Yağmur yüzünden...
Yağmur başladı benim şehrimde…Gri yolları kaplayan sular oluştu az evvel. Ne kadar sağanak yağarsa yağsın bu sularda boşuna, temizlenmiyor şehrim, kaldırımlarında ağlayan fahişelerimin, kolaçan gezen çocukluk günahlarımın,sapıklarımın isyanları, oraç çekiç uğruna akıtılan kanlarımın, beddua köpeklerimin iniltilerini bile huzura kavuşturabilir mi ki?
Ya mahvoluşlarımızı? Şehrin buram buram tütün kokan yalnızlığını, harmanlaşmış gençliğimizi? Esir düşen sevdalı gemicilerin bu şehirden çok uzak ihtimalle sevdiklerini göremeden gidişlerini? Umutlarımızı evet onlardan bahsediyorum ki şüphesiz hepsi baltalı umutlarımız…Yağmurun derecesi akıtabilir mi caddelerden yok etmeye çalıştığımız hüzünleri?
Hepsi eskiden daha farklıydı...
Değil miydi sanki?
İyiden kötüye doğru gitmiyor muyuz her seferinde?
Hayatla tanıştığımız o küçük kara boşluk mu yonttu düşüncelerimizi? Kim yıkadı bilmem kaç gramlık beynimizi acaba? Tanrısal iğdiş edilen çoşkun felsefelerimiz mi? Koca karı nasiyatlarımı? Ebedi tutkularımıza gem vuran dini inanışlarımız mı? Yoksa bizi gün geçtikçe sömüren kapitalizm mi?
Kaç kuruş eder cebinizde ki hayaller?
***
Yağmur yağmaya devam ediyor dışarıda…
Boşluklardan kare kare, pencereden ellerime damlıyor, tenimle buluşuyor noktacıklar…Aslında sadece sigara tütüyorum bahsettiğim boşluklardan yargısızca, eski adam kayıran kadınlar gibi, celladı bekliyorum, arap kızını dar ağacına asmışlar, oysa ne korkardık çocukken, evlerin pencerelerine odaklanırdı gözlerimiz, merak ötesi,çakma perili evlerden yayılan buhar kokusuyla karışık…
Düşünmek istemedikçe ben bu yazdıklarımın hepsini;düşündürüyor öğle vakitleri yağan sağanak yağmur.Nedenler geliveriyor düş sokağımın köşe başlarından, belirenler hep üstü kapalı önermeler, sorunlar ve cevabını içki şişelerinde, ömrümün kıraathanelerinde,her sigarayı mumdan yaktığımda ölen denizcilerde, kimseyi içine çekemediğim gizemimde ,böbreklerimde, kalbimde, bilmem kaç gramlık beynimin bile ötenazi geçmişinde aradığım yargılar..
Yıldım ve işin garibi yenik düştüm demek hayatın sillesinden yüz eksi puan sadece, yendim desem vatanı uğruna şehit düşen askerlere haksızlık.Neyi yenebildik ki zaten şu hayatta? Ne kaybettik ya da ölümün götürdükleri dışında? Hiç varolmayan şey nasıl yok olur? Veyahut siz sonu olmayan herhangi bir şeye nasıl inanabilirsiniz? İlahi adalet…Gevur icadı kuklacıklarım benim, var olmanın sözlükteki anlamıyla var olmanın hayata bakış açısını yaşamak sanan zanaatkar kuklacıklarım, babanız tanrı değil miydi sizin? Cinsiyet biçtiğiniz ilahi adalet yaratmadı mı alyuvarlarınızı? Ben bilmem,karışmam, yazarım sadece, fikirsiz gençliğin satanist damgası altında yontulan, irili ufaklı ablalarınızdanım, abinizim belki, yadırgamayın kızınız olarakta görebilirsiniz, ama size anne demem.
***
Yağmur yağıyor zamansız, ben kendim dışında hiçbir şey düşünmek istemedikçe her şey aklıma geliyor ısrarla, benliğim param parça, Veli’ nin karnı acıkmışsa acıkmış, banane!!!Olmuyor işte Veli’nin hayatından götürdükleri senden alıp gittikleri, ya da Ayşe nin hayatında ki replikleri ne denli acıttı canını?İtiraf et. Cesaret işidir mutlu olabilmek, yazmıştım sanırım, yazmış olabilir miyim? Bakmak istemiyorum yazdıklarıma yinelemeler hayattan ibaret bana, bu mirası kullanmak en büyük hakkım…
Derken yavaş yavaş diniyor yağmur, insan sesleri artık dışarıdaki , bastırdınız yine yaz sıcağını bir süreliğine, iyisiniz iyi,Tanrı Babanız seviyor sizi…
Benim kaçma vaktim, dev gibi bir çığlık kopacak yoksa kalabalıklar arasından, kimbilir hangi ülkeden saçlı bir dişi gönderecek bana sus emrini? Bilmiyorum garipsedim, dinlediğim müzik, garip bir savaş verandası…Üşüdüm de… Üstümdeki rengi silinik bir kumaştan ötesi değil.
Hem ağlayamadım da… Meğer sebebim kalmamış gözyaşlarıma, Ya da farkında olmadan göz sıvım tükenmiş onca sayamadığım sebeplerimin boyunduruğunda…
Cellad gelseydi adam asmaca oynayacaktık ya, o da satışa getirdi bizi.
İyi ki siz varsınız zardan kuklacıklarım…
Saygılarımla