KUTSAL İKRAMİYE
KUTSAL İKRAMİYE
Geçen gün şairimiz Cemal ERKOÇ Bey’in şiirlerinden aşağıda ki İKRAMİYE isimli şiirini okuyunca ben de başımdan geçen bir hatıramı anımsadım ve sizlerle paylaşmaya karar verdim.Önce şairimizin bu güzel şiirini okuyalım.
-İkramiye
geciktim
acele etmeliyim
köşeyi döndüm
bir taksi çarpacaktı
……………………..
ben kurtuldum
sokaktaki kedi yavrusu kurtulamamış
yavru can havli ile miyavlıyor
yanına vardım,bir patisi çiğnenmiş
yavrucağı aldım,sakin bir yere bıraktım
yavrucak gözlerime melül melül bakmaz mı
o’nu sokakta çaresiz bırakamadım
……………………………..
veteriner,sargı derken
ben o gün randevuma gidemedim
kazançlı,önemli bir iş kaçırdım
…………………………..
yavruya Kalyen ismini verdim
şimdi evimde can dostum
………………………….
o hafta çekilişte
milli piyangonun büyük ikramiyesi bana çıktı
Gelelim hatıramıza;
2008 Ağustos ayının oldukça sıcak geçen bir günün de işyerimizin koridorun da orta yaşlı iki beye rastladım.Biri 55 diğeri 60 yaşlarında tahminen .
Hallerinden yabancı oldukları hemen anlaşılan beylere yardımcı olmak maksadıyla bakışlarımı üzerlerine doğrultunca yanıma kadar geldiler.Doğu illerimizden birinin ismini söyleyip oralı birinin burada çalıştığını duyup geldiklerini ve onu aradıklarını söylediler.Bahsettikleri ilden biri yoktu işyerimizde.Bu sefer diğeri benim doğup büyüdüğüm ilimizin ismini söyleyerek oralı birinin varlığını araştırmaya koyulunca benim de oralı olduğumu söyleyince sevinçlerinden bir sıkıntıları olduğunu anlayıp büroma davet ettim. Yer gösterdim oturdular.Soğuk bir şeyler ısmarladım.Tanıştık.
Başladılar sohbete.
Birbirlerinin bacanağı olduklarını,hatta aynı gece bacanak olduklarını,birinin düğünü yapılırken diğerinin baldızını kaçırdığını,düğününü de zehir ettiğini,kayınpederlerinin Kara deniz’li olduğunu,düğünü dağıtıp silahını alıp bunları aramaya çıktığını sonradan işin yine büyük bacanak tarafından tatlıya bağlandığını tatlı tatlı anlattılar.
Yıllarca Adapazarı’nda oturduklarını memleketlerini unuttuklarını depremden sonra Antalya’ya yerleştiklerini ve şu an orada ikamet ettiklerini de anlattılar.Eşlerinden çocuklarına kadar tüm hayat hikayelerini dinledim can kulağıyla.Küçük bacanağın hanımının deprem de sakat kaldığını tekerlekli sandalye ye mecbur olduğunu da duyunca üzüldüm de.
Bu arada kısa süreli bir işim çıktı dışarı gidip gelene kadar arkadaşımı yanlarına bırakıp gidip geldim.Gelince sohbetin iyice koyulaştığını gördüm.Arkadaşım artık misafirim olan yabancıları bana bırakıp ayrıldı büromdan.
Onlarda yalnız kalınca başladılar asıl mesele olan sıkıntılarını anlatmaya.Emekli olduklarını,
küçük bacanağın emekli olduktan sonra yine bir şirkette tır şoförlüğü yaptığını,Samsun’a geldiğin de ölümlü bir trafik kazasına karıştığını,suçsuz olmasına rağmen birkaç gündür nezarethanede kaldığını, şirketin gelip aracı alıp gittiğini,kendisine sahip çıkmadığını,bacanağının gelip kefaletle çıkardığını, ellerinde ki bütün paralarını kefalet için mahkemeye yatırdıklarını anlattılar.Şu an ise beş parasız kaldıklarını ve bulunduğum yer olan Bafra’ya da eskiden tanıdıkları bir arkadaşlarını bulup yardım almak için geldiklerini,onunda burada olmadığından bahsettiler.
Yine bir tanıdıklarından yol parası istediklerini onunda ancak yarın gönderebileceğini ,yarına kadar bizi bir otele yerleştirip misafir edip edemeyeceğim konusunda kendilerine yardımcı olmamı talep ettiler.
Hiç düşünmeden ve tereddüt etmeden olur ,yardımcı olurum deyince sevindiler.
Sohbetimiz devam ediyor.Bu arada ben bunların yarında aynı sıkıntıları çekeceklerini düşünerek cebimde bulunan ve bir yere yapacağım ödemenin biraz daha geciktirilebileceğini aklımdan geçirerek bugünden sizi Antalya’ya göndereyim ne dersiniz teklifini yapınca oldukça sevindiler.
İki kişilik Samsun-Antalya yol ücreti ve bir kişilik yol ücretini de yol masrafı olarak hesap edip çıkarıp ellerine üç kişilik parayı verip yolcu ettim.Memnun oldular.Defalarca teşekkür ettiler.Sarıldık, vedalaştık ayrıldılar.
Onlardan ayrılınca içimde bir gönül rahatlığı ile yolda çaresiz kalan birilerine yardımcı oldum sevincini daha tatmaya başlamadan arkadaşım çıkıp geldi.
Bunların niyetlerini ben anladım. Senden para sızdırmak bunların niyetleri demez mi. O ana kadar aklımdan en ufak bir kuşku geçmemiş ti , hikayelerinin yanlış olduğuna dair. İçime bir kuşku düştü.Acaba doğru olabilir mi diye.Ne kadar verdin deyince saf olduğumu değil de çok saf olduğumu söylemesin diye miktarını da söylemeyip birazcık bir şeyler verdiğimi söyledim.
Varsın öyle olsun niyetleri kötü olsun, benim niyetim temiz ya. Öyleyse eğer, onlar beni değil kendilerini kandırdılar.Arkadaşıma da tembih ettim kimse duymasın diye.
İki gün sonra boş bir zaman bulup çoktandır gidemediğim köyde bulunan arılarımı kontrole gittim.Arılığımın yanında bulunan depoya istiflediğim boş yedek arı kovanlarından ikisine arıların girip çıktıklarını görünce birde ne göreyim, kovanlar neredeyse ağzına kadar arı ile dolu olmasın mı?.
Kendi kovanlarımı kontrol ettim.Hepsi yerli yerinde.Oğul vermiş olsalar bile bu mevcutta oğul vermeleri imkansız.
Anladım işi dışardan gelip benim boş kovanlarıma girmişler bu oğul dediğimiz arılar.
Hem de bu mevsim de.Hayret.
Çünkü arıların oğul verme mevsimi Nisan-Mayıs aylarıdır genelde.O aylardan sonra pek nadir verirler oğul.Hele oğul mevsiminden üç ay sonra hem de böyle kalabalık bir oğul arısı,görülmemiş bir olay. Daha doğrusu on yıldır bu işin içindeyim ben rastlamamıştım.Hem de bir tane değil iki ayrı oğul birden.
Ne dersiniz Allah’ımızın hediyesi mi yoksa bunlar bize?.Büyük ikramiye mi?.Tanrı misafiri mi?.
Hemen Antalya’ya gönderdiğim adamlara verdiğim para geldi aklıma. Karşılığı geri dönmüştü .Hem de iki katı birden.
Bal mevsimi geçtiğinden bu aydan sonra bal yapmaları imkansız olduğundan hemen ikiye bölerek çoğaltma yoluna gittim ve dört kovan arı yaptım gelen misafirlerimi.O yıl sonbaharda da ikisini sattım.Verdiğim paranın fazlasına.Para geri döndü fazlasıyla hem de.Geriye kalan ana kovanlarda hala elim de.Onları da çok istediler ama satmadım.Hatta isteyenlere siz kapınıza gelen misafirlerinizi satıyor musunuz deyince vazgeçtiler istemekten.
Gelelim adamlara:Kendilerine o kadar inanmıştım ki bir ay sonra mahkeme için geleceğiz Samsun’a sana uğrayıp hesabını da öderiz deyince ben de para önemli değil de çay içmeye beklerim demiştim. Hatta telefonlarımı almışlardı ararız seni diye.Aradan bunca zaman geçti.Adres ve telefonlarını dahi almayı gereksiz bulmuştum.İsimleri de kalmadı aklımda.
Ne gelen oldu ne de arayıp soran. Zaman zaman aklıma gelince acaba diyorum yoğun duygu seliyle uyutulup kandırıldık mı?
Parayı mı bekliyorum dersiniz. Hayır.Ben parama kavuştum fazlasıyla.Üstelik çok ta bereketli bir paraydı.Ama tekrar görüşüp kandırılmadığımı anlayıp bundan sonra olacak bu tür olaylar karşısında tereddüde düşmemek için o arkadaşlarla görüşmek arzumu saklıyorum hala içimde.
Kutsal ikramiyelerden sizlerin payına da düşmesi dileğiyle..
Hoşça kalınız
YORUMLAR
Yüce rabbimiz her zaman bire on veririm sadakalarınızı diyor... Siz üstünüze düşen vazifeyi yapmışsınız, gerisi onlara kalmış. Yalan söyleyerek sizi kandırdılarsa, bilsinlerki bu sadece kendilerini kandırmaktan ibarettir. Zaten sizde iyiliğinizin karşılığını peşin almışsınız... Bazen böyle olaylar hepimizin başına gelir, versek kandırıldıkmı? vermesek ya doğruysa diye içimiz rahat etmez. Bizler verip Allah'a havele edelim, tıpkı sizin gibi. Yazınızı zevkle okudum, tebrikler...
Güzel yazınızı dikkatlice okudum.
Muhakkak ki ALLÂH MUTLAK HAKİMDİR...
Siz İNSANLIĞINIZI yapmışsınız,Paranızı alanlar ise belki getirirler..
Şayet dolandırıcı iseler ALLÂH zaten onlara peşin ceza vermiş....
.......Güzel gönlünüzü ferah tutunuz...Siz İNSANSINIZ...
Selamlarım efendim