hesap lütfen!
Geçmiş zamanların pişmanlıkları üstüme yürüyorlar usul usul. Kızgın bir kararlılıkla yürüyorlar hem de. Korkuyorum. Oysa kötü bir niyetim yoktu onları dinlemezken, hiç olmadı. Görmezden geldim sadece, onları dinlemedim. Doğruyu yanlışı bilen bendim, bana öğretebilecekleri bir şey yoktu. Vaktiyle onların dinlenilmemesi gerektiğini düşündüm hep. Küçüklerdi o zamanlar. Ne kulak asacaktım, sanki konuşsalar ne olacaktı? Aklı başında bir şey mi söyleyeceklerdi? Cır cır cır hep bir ağızdan konuştuklarında baş ağrısından başka bir işe mi yarıyorlardı? Sabırsız, yerinde duramayan, yerli yersiz bir şeyler söylemek için fırsat kollayan, kendi patavatsızlıklarından habersiz ilkokul öğrencileri gibi benim pişmanlıklarım. Hiç birini konuşturmadım bugüne dek, sert ve otoriter bir öğretmen gibi konuşmak isteyenlerin kafasına vurup oturttum yerlerine. En sevimli, en masum olanları bile gazabıma uğramaktan kurtulamadı konuşmak istediklerinde. Sessizlik, en iyisi buydu pişmanlıklar sınıfında. Sussunlar konuşmasınlardı, akıl vermeye kalkışmasınlardı, nihayetinde bacak kadar çocuklardı!
Onları dinlese miydim? Kulak mı verseydim ne söylüyorlar diye? Bundan da mı pişmanım? Dinlesek vaktinde daha mı iyi olurdu? O zamanlar hem küçük hem de sevimlilerdi. Söyledikleri saçma da olsa dinlenilebilirlerdi. Dinleyip bir şeyler öğrenirdik belki de.
İçimde büyüdüler. Yine görmezden geliyorum, yine söz hakkı tanımıyorum onlara, yine hep ben biliyorum doğruyu. Hala bir otoritem var ama üstlerinde, şöyle bir sert çıkınca hemen susuyorlar yine. Aramızda sağlıklı bir diyalog olmadı hiçbir zaman. Eskiden onları konuşturmama nedenim konuşmalarını gereksiz bulmamdı. Şimdi ise, yani biraz büyüdüklerinde, konuşturmama nedenim değişti. Konuşarak onları ikna edemeyeceğimden korkuyorum. Belki de bazıları haklı çıkacaklar. Söylediklerimi inandırıcı bulmayacaklar artık. Belki de bazı haylaz olanları, kızgınlar bana onlara küçükken davranışlarımdan dolayı. Bir kaç tanesi bir olup beni boğabilecek kadar büyükler artık. Belki de boğamazlar, hala güçlüyüm. Aman neyse, neler düşünüyorum yine? Niye durup dururken saldıracaklar üstüme? Bırakayım konuşsunlar diyorum bazan, çok uzun konuşacaklar bu sefer de. Kaç zaman olmuş onları dinlemeyeli. Ne kaç zamanı hiç konuşturmadık ki! Ağzını açan susmayacak belki de, yine bağırıp çağırıp susturmak zorunda kalacağım. Ne değişecek?
Bir kaç seneye kadar iyice büyüyecekler, dinletmesini bilemezsem laf dinlemeyecekler, belki de beni boğacaklar. Korktuğumu belli etmiyorum. Bilmiyorum ki nasıl davranacağımı. Yine aynı şekilde görmezden geleyim varlıklarını, hep ben konuşayım, susturayım onları gücüm yettiğince. Sonra da zaten ölüp gitsinler içimde benimle birlikte. Umutlarım gibi, hayallerim gibi... Onlar da büyümedi gitti kardeşim yaa! Onları da hep dinledim oysa ki, konuşmaya teşvik ettim, hep güleryüzlü oldum onların sınıfında. Ne kadar nazik, ne kadar ölçülü, ne kadar sevecen davrandım onlara. Eleştirmedim onları hiç. Diğer sınıftaki kaba saba adam değil de nazik bir beyefendi oldum onların yanında. Hep ben sustum, onlar konuşsun istedim. Umut ve hayallerimin sınıfına girdiğimde, hala güleryüzlü olmaya çalışıyorum. Moralim bozukken bile belli etmiyorum onlara. Gözlerinin, pırıltılı gözlerinin içlerine tek tek bakıyorum hepsinin diyecekleri yeni bir şey var mı diye? Her şey serbest bu sınıfta. Buna rağmen karşılıklı sessizce oturuyoruz çoğu zaman. Arada tek tük konuşan olsa da yeni bir şey söyleyen yok. Söyledikleri zaten daha önce söylenmiş olanlar, heyecan vermiyorlar. Kızdıracaklar beni en sonunda! Çileden çıkartacaklar! Neyse kızmayayım da kendimi tutayım yine. Aman pek de narinler, hassaslar, küsüverirler hemen bunlar, konuşmazlar bir daha da zaten laf alamıyoruz ağızlarından. El bebek gül bebek davranacağız yine bunlara. Gözlerinin pırıltıları bari sönmesin.
Büyümediler bunlar içimde. Niye ki? Nerede yanlış yaptık yine? Sayısını bilmediğim o yanlışların hangisini yaptık? Her iki sınıfa ne kadar adaletsiz davrandım. Bambaşka iki insan gibi. Evde karısına kaba saba davranan adamların işyerinde nezaketi elden bırakmamaları gibi sahtekardı davranışlarım. Haksızlıktı. Sevemedim bir türlü pişmanlıklarımı, geçmişimi, başından beri, en başından. Rahatsız edici bile olsa dinlemek mi gerekiyordu ki onları? Hep ben konuşmayacaktım sanırım, susup onların da konuşmasına izin verecektim zaman zaman. İyi dersler verebilirlerdi bana. Umutlarım ve hayallerim, ya onlarla? Onlarla da ben konuşmadım hiç, hep dinledim, ne kadar hoş geliyordu kulağa ilk zamanlar söyledikleri. Onlar konuşsun istedim hep, hep böyle şaşırtıcı ve güzel konuşsunlar istedim, o büyüleyici saflıkları kaybolmasın istedim. Kendi kendilerine nereye kadar konuşacaklardı? Onlar da bacak kadarlardı. Bazıları inandırıcı gelmiyorlar artık. Küsecekler alınacaklar demeyip ben de konuşacaktım arasıra onlarla, hep onları dinlemeyecektim.
O zaman daha çok büyürlerdi belki... Diğerlerinden de bu kadar korkmazdım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.