- 886 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SİYARONUN DERESİ / ARDAHAN ÖYKÜLERİ 41.... kitap 34
Yazar; Yeşilyurt Kahve’nesinde oturmuştu.
Duvarda ki halıda bakışlarının arasından halının geyiğini seyrediyordu. Gözünü camdan dışarı salarak yeşillik toplayıp dikkatinin dirgenine; ovadan manzara boyut derinlik takıp sepya renkli geyiğin önüne alafı pulul etti.
Yığın; yeşil ve uzaydı.
Geyiğin hoşuna gitti!
Cepheden bakana bakan; gözünü direyip direnini kaçırmıyordu. Ne zamandan bu suretteydi.
Akşam bakar; gündüz bakardı...
Bir Allah’ın kulu gözünün ucuyla camdan dışarı; uzay yeşillik ve ses alıp geyiğin kompozisyonuna koymazdı!
Düşünemezdiler.
Çok gururluydu endirim edip istemezdi.
El ayak çekilip gitti mi geyik iner; yazarın masasına yürüyüp o boyuta geçerdi. Yazarın bıraktığı boyutta ne yazılmış görürdü. Yazar çok uğraşmış: Yazmış, çizmiş, eskizler karalamış Siyaro Ağa’nın ölümünü yazmak için çaba sarf etmişti. Geyiğin muttali olduğu konu Siyaro Ağa’nın hayatı ve Ardahan mazisiydi.
Bir tıkkıltı ile kaçıp halıya girdi: Eski yerine.
Ses duyunca kaçar halıya saklanırdı.
Geyik sanata yatkın bir uçarıydı.
"Ben de yazabilirim mi" diye heves etti? Kendi kendine hayal pilavı pişirmeğe başladı. Mürgüleyen gibi gözü açık... kulakları mürgülüyordu. Kahve’nin içi uyku doluydu. Kumarcıların sabahtan bıraktıkları esnemeler gerneşmeler uyku pazarına çevirmişti. Kahve’nin han havası geyiğin özgür düşüncesine mani değildi. Hoş geyikte "Hayvanat Bahçesinde" bulunmuyordu.
Boyutlar arası yaşam sanal alemin içinde sanallık bir özgürlük sorunu yaşar mı, diye düşünecek niyette değildi.
O şimdi Siyaro’nun Deresi’ni yazardan birazını kendinden okuyup duruyordu! Hayvan; hemin sanal bir hayvandı!
Siyaro, Bolluk’dan gelmeydi. Kocaköy’e gelmişlerdi.
Siyaro Dayı Emiroğlu’na sahipmiş. Bilegi kuvvetli mi kuvvetliymiş! Siyaro Ağa diye de seslenürmüşler. Üç dört adama denk gelirmiş.
Gürcübey’de Ömer Ağa’ynan itilafa düşünce Kocaköy’e yerleşmiş.
Yaylacık’tan çıktıktan sonra büyük düzü geçince bir dere görünür. Derenin adına; Siyaro’nun Deresi denmesinin sebebi: Siyaro Ağa’nın kışın bu derede boğularak ölmesidir.
"Siyaro Ağa yüz on yaşında vardı belkim."
Ardahan’dan akşam başında Kocaköylüler, Siyaro Dayı oğlu Selim yola çıkıyorlar.
Yaylacığı geçince kafile tek adam yürüyüş kolunda yürüyormuş. Konuşma, muhabbet yol yoldaşların dikkatlerini dağıtmış. Aklını aldıran aldırana. Kimse dememiş ki "Siyaro Dayı geler mi? " Siyaro Dayı yaşının verdiği ağırlaşmayla ancak kendi ismiyle anılacak dereye kadar gelebildi.
Siyaro Dayı kar kürtük’ün buz levha tuzağı gibi duran zeminine basanca yardan aşağı yuvarlandı. Aşağıdan derinden gelen sesi çınladı durdu! Giden yolcular ses duymak gibi bir şey duydular ama tipinin sesi gölgenin gölgeyi gölgelemesi gibi örttü.
"Ola Selim! Selimmm!" dedi.
Ne çare ki kimsenin işittiği olmadı.
Siyaro Ağa’nın "Ola! Ola!" sesi yağan tipinin altında örtülen gölge gibi karararak kaldı:
"Ola! Ola!" Oğlu Selim duymadı. Selim kulağına; üşümemesi için iki tane atkı sarmıştı. Nasıl duysun?!. Duyamazdı ki!
"Neyse gardaşa diyem." Kafile ve Selim yürüyüş kolu Kocaköy’e girende Abdo’nun oğlu:
"Ola Selim Siyaro Emi nerde? " Hele Selim arkayen: " A ha o çeperin orda ki karaltı babamın değil mi?"
Abdo’nun oğlu olayı kavradı:
- Haydi, beyler geriye Siyaro Emi kayboldu!
Kocaköy ayaklandı!
Ardahan yolu sabaha kadar düğün evi yerine döndü.
Sesler tek bir ton ve tek bir konudaydı:
- Siyaro Ağa sesimi işitiyor musun?
- Siyaro Emi nerdesin? Orda mısın?
- Siyaro Dayııı!
Şöyle bir cevap alınsaydı şık olmaz mıydı?
- Burdayım yardan aşşağı bakın düştüm oğul can!
Siyaro Dayı’nın ölümünden sonraki ilkbahardı. İnsanlar sanki öğretilmiş gibi dereden geçerken yardan aşağı bakınıp dereye: "SİYARO’NUN DERESİ" demeye başladılar. Derenin adı; "Siyaro’nun Deresi" diye kaldı ve öyle anılır gün-ü bugün. Köprü de yapıldığından yeni kazalar da artık olmaz oldu.
Dere: Siyaro’nun Deresi olduktan sonra yar ve çevresinde çimenlik yeşillik renkli yeşil oldu. Renkler yeşil renkli yeşil oldu. Gökte mavi renkli mavi oldu. Taşlarda ki kına renkli narıncı renkli narıncı oldu.
Siyaro Dayı’nın mekan-ı renkli cennet bahçeleri olsun!..
YALÇINER YILMAZ
11/7/2009
ARDAHAN