- 684 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BAŞLIKSIZ!!! (AYRILIŞ DEMEYE DİLİM VARMIYOR)
Aşkı, sevgiyi, onu, bizi, kendimi cezalandırıyordum biraz da o gece.
’Bitti’ dediğimin üzerinden aylar geçmişti ve o sabah O’nun şehrine gittiğimde sabah aramak için biraz bocaladıktan sonra, aradığımda açmayışına üzülmüş hem de kızmıştım.Ne kadar hafızamı zorlasam da günün o saatinde ne yapardı; uyur muydu, uyanık mı olurdu, hesaba katamadım bir türlü. Sonra neredeyse akşama doğru öğleden sonra bir saatte aradığında ’bana yardıma gel’ diye çağırdığımın üzerinden yine bir süre geçti, galiba bir kaç saat. İstediğim kolilerle geldiğinde de çok şaşırdım. Ama bütün tepkisiz hallerimin ya da ters tepkilerimin aksine sevgi ve özlemle doluydum, elbette ki bunu O’na söylemeyecek, söylemek ne demek belli bile etmeyecektim. En azından O’nun hep bana yaptığı gibi; soğuk ve seviyeli. Karşılamadan sonra eşyaları kolilere doldurmaya, evi toplamaya koyuldum. Ama o an yapmak istediğim bu değildi, gerçekten. Biraz öylece beni izledi ’hadi yardım et bana ne duruyorsun’ dedim, beni izlemeye devam etti. Sonra birden ayağa fırlayıp sarıldı bana, sımsıkı upuzun neredeyse hiç bir zaman yapmadığı gibi. Ben de O’na sarıldım, ama kendimi kaçırarak sarılıyordum, öylece ne kadar durduk? çok uzun.Sonra uğraşıp durduk evi toplamama yardım etti, kısa aralar verdik konuştuk, bir şeyler yedik, arada aklıma eski başka günlerimiz geliyor o odada yaşadıklarımızı aklımdan geçiriyor, O’na hiçbir şey söylemiyordum. Birlikte bir şeylerle uğraşmaktan, beraber yemek yemekten ne kadar hoşlanırdım, ne kadar çok severdim O’nu şimdi de öyleya gerçi. ’Bu gece seninle kalabilir miyim’ diye sordu. ’Son bir kez daha’. Bana ne kadar acı verecek ve ne kadar mutlu edecekti benimle kalması, eskiden hep olduğu gibi. Çekingen davranıyordu, o eski samimi, rahat tavırlarının hiç biri yoktu.
Aramızda görünmez bir duvar vardı ve o belki de hiç olmayan birleşme ihtimalimizi imkansızlaştırıyor, bunu mümkünsüz kılıyordu ne acı.
O’nunla bir gece daha sabahlayacak olmanın mutluluğuna, bundan sonra bir daha hiç olamayacak oluşunun hüznü karışıyor, duygularım da birbiri içine giriyor, biri diğerinden baskın çıkamıyordu. Ama ben biliyordum ki aşık olduğum ve bizi yarattığımız bu adam bu gecenin sabahında artık bana bir yabancı olacaktı, hem de bir hayat boyu.
Aslında içimde bir yerlerde yastığının altındaki karıncalara ’ah şu analık şevkati olmasa ben size yapacağımı bilirdim’ dedirten duygu ve düşünceler içindeydim, ah şu içimdeki sevgi olmasaydı...
Bana bakmadığı anlar da O’nu inceliyordum, ne kadar özlemişim, galiba bu karşılaşma iyi olmadı aylardır verdiğim ayrılma mücadelesi şimdi O’nu görünce sıfırlandı, sil baştan yapmam gerekecek. Saçlarına, vücuduna, her yerlerine bakıyorum. Ellerine, tavırlarına, ellerine bakarken elinin üzerindeki yaralara takılıyor gözüm, nasıl yaptı ki? O’nun bana verdiği acıları, ben de açtığı yaraları hiç hesaba katmadan kendime bencil bir sevecenlikle ve hamilikle davranıyorum O’na, bunu haketmiyor aslında.
Gece hiçbir şeyimizi soyunmadan; ne üzerlerimizdekileri, ne duygularımızı, ne aslında içimizden geçen yapmak istediklerimizi, hiçbir şeyi, öylece yatıyoruz. Arkamı dönüp yatıyorum, O da bana doğru dönüp sarılıyor bana, elini tutuyorum sımsıkı, uyuyoruz.
Sabah eşyaları kargoya verip ortadan kayboluyor adam vedalaşmadan. Akıllı beni son kez terminalden yolcu etmeden. İki ay sonra bir günlük bir iş için oraya gittiğimde iş yerine uğruyorum, beni gördüğünde öyle şaşırıyor ki. Ben bile bu kez O’nu neden görmek istediğimi bilmiyorum. Bir öğle vakti işine yakın bir yere gidiyoruz, ben öğle yemeği yiyiyorum O yemiyor, oysa işte tam da yemek yemek üzereymiş. Kendimi iyi hissediyorum bu kez, sıkı sıkı anne tembihi, ’emi’ si almış bir çocuk gibiyim sanki. Ne çok konuşuyoruz, sanırım üç-dört saat. Hadi gel evlenelim desem, oh be diyecek beyefendi. Halen nedenlerin, olmaz mıların peşinden koşuyor ya hayret ediyorum O’na. Dışarı çıkıp vedalaşıyoruz, tokalaşıyor, ben yanaklarına uzanıp öpmek istiyorum, kendini geri çekiyor, sinir oluyorum, aptal hem suçlu hem güçlü.
Şehre inmek için minibüslere yöneliyorum, zıt yönlere gidiyoruz; O iş yerine, ben beni şehre götürecek minibüslere. Arkamdan hangisine binmeliyim tarif ediyor, hiç arkama dönmeden başımı sallayıp tamam diyorum.
Kahretsin O’nu hala seviyorum...
hasret çayır- haziran 05/ nevşehir