”. “Ne olursa olsun seni seviyorum”… Neden elini hiç gömleğinin cebine atmıyorsun? Tam da kalbinin üstüne.
Korkuyor musun? Korkma! Sevgiler sabır çiçekleridir…
29.05.2009-Gebze
YORUMLAR
Tesekkür ediyorum Fikret bey. Sık sık görüşürüz umarım artık.