- 1126 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
CADILIK ve KADIN !?..
Öncelikle cadılığın kelime kökenine bir bakalım. Etimolojik olarak anlamı şöyle ;‘’ Cadı, dilimize Farsça’dan gelmiş bir sözcük olup; ilk anlamı "Geceleri dolaşarak insanlara kötülük ettiğine inanılan hortlak"tır (TDK). İkinci anlamı ise, "Kötülük yaparak başkalarına zarar veren kadın yada erkek" tir. Eski dilde güzel gözlü insan manasına da gelmektedir.’’ Ve cadı bir çok dinde ve mitolojide de doğaüstü güçleri olduğuna inanılan kadındır.
Cadılık, tarihin en karanlık çağlarından biri olan orta çağda meydana çıkmıştır. Özellikle kadınlar kurban seçilmişlerdir, nadiren de erkekler. O dönemde Avrupa’da kilisenin hakimiyeti herkes tarafından bilinmektedir. Engizisyon mahkemelerinde cadılıktan dolayı bir çok kadın yargılanmış ve akıl almaz işkencelere maruz kalmış ve sonuçta çoğu yakılarak ya da boğularak öldürülmüşlerdir ki cezanın da sebebi ‘’ Kilise’nin kan dökmeme kuralı’nın ‘’ oluyor olmasıdır.
Bilindiği üzere 15. ve 17. yüzyılları arasında yaklaşık 500 000 kişi ( bu rakam tartışılır bir rakam olmakla birlikte çoğu belgelerde katledilenlerin oldukça çok olduğu üzerinedir) cadılıktan yargılanmış ve büyük acılara, korkunç işkencelere maruz kalarak öldürülmüşlerdir.
Peki, neden cadılık? O dönem bilindiği üzere bir geçiş dönemi yani feoldalizmin yıkılıp yerine aşırı ulusalcı ve kilise ağırlıklı bir yönetim biçiminin ortaya çıkışıdır. O dönemde halkta büyük bir yoksulluk, başkaldırı, protestolar ve isyanlar ve devlet içi muhalefetler söz konusu idi ve tabii bununla baş edebilmek için de devlet ve din hatta din ağırlıklı devlet halkı asıl konudan saptırıp suni bir ortam oluşturma yoluna gidiyor ve bunun için de ne acıdırki cadılığı ve kurbanlar olarak da kadınlar seçiliyor. Yani oluşan bu yoksullukların ve sefaletin sebebi kral ya da kilise değil de cadıların yüzünden olduğu ve bunların da yargılanması gerektiği yayılıyor etrafa ve ağır işkencelerle, infazlarla halk sindirilmeye çalışılıyor. Sonuç itibari ile de ne acıdır ki Kilise ve Devlet bu konuda başarılı oluyorlar... Kendilerini sanki halkın koruyucusuymuş gibi ilan ediyorlar ve bunun sonucunda da bütün muhalefetleri ve tabii ayaklanmaları da sindirip kendi acı hükümranlıklarını bir 100 yıl daha acı bir şekilde yaşatmak oluyor.
İslamda cadılık daha farklıdır ( büyü, hortlak, hayalet, Gulyabani gibi). ‘’İslam alimlerince, Cadılık gibi bir konu üstünde durulduğunda eğer, konu kendini kötülüğe adamaksa; inanç olarak zaten bir kişi herhangi bir madde ya da koşula bağlı olmadan Kafirdir. ‘’
Günümüzde de hala Afrika’nın ve Hindistan’ın bazı yörelerinde cadılıkla suçlanıp öldürülen insanlar bulunmakta...
Hele Tv proglamlarında ve sinemalarda gösterilen cadılı filimlerdeki kadının rolü içler acısıdır. Bazılarında sevimli bile gösteriliyor olsalar izliyenleri hayal dünyasına hapsetmekten başka bir işe yaramamakta ki özellikle çocuklarımızı bu çok etkisi altına almakta örneğin Selana tiplemesi nerdeyse bir çok çocuğumuzun idolü haline geldi... Çocuklarımıza ne zaman gerçekleri öğreteceğiz, hadi evde öğrettik diyelim ya dışırıda?
Bu da şunu gösteriyor ki ortaçağdaki cadılık, büyücülük ve batıl intikatlar bitti denilse de günümüz toplumlarında hala varlığını sürdürmektedir. Umarım özellikle kadınların üzerindeki bu önyargılı ve hayal ürünü düşünceler yerini bir gün gerçekçi ve mantıklı düşüncelere bırakır.
Sevgilerimle...
Güldane Dal ( 20090704 )
YORUMLAR
güzel bir yazı olmuş, eline sağlık :)
2007 yılında metis yayınları bir ajanda yayınladı. cadılar ajandası. hemen her sayfaya, tarihte "cadılar" ve "cadılık"la ilgili olayları almış, ilginç bir çalışma olmuştu. yazını okumak, bende hemen bu konuda bir araştırmaya başlama isteği uyandırdı. :)
teşekkürler...
kadınlar herzaman cadı olarak görülmüştür..
güldane hanım; bulunduğumuz devir de bile kadınımıza cadı yakıştırması yapılıyor...
kadınlarımız karanlık çağlarda cadı diye yakıldı..kadın olamayan kızlarımız doğar doğmaz topraklara diri diri gömüldü..kadınlar herzaman erkeklerin ardından gelen oldu..kadın dövülür,kadın doğururur,kadın hizmet eder...
kısa keseyim..bunun sonu glemez..:)
yazınız bilgilendirici idi..
harikaydı..
saygılarımla...
Sizin bakış açınızı çok iyi biliyorum Sabiha. Biliyorum demek sizle aynı düşünceleri paylaşıyorum anlamına gelmiyor tabiki.
Din'de kadın konusu aslında benim için çok açık ve net yani oldukça bilgiye sahibim o konuda ama keşke tartışılır bir ortam oluşturabilseniz de ben de düşüncelerimi açık açık söyleyebilsem ama başlangıç itibarı ile insanın önüne bazı tabular, kalıplar ve yasaklar zinciri konulunca ne yazık ki ben de o güzel düşüncelerimi açamadığım gibi tartışamıyorum da çünkü tartışmanın önünü kapatıyorsunuz.
Sizi anlıyorum, sevgilerimle Sabiha...
sevgili güldane
ben olaya farklı bir bakış açısıyla farklı bir pencereden yaklaşmak istedim...bilimsel çalışma da olsa olayı tüm boyutları ile yakalamak için insanların inanç sistemlerini göz ardı edemezsiniz çünkü "cadılık "konusu inançlarla alakalıdır...ki eski dinlerle alakalıdır..dolayısıyla kadının tarihçesini irdelemek lazım... kadının toplumdaki değerinin tarihçesini...köle olan ..cariye olan..diri diri toprağa gömülen kadının..
kadına bakışın nerden nereye geldiğine iyi bakmak lazım...
en son din islamiyet insana dolayısıyla kadına da erkeğe de yani inasana değer verir ..
"ikra" oku emri ile kadın ve erkek eşitlenir ...
en son gelen ve en gelişmiş dinin kitabı olan Kur'anı Kerim insanı düşünmeye araştırma yapmaya davet eder ki ..
"ilim öğrenmek kadına da erkeğe de farzdır"..
okumak sadece kitap okumak değil evreni insanı hayvanı bitkileri çevreyi vs vs..herşeyi anlayıp algılamaya çalışmaktır..ben kulaktan duyma ön yargılı çıkarlar için kullanılan şuursuz bir inançtan bahsetmiyorum...üzerinde bilimsel araştırmalar yapılmış
"ilim çin'de de olsa gidip öğreniniz"..
"bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum"diyen bir inançtan bahsediyorum..ve bu inanç sitemi
diğer eski inançlarda aşağılanan horlanan cadılaştırılan kadınlara da anne kavramı içinde dolayısıla sahip çıkmış
"cennet annelerin ayağı altındadır." diyerek kadını en yüce mertebeye çıkarmış kadının ayakları altına cenneti sermiştir...
anlayana.. anlamak isteyenen bu cümle yeterlidir...
sevgim saygımla...
Elbette bu ve buna benzer sorunlar çoook öncelere dayanmakta sevgili Kubilay, ben sadece Avrupa Ortaçağındaki Cadılıktan, Kilisenin yapmış olduğu bazı akıl almaz uygulamalarından sadece bir kaç şeyi açıkladım yoksa senin bahsetmiş olduğun kütüphanelerdeki kitapların akıbeti oldukça derin ve üzücü. Ben sadece bir örnek vermek isitiyorum. Ben kadını her yönüyle araştıran biriyim yani kadınla ilgili ne bulursam okurum ki araştırdığım da özellikle İslam'da kadın, Osmanlıda kadın vs vs... Ve okduğum bir kitapta Nasrettin Hoca'nın kadınlar hakkında bilinmiyen hikayeleri ile ilgiliydi. Biliyormusun bu bilgiler hangi kütüphaneden çıktı? Sıkı dur ! Hollanda'nın Groningen Üniversite'si Kitaplığı'ndan. Sana çarpıcı bir örnek daha vereyim ; 13. yüzyılda Cengiz Han Bağdat'ı yakıp yıktığında, Dicle'nin suyu yanan kitapların mürekkebi nedeniyle siyah aktığı anlatılmaktadır !
gilgamis ve ramayana 4 bin sene evveline dayaniyor biraz. bunblar cok daha ewskilerdi aslinda yani ortacagdan cok onceleri....bildigim en meshur kutuphane nsanirim babildeydi...nogol istilalari sirasinda y6akilmis...yine arap cografyasinda yakilan kutuphaneler var ki o cografyanin bilginin merkeziydi o donemelrde ki burdan ziretmek istemiyorum simdi...rahipler??????? biulgiye sahip olan onlar mi yani ki muhtemeldir bu....ki bunlar maddi manevi her seyi belirliyorlar...buyuk bir SIR....
Bu yazıya yorumm yapan bazı yazanlar ve özelliklede kadın yazarların dinlerde kadınların aşağılanmasını normal karşılamaları beni çeşitli düşüncelere yönlendiriyor.Bir kere şunu iyi kavramalıyıyız ki;Tüm dinler bir ihtiyaçtan doğmuşlardır.Yani onurla andığım çok eski anayasa mahkemesi başkanınn dediği gibi (imran Öktem) "Ve insan Allahı yarattı" yaşamımımızın evrelerini ,var ouş nedenlerini,doğanın gelişmelerini,varığın ne zaman nasıl neden niçinnin bilmediğimiz bir zaman içinde insanları birbirinden ayıran inanışların bu çağda hala tartışılıyor olması çok üzücü .Din toplumların çaresizlikleri sonucu sığıdıları bir düşüncedir bence.Eğer kitapsal ve tek tanrılı inanışları inceyecek olursak hepsinin birbirinin bir üst kopyası olduğunu görürürüz.Hiç bir inanışın ilimsel bi dayanağıolmadığı için hiç biride ait olduğu toplumları bir sonraki çağların yani hızla ilerleyen ve tarifinde zorlandığımız< zamanın içerisine sokamamaış aksine zamanın gerisine düşürmüştür.Her dinsel düşünce kendi çağını korumağa ve gelişmelere ötelere gitmenin önünde engel teşkil etmiştir.Örneğin varlığın olmazsa olması dişinin aşağılnması,tüm dinlerde vardır ve buda dinlerin birbirlerinin fotokopilreri olduğunu açıklamaktadır.halbuki gerçek yaşam; var oluşuyla gelişmesiyle geleceğe açıklığıyla,
bilimselliğiyle çok daha tutarlıdır.Ve yaşam bilimdir.Şimdlere kadar yazılmış dinsel öğretleri bilmek ve onlar üzerinden sonuçlar çıkarmaksa gerçeklere gözlerimizi kapamakla eş değerdedir."varım o halded düşünüyorum,düşünüyorum o halde varım " diyerek yaşamı özetleyen bilim adamlarının yürekli düşüncelerine saygılarımla.
Evet hoyratca, zamanın birinde Avrupa'da kütüphanelerin ''yakılıyor'' olması tesadüfü bir olay değildir !?. Yine özellikle Orta Çağ Avrupa'sında her işgal edilen yerlerde ilk saldırdıkları mekan ve yaktıkları yer malesef kütüphaneler oluyor ama işin ilginç yanı bu kütüphaneleri yakmadan önce önemli sayılabilinecek bilimsel kitapları kilise yetkililerince çalınıp kiliselerin ücra köşelerinde kilitleniyor olması ve bu bilgiler ne acıdır ki din adına gerek gördükleri zamanlarda kullanılıyor... Ben '' Gül'ün Adı '' diye bir filim seyretmiştim ve orda Kilisenin bu büyük ve saklı kütüphanelerini ( hani şu ateşe vermiş oldukları kütüphanelerin kitaplarıdır bunlar ) anlatır .. Ve kitapları nasıl kullandıklarını . İlginç bir filimdir...
Ramayana destanı gerçekten uzun :)))) Kaynak bir sürü:))
Şimdilik bu kadar anlaytayım ben, sevgilerimle hoyratca...
Sevgili Sabiha, kadın o kadar güçsüz birimi ki hayal ürünü bir yaratığa inansın ya da bundan dolayı suçlansın? Ben bir olaya bakarken dini açıdan bakmıyorum (ama dinin dediklerini de biraz bilirim) tam tersi bilimsel ve gerçekçi yaklaşıyorum. Elbette kendiniz bir takım düşünceleri temel alıp değerlendirmeye çalışırsanız ki sizin düşüncenizdir, bu sonuca varmanız yerinde bir tesbittir ama benim bildiğim kadarı ile de kadına yakıştırılan sıfat şöyledir ki bu sadece bir kaçı ''... uğursuzluk üç şeyde: at'ta, kadın'da, ev'de hasıl olur'' '' . Ben sadece size Yüsuf Süresini hatırlatırım bir de Abdullah İbn-i Ömer'in ve ayrıca Selh İbn-i Sa'd'ın rivayetlerine dayalı olarak Buhari'nin naklettiği hadisler için Sahih-i Buhari Tecrid VII, 312, Hadis no. 1211 ve XI, 267-8, Hadis no. 1795'e bakmanızı öneririm...
Konu hem uzun hem de derin, burda detaylı tartışmasını yapmak istemiyorum ama kısaca şunu söyleyebilirim ki kadın bir çok düşüncelerde ve toplum biçimlerinde sınıflı toplumlar çıktığından beri aşağılanmakta, hor görülmekte ve şiddete maruz kalmaktadır...
Sevgilerimle Sabiha...
Insanlik, tarihi boyunca nedense yazida anlattigin ve benzeri konulara sahne olmustur hep...Bu ve benzeri durumlar savaslar ve baskilarla da desteklenmistir aslinda yani bir acidan tolumlarin genelinde cehaletin varligi desteklenmistir..Bilgi insanlarin cogundan gizlenmis ve bir sekilde inisanlarin bilgiye ulasmasina da engel olunmus...Cok tuhaf ki bugun bile ayni durum soz konusudur..ihtiyacin kadar bilgiyi al gerisini bize birak diyor birileri....Cok merak ediyorum kimdi toplumlarin cahil kalmalarindan menfaatler saglayanlar ve neden???.......Aslinda biulimsel gozle baktigimizda karsimiza insan turunun cok eski olmadigi cikiyor karsimiza bu bilgiyi din bilgisiyle de karsilastirsak yine yaklasik bir zaman dilimine ulasabiliyoruz sanirim..Cok emin olmamakla beraber insanligin 30 ila 40 bin yasinda oldugunu biliyorum ben ve bu zaman dilimini de insanligin gelmis oldugu noktada kendisi icin yetersiz buluyorum...son yuzyildaki gelismelere bakarsaniz bir onceki yuzyila oranla ne denli siddetli bir gelisme sagladigi gozle gorulur bir gerceekilik de degilmisdir..yani kir bin yasinda olan insan bu gun ancak bu noktaya mi geldi....Bilgi birilerinin kontrolunde sir olmus...bilgi dedim de yine aklima kutuphane yanginlari geldi Guldane...elde insanlik tarihiyle ilgili kaynak yok...Tum kaynaklar su ya da bu sekilde yokedilmis durumda...Yazi saniyorum hititler tarafindan bulounmustu .. tarihini unuttum simdi ama bakilirsa netten yazinin bulu7ndugu taRUIHUN coookca uzun zaman sonra ancak yazili kaynaklara ulasabiliyoruz...destanlar ve efsanelerle gercege ulasmaya calismaktan baska care kalmiyor....Diyorum ki bazen bu kutuphane yanginlari acaba yalan da bu bilgiye sahip olanlarin elinde mi hala bu yazili kaynaklar~!!!!!!suphe benimki iste sadece....sanirim en eski yazili kaynak yine sumerlerin Gilgamis Destani olsa gerek..evveli yok..efsdane olarak da Hintlerin ramayana Destanani..Bir de o``luler Kitabi `` diye baska bir kaynak vardi....bui konuyu bir gun seninle ozellikle konusmak isterim gul...yoksa laf uzayacak burda....Bana bilginin kaynagini ver lutfen:)))
BIR ramayana destani var
bana göre bilinç altında konu ta havva anamıza oradan da onu kandıran şeytana kadar uzanıyor...
peki şeytanın cinsiyeti ne ...? bunu irdelemek lazım...
şeytan dişi miydi..yoksa erkek miydi...?
şeytan cin taifesinden ve cinler de erkek - dişi cinler olduğuna göre şeytanlarda da var demektir ..
“.. O/İblis cinlerden idi. Rabbinin emrinin dışına çıktı. Ey Âdem’in evlatları! Onlar size düşman oldukları halde, siz kalkıp Benden ayrı olarak onu ve onun evlatlarını mı dost ediniyorsunuz?”(Kehf, 18/50) mealindeki ayette bu hakikatin ifadesini görülmekte...
rapçada fiiller müzekker (erkeklik) ve müennes (dişilik) şekilinde farklı çekimlerde kullanılmakta.. Kuran-ı Kerim'de şeytanla ilgili ifadeler müzekker (erkeklik) sigasıyla geçmektedir ki buradan hareketle da şeytanın (iblisin) erkek olduğuna bir delil olabilir...
şeytanların babası olan İblisin cinsiyeti hakkında çok farklı görüşler yorumlar var...elbet en doğruyu Allah bilir...
sonuç olarak şeytan tarafından kandırılarak aldatılan kadına " cadı " damgası vurulmuş " baş cadı " bu işten de galip çıkmıştır ...
kutlarım düşündüren yazınızı sevgili Güldane...
sevgim saygım selamlarımla...
Bir çok devirlerde bu cadılık kavramı kadınla özdeşleşmiş olması ikdidarların kadınlardan ne kadar çekindiğinin de bir ifadesi olarak algılanamaz mı? Toplumsal olaylarda ilk önce kadının bir suçlu olarak seçimide fiziksel nedenlerden olmalı sanırım.Yalnız kadınlarımızında artık sorunlarını çözerken veya şöyle diyelim sorunrı çözerken kamplaşma eğilimlerine girmeleri(feminizm) pek doğru bulmuyorum bir erkek olarak.
Nasıl ata erkil davranışlar doğru değilse feminsit yaklaşımlarda toplumsal bazda doğru değildir diyorum.(bu tamamemn benim fikrim).Erkeklerin değerlendirilmesindede genellemelere karşıyım bir yerde.Sanırım öncelikle insanız ve insanca davranışlarda bulunup bulunulmamakta birleşebiliriz kadın ve erkek olarak.yaşamla birlikte var ola gelen sömürü düzeni (ki son çağlarda kapitalizm diyoruz) yine biz insanları böyle bir bölünmeyi öngörrek sömürüsüne devam ediyor.Sistemlerin maalesef feministi ve ata erkili yok.Önce insanız ve bu kavramın etrafında durarak bölünerek yok olmağa karşı durabiliriz.Sayın Lizeyanın değindiği ülkemizde var olan ve halada kırsal ve şehirsel mekanlarda devam eden erkek eğemenliğinin varlığını sürdürmeside kanımca ayrışmamızın nedenidir.(erkek / kadın olarak).İnsanız ve insancıl haklarımızın peşinde mücadelemizi sürdürmeliyiz diye düşünüyorum .Öncelikle bir insan olarak sonra bir erkek olarak.Sevgi ve saygılarımla.
Sevgili lizeya ne acıdırki kadına bakış açısı bir çok düşünce ve ideolojilerde hala eksik ve yalnış hatta oldukça önyargılı ve şiddet unsuru da oldukça yoğun . Örneğin kadının hala ''uğursuz '' sayılması , taşlanması (recm), ve senin değinmiş olduğun noktalarda kadın sorunu pek de iç açıcı değil malesef...
Teşekkürler canım, sevgilerimle...
sevgili gül, kadın konularını çok güzel işliyorsun..
senin yazılarını okurken feminst yanım ortaya çıkıyor..
kadın ve cadı; bu ikili günümüzde de hükmünü sürdürüyor..
gerçi şeytan ve kadın, ikilsi daha revaçta ya, bence çok da farklı değil..
ata erkil anlayışta, kadın her kötülüğün başı...erkek bundan çok memnun..yan gelip yatıyor hala...
kırsalda töre cinayetleri devam ederken, burada kadına zulüm artık bitti, toplum gelişti demek büyük bir saflık olur...
senin de dediğin gibi, hayalden gerçeğe uzanıp beyinşleri işgal eden her türlü cadılık veya şeytanlık oyunlarına son verilmeli...
sevgimle..