- 1065 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Romanya da bir ceza
Bilemiyorum. Neyi, nasıl anlatabileceğimi.
Rahat değilim işte ey ismini bilemediğim şey.
Duy sesimi.
Kurtarabilir misin içinde bulunduğum şu zor durumlardan beni?
Kimi özleyeceğimi şaşırdım annemden ve babamdan sonra.
Bir yakın olan esmer aklıma gelir, bir uzak.
Sevgisine inandığım
Ama sevdiğime pek inanmadığım son esmer aklıma gelir
Bazen onu da özlerim.
Çok geçmiş zamanlardan bir fabrikadayım.
Bu fabrika ile birlikte yaşlanıyorum.
Gülmeği unuttum derken yalan söylemiyorum.
Yüzüm sürekli asık durduğu için,
Gözaltlarımda kırışıklıklar oluştu da bu kimin umurunda?
Bu ben miyim? Sana soruyorum.
Ey ne olduğunu, ya da henüz neye benzediğini
Bilmeye çalışmadığım şey.
İçim acıyarak, sormak istemediğim soruyu sana soruyorum,
Söyle beni güldürebilir misin?
Bunu bile başaramıyorum bu zindan gibi yerde.
Biliyorum ey hiçbir şey şimdi kıs, kıs gülüyorsundur bana.
Ama bilemezsin,
Hissedemezsin suratıma nasıl tokat gibi çarpıyor soğuk hava...
Kahverengi çizmelerim, çürütürken ayak parmaklarımı,
Duyduğum acıyı kim bilebilir benden başka?
Kaldırımları süpüren yaşlı teyzeler geçer önümden
Yüzüme gülümseyerek...
Charlie Chaplin! tarzı çizmelerimden utandığım için
Onlara güldüklerini varsayarım
ve bir sürü edep Dinlemeyen kötü sözler sarf ederim,
her sabah saat 07.40 ta
Burada kendimi,
Şanslı kabul ettiğim bir günüm olmuş sayarım.
O günü ilk defa, köpek pisliğine basmadan geçirmeyi başarmışım ya,
bununla neredeyse gurur duyacağım.
Bir cumartesi daha
Her zamanki gibi koktu yine mangalda domuz eti
Ölmemeye çalıştığım bu kokudan kaçabileceğim yer yok!
Tiz bir bayan kahkahası yükselir ardından kapım çalınır.
Kokusunu ciğerlerime çekmemek için savaş verdiğim şeyi
Bana uzatmış, sırıtıyordu
Bu sırıtma buna pişman olmadan önceki son haliydi.
Memleketimden uzak kalmanın duygusal çöküntüsünü,
Buranın ise zorluğunu
ve burada bulunmamın anlamsızlığını suratımda taşırken,
yüzüme kim baksa pişman olurdu.
Bazen, belki kendimi birazcık mutlu ederim umuduyla,
Gözlerimi kapar olmadık hayaller kurmaya çalış samda nafile.
Çünkü birkaç saniye içinde, bir yerden bir it havlayacak
Ve tüm dikkatim dağılacak biliyorum.
Ana dilimi konuşmayı özledim...
Sen bana bak ama sohbet etme, güldürme, hiçbir işe yarama!
Ey hiçbir şey!
Öyle mahzun durma, güldüremedin bari ağlatma.
Ne garip bir diyar ki sadece uyumak istiyorum.
Alabildiğince cennetlik rüyalardan, uyanmak istemeyişimin sebebi
buradan olan rahatsızlığımdır.
Bazen düşünüyorum acaba buranın melekleri farklımı da
Bunu ben mi bilmiyorum...
Gün gelir çocukluğumu, gençliğimi görürüm.
Hiç yaşamadığım, sadece nasıl yaşandığını, büyük bir zevkle annemden dinlediğim
o çok güzel yaşanmışlıkları bile an be an, sanki bir sinema salonundaymışım görürüm.
net, renkli ve her uykudan sonra tane, tane
aklımda kalacak kadar muhteşem rüyaları üzgünüm ama hala görüyorum.
Üzgünüm, çünkü hala buradayım...
Dün bir hiç uğruna terk ettiğim liseli aşkımı vardı yanımda.
Birbirimize en son sarıldığımız erik bahçesinde gördüm kendimi.
Şimdi uykuya dalmadan önce,
Aynı yeri göstermeleri için buranın meleklerine yalvaracağım.
Üzgünüm tekrar sabah oldu,
O suratsız insanlar tekrar karşımda. Karlı buz gibi bir hava her sabah olduğu
gibi kulaklarıma ve ellerime işkence derdinde.
Çinli işçilerin mutfağından, nasıl pişirdiklerini merak etmediğim,
kotu kokan soğan, sarımsak yayılmış gene.
Karga bile canı namı korkar bilemiyorum ama uçup geçmiyor bu pis mahalleden.
Yeniden yaşlı fabrikada ve yeniden gözü yaşlı olan bir ben.
Sen beni dinlemiyorsun!
Sohbet edeceğim, gülüp şakalaşacağım kimsem yok ki
Benim senden başka.
Ey hala kafamda tipine, şekline, neye benzediğine
Bir türlü karar veremediğim sen!
Hiçbir şey! Söyle gerçekten beni GÜLDÜREBİLİRMİSİN?
Raviz Demirel- Ocak 2009-