Şemsiyesi...Melahat'ın
Hayda!
Gelde sen anlat Melahata…
Şemsiyenin kırılma hikayesini ,
Şimdi desem ki Beyoğlunda gezerken…yok olmaz ,
Sahilde yürürken…hadi canım sende…,
En iyisi düz anlatım…
İşten çıktığımda derim…olmaz ki ,
Kanar’mı Melahat anlamaz ki,
Kırıldı be işte kırıldı…
Şu senin komşu ile gezerken Oh be !
Oh be ama söylenmedi ki…
Melahat’a denilmedi ki
Keşke uzaktan seyretseydi…
Seyir edip hak verseydi…
Ne görüntü ama !
Al sana üçgen…
Dış açılar toplamı üçyüz altmış ‘da Melahat…
İç açılar yüz seksen…
Doksan artı doksan Nezahat…
Nerde ince ise orda kırılsın ,
Aynen böyle oldu Mualla…
Şemsiyemi ?
Yahu tutturdun bir şemsiye…
Rüzgar işte…
Diyeceğim ;
Ah benim kara yazım ,
Üçgen hesapları Meteorloji ile kesişti işte…
Zalim spiker !…
Hesaplarım ince idi…
Şemsiyeci Hayriye uğramak bahaneydi ,
Nezahat’sa…şahaneydi ,
…!
Melahat ben geldim…
Ne…!
Vay kör olası Melahat vay !
Serdar TUNÇLUER
Kaynak