Çakmakçı Behçet
Bulgaristan’ ın şirin bir köyünde doğmuş Babam. Çocukluğu Arda Nehri ve uçsuz bucaksız tütün tarlaları arasında geçmiş. 50’ li yıllarda Bulgar zulmunden kaçarak Türkiye’ ye geldiğinde 20’ li yaşlarındaymış. Zor günler o zaman başlamış onun için. Bir yok hiç yok, ellerinde devletin gösterdiği bir araziyle baş başa öylece kalakalmışlar. Yılmadan çalışıp şu an hala annemin oturduğu küçük bahçeli bir ev yapmışlar kendilerine. Bir süre terzilik yapmış babam. İşte annemle tanıştığı günler bugünlere rastlar. Tanışma diyorum ama sanmayın şimdilerdeki gibi. Tamamen eş dost aracılığıyla görücü usulü bir evlenme. Öyle ki Annem babamı evlenmeden önce birkaç kez görebilmiş. Annem Trakya’ nın küçük bir köyünde yaşayan güzel mi güzel bir köylü kızı. Babası köyün katibi, o zamanlar için önemli bir ayrıntı. Velhasıl kısmet, bizimkiler Allah’ ın izniyle kurmuşlar güzel bir yuva.
Ben ailenin en küçüğüyüm yani tekne kazıntısı. İki erkek evlattan yıllar sonra gelmişim dünyaya. Artık şans mı dersiniz şanssızlık mı bilemem. Herkesin ilgisi sizin üzerinizde.
Her kız çocuğu bilir. Kız çocuklarının gözünde babanın yeri ayrıdır. Çünkü ilk kahramanınızdır sizin O. Tabi yıllar geçtikçe kahramanlarınız değişir ama onun yeri hiçbir zaman dolmaz.
Çocukluk yıllarımı çok net hatırlayamıyorum ben. Belki o yıllarda hayatımda çok büyük dalgalanmalar olmadığı içindir. Ben doğduğumda babam terziliği bırakıp pazarcılığa başlamıştı. Haftanın belli günlerinde yaşadığımız şehirde kurulan semt pazarında büyük bir oyuncak tezgahı vardı. Benim için bulunmaz bir nimetti anlayacağınız. Perşembe günlerinin gelmesini iple çekerdim. Evde akşamdan hazırlık başlardı. Sabah erkenden malları yüklemek için küçük bir at arabası hazır olurdu evin önünde. Ne tuhaf değil mi? Kamyonet pahalı olduğu için daha ekonomik olan ve henüz tedavülden kalkmamış olan at arabası kiralanırdı. Babam bütün malları o at arabasına yükler ve semt pazarına doğdu yola koyulurdu. Genelde öğleden sonraları annemle ben de giderdim pazara. Önce evin alışverişini yapar sonra babamın yanına uğrardık. Neler yoktu ki pazarda çocuk gözümle. Ama en sevdiğim tezgah babamın hemen yanında kurulan helva tezgahıydı. Babam her hafta hiç sektirmeden fıstıklı, yedikçe dişlerinize yapışan cinsten kocaman bir helva alırdı bana. İnanın tadı hala damağımdadır. Sonra biz annemle yaptığımız alışveriş torbalarını babamın yanına bırakıp eve dönerdik. Ama benim için günün en önemli anı babamın eve geliş yolunu gözlemekti. Sokağın başında at arabasını görüp öyle bir koştururdum ki yanlarına nefes nefese, babam beni tuttuğu gibi at arabasının arkasına bindirirdi. Nasıl keyifliydi anlatamam, babam ve ben at arabasında, zannedersiniz ki son model bir BMW’ ye binmişim de kimsenin haberi yok.
Daha sonraları babamın işleri biraz kötüleşti. Hayat pahalıydı. İki ağabeyim üniversitede okuyordu. Babam pazar yerini satmak zorunda kaldı. Küçük bir tezgah ile ıvır zıvır tabir ettiğimiz şeyler satmaya, çakmaklara gaz doldurmaya başladı. Eve geldiğinde yoğun bir gaz kokusu olurdu üzerine sinmiş, onu çok net hatırlıyorum. Bir de çok net hatırladığım her akşam eve geldiğinde elinde küçük bir poşet, poşetin içinde de 1 ekmek ve yarım kg et olurdu. Bu poşetin içindekiler yıllar boyunca hiç değişmedi. Bir süre sonra elleri nasır bağladı ama o hep çalıştı.
Sonra biz büyüdük. Hepimiz iş, güç ve mevki sahibi olduk. Evlendik, evden ayrıldık. O annemle, çocuklarını mutlu, güçlü, dürüst ve güvenilir insanlar olarak yetiştirmenin mutluluğu içinde biraz bizim de desteğimizle bir süre daha devam ettirdi hayatını. Ta ki bir sabah evden çıkıp ta evine dönemediği güne kadar. Yorgun kalbi daha fazla dayanamamış arkadaşlarıyla oturduğu bir kahvede hayata gözlerini yummuştu.
Eve eşyalarını getirdiklerinde bir poşet ve içinde 1 ekmekle yarım kg kıyma vardı. Hayat ona çok cömert davranmadı. Ama o hayata karşı hep direndi, mücadele etti. Bize aile olmayı, paylaşmayı, sevmeyi, hoşgörüyü, affetmeyi ve en önemlisi değer verdiğimiz şeyler için mücadele etmeyi öğretti.
İşte ben böyle bir babanın kızıyım . Çakmakçı Behçet.
Rahat uyu babam. Seni seviyorum…..
YORUMLAR
çok şanslısınız imreniyorum imrenilecek babası olanlara ben bir öğretmenin kızıydım bana öğrettiği birşey olmayan bir öğretmen zaten idolüm olma özelliğini biraz büyümeye başladığımda yitirmişti. Şimdi sadece baba kız öykülerine iç geçirir dururum.Benimki hala yaşıyor ama olmasaydı ne kadar üzülürdüm bilmiyorum...