BİR KEZ ÖPTÜM BİN KEZ KANADI YÜREĞİ…
Gün avuçlarımdan süzülürken kitabın en heyecanlı yerinde bitiyor acı kahvem…buna rağmen hızla bir kaç satır daha okuma telaşıyla dönüyorum kitaba ama nedense ısrarla defalarca okuduğum halde anlayamıyorum son cümleyi.sonra fark ediyorum kitaba düşen küçük gölgeyi…
-Bi mendil almaz mısın abla???
-Hayır
Sinirleniyorum beni kitabımdan alıkoyduğu için…çarcabuk gitsin başımdan diyede hiç yüzüne bakmadan sert bir ifadeyle veriyorum cevabını…
-tamam kızma abla…
Sesi incelen gölge uzaklaşırken yanımdan kaldırıyorum başımı…arkası dönük ama yana düşmüş başını görünce utanıyorum yaptığımdan...gönlünü alma çabasıyla,
-ben senin mendili almadım ama sen benim kurabiyelerimden almaz mısın yakışıklı??
Bir anda yanımda bitiyor..elindeki kurabiyeye bakarken kirli yüzündeki gülümsemenin tarifi yok...
-Adın ne senin, kaç yaşındasın söyle bakalım?
-Mehmet ,babam 8 diyor annem 7 bende bilmiyorum…
-Okula gidiyor musun peki ?
-Paramız olunca gidicem abla
-….
Yutkunurken, üst iki düğmesi kopmuş soluk gömleğinin altına giydiği boyuna göre iyice küçülmüş ayak bileklerinin üstünde duran gök mavisi pantolona bakıyorum göz ucuyla…bir taraftan kurabiyeleri yerken bir taraftan işi olmayan babasının her gün esnafla ettiği kavgaları kendisi için değil 4 yaşındaki küçük kardeşi için kurduğu hayalleri anlatıyor hiç soluklanmadan…sonra birden tabağa bırakıyor yediği kurabiyeyi kara bir bulut gelip çöküyor cam parcası gözlerine yine inceliyor sesi,
-ama annem çok hasta abla…
kirli yüzünde can yakan acının izlerini seyrederken titriyor ellerim istesemde dokunamıyorum saçlarına…yanmaktan korkuyorum hatta acısıyla ölmekten… boynunu büküşü hiç oyuncağının olmayışından değil elbet.ya da okula gidemeyişinden yada düğmeleri tam bir gömlek giyemeyişinden değil… Elinden kaçırdığın balonun ardından boğulmuyor böyle hıçkırıklara…benim gözlerimden akıyor o elmas parçası damlalar...
suskunluğumuzu yine o bozuyor…aceleyle siliyor gözyaşlarını…işini ihmal etmiş endişesiyle hızla kalkıp tekrar alıyor mendil poşetini…belliki küçük omuzlarındaki yük asırlardan kalma…körpe dalları kırılsada hayata tutunma çabasında minik kökleri…eziliyor insanlığım dilim tutuluyor …vicdanım iki büklüm…
-Mehmet…
-?
-Biliyor musun ellerin benimkinden büyük tıpkı yüreğin gibi…
-Ne abla…?
-Boş ver, yarın uğra da annene de götürelim kurabiyelerimden….
-Sahi mi… ???
EzHeR
YORUMLAR
Mehmet'in gözyaşları aktı yüreğime ne çok yitik hayat ne çok mehmet ne çok vicdan yarası..en çok böyle anlarda çaresizliğimle vicdanım arasında kalıp utanmakla kalıyor insanlığım..Başını yaslamak isterdim göğsüme acılarını akıtsın yüreğime sonra mavi bir balonla koş hafifle isterdim mehmet
doyumsuzdu insanlık adına alkışlanacak bir yazı izninle paylaşıyorum ezher