- 539 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BATAKLIKTA BİR SERÇE - 6
Öğretmen dinledikçe adam anlattı. Annesinin genç yaşta veremden öldüğünden, üvey annesine vurduğu için evden kovulduğuna, üç çocuklu dul kadınla evlenip, iki çocuk sahibi olduktan sonra ayrılmalarına kadar hepsini. Hiç söndürmedi sigarasını ve öğretme
ni de dumana boğdu. Öğretmen ise hem onu dinledi hem de kahveyi ve oradaki insanları ib
retle inceledi. Bu kadar insan boş boş oturuyorlar, oyunla-şakayla-küfürle- sigarayla ömür
tüketiyorlardı. Hem de tam bir batakhaneyi andıran bu dumanlı, havasız ve sağlıksız or
tamda. Çocuk nasıl da iştahla yiyordu kuru fasulyeyi. Öğretmenin gelip de babasıyla konuş
ması gurur vermişti ona.
Tekrar okula gitmek için birlikte çıktılar kahveden. Yolda elini tuttu öğretmen çocuğun ;
tıpkı kendi çocuğunun elini tutar gibi. Çocuk bir şefkat buldu o elde ; tıpkı anne şefkati
gibi. Herhalde böyle olurdu anne şefkati. Sımsıkı, sıcacık ve korumacı. Yolun uzak yönünde
olmasını sağlıyordu öğretmen yürürlerken. Korumak istiyordu çocuğu geçen arabalardan,
kendi çocuğu gibi...
Hemen o akşam yine yıkadı adam çocuğu. Öğretmenin getridiği temiz çamaşırlardan giy
dirdi.Kafasına bit ilâcından da sürdü. Yine öğretmenin getirdiği temiz çarşaflarla örttüğü yatağa yatırdı çocuğu. Kendisi de yıkandı kahvenin ortasına koyduğu tahta sandalyenin
üzerinde. O da yine öğretmenin getirdiği temiz çamaşırlardan giydi. Kendi kafasına da bit
ilâcı sürdü. Sonra gündüzden aldığı DDT ile sandalyelerdeki tahta kurusu yuvalarını ilâçladı.
Hafta sonuna kadar aynı şekilde ısrarla devam ettiler, yıkanmaya, ilâçlanmaya ve tahtaku
ruları için sandalyeleri DDT’lemeye. Hafta sonunda adam İsmail Efendi’ye kahvesini emanet
edip, İlhan Öğretmen’in tembih ettiği gibi, çocuğu da alıp Pendik Çarşı Hamamına gitti. Ha
mamın sahibi Balcı’lar çok iyi davrandılar onlara. Devamlı gelmelerini, asla para almayacakla
rını, çocuğu da çok sevdiklerini söylediler. En güzel şekilde keselenip temizlenmelerini sağ
ladılar baba- oğulun. Balcı’lar Pendik’in gerçek hayır severleriydiler. Kendilerine yakıştığı
gibi davranıp, bu iyilikten haz aldılar.
O hafta başı çok daha mutluydu çocuk artık. Kaşınmıyordu, bitlerden kurtulmuştu. Çama
şırları temizdi. Gömleği, pantolonu, önlüğü, yakası yep yeniydi. Neşesinden uçuyordu.
Yüzünde sürekli gülücükler eksik olmuyor, fare dişleri meydanda dolaşıyordu..
Teneffüste alıp odasına götürdü öğretmen onu. Karşısına oturtup kendisini çok iyi dinleme
sini istedi. Can kulağıyla dinliyordu çocuk ; öğretmen annesini.......
- Bak Fikret ; hepimizi yaratan Allah, verdiği her derdin, sıkıntının bir çaresini de mutlaka
verir.. Bizim yapmamız gereken, bu dertlere- sıkıntılara isyan edip hayata küsmek değil,
gerçekte mutlaka var olan, o çözümü, çıkış yolunu bulmaktır. Şimdi sizin durumunuz önem
li bir zorluk ve sıkıntı. Fakat sizin için de bir çözüm, çıkış yolu kesinlikle var..O da senin
okuman..Okuyarak, adam olarak kurtulacaksın o sefaletten. Babanı da kurtaracaksın.
Sen aslında akıllı bir çocuksun. Sana o sefaleti veren Allah, çok güzel de akıl ve zekâ ver
miş.
- Okuyacağım anne ! Şey, öğretmenim...Söz veriyorum, okuyacağım..Babamı da kurtaraca
ğım o kahveden.....
Sarıldı öğretmen yine çocuğa. Simsiyah saçlarını kollarının arasına alarak, az önce kendisi
ne anne diyen çocuğu, kendi öz çocuğu gibi sevdi...Başını göğsüne sımsıkı sardı , uzun uzun sarıldı ona. Nasıl olsa göz yaşlarını göremezdi çocuk, rahatça ağladı.. O da çocuğun
kileri göremiyordu. Çocuk bir başka ağladı.. Annesinin vermediği sıcaklığı öğretmeninin vermesine ağladı en çok.....
İki yanağından birden tutup kaldırdı çocuğun başını göğsünden.
- Okuyup mühendis, doktor olacaksın sen. İnanıyorum sana, dediğinde çocuk itiraz etti
dirseğiyle göz yaşlarını silerek..
- Hayır efendim. Ben ne mühendis olmak isterim ne de doktor. İlle de öğretmen olmalıyım.
Tıpkı sizin gibi.
Yeniden başını göğsüne çekip sarıldı çocuğa. Uzun süre de bırakmadı...
Daha farklı oldu sonraki günler. Daha inatla ders çalıştı çocuk. Okulun en gözde öğrenci
siydi artık. Çocuklar oyunlarına onu da katmaya, kıskanmaya bile başladılar. O da farkına
vardı bunun. Ve tadını da çıkartmaya başladı.
Henüz dördüncü sınıfta olmalarına rağmen, herkesin sevgili bildiği birileri vardı. Bir tek onun yoktu.. Böyle bir hak verilmemiş gibiydi ona, o güne kadar. Artık kendine güveni gel
mişti ve o hakkı kendinde buldu. Birini seçti sevgili diye. Kimsenin sevgili diye seçtiğini duy
madığı, aslında öyle şeylerle pek ilgisi görünmeyen, ağır başlı bir kız. Kısa boylu, kıvırcık
saçlı...Köyün muhtarının kızı...Evet, onun sevdiği oydu artık..Nerede görse, ona doğru ba
kacak, kimselere ve ona da söyleyemeyecek ama yine de onu sevgili bilecekti..
Bitlerden kurtulmuştu. Annesi gibi şefkatli bir öğretmeni vardı. Dilediği zaman gidip beda
vadan yıkanabildiği bir hamam bile vardı. Bir de ideali vardı ; öğretmen olmak...
Ve aşıktı üstelik..Hem de köyün muhtarının kızına......
Devam etmeli..
Fikret TEZAL