- 1013 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
İDRİSSA/ZAİRE’DEN TÜRKİYE’YE
Sokakta keçilerin belediye hizmetlisi gibi çalıştığı, nemin insanı nefes alamaz boyutta etkilediği, uzun süredir şehre belediye hizmetlerinin girmediği, kaosun tüm boyutları ile yaşandığı bir şehir, Zaire başkenti Kinşasa. Bizler Zaire olarak öğrendik coğrafya derslerinde, sonradan ismi Demokratik Kongo olarak değişti.
Ansiklopedik bilgi olarak ta şunlar öğretildi; Kongo, 2,3 milyon km² yüzölçümü ile Afrika`nın üçüncü büyük ülkesi,nüfusu elli sekiz milyon, başkenti Kinşasa`dır. Kinşasa ile komşu Kongo Cumhuriyeti`nin başkenti Brazaville arasında sadece Kongo Nehri yer alır. Bunlar eğitim sistemimiz gereği, gerekli olup olmadığı tartışılan bilgilerdir. İnanılmaz büyük, dayanılmaz gücü ile Kongo nehri hem, taşımada hem sulamada, hem de balıkları ile büyük bir katkı sağlamaktadır bu ülkede yaşayan insanlara. Merak amaçlı araştırıldığında bu bilgiler gelir karşınıza, biraz daha da üzerine giderseniz; bir iç savaş, milyonlarca insanın katledildiği bir ülke çıkar karşınıza.
Bu ülkede tüm aç ve hırslı insanların, emperyalist ülkelerin iştahını kabartan elmas vardır. Kongo nehri her gel-gitte kıyılarına elmaslar bırakır. Yoğun yağan yağmur sonrası ayağınıza bir küçük ya da büyük bir elmas takılabilir bu ülkenin topraklarında.
Ülkede yaşayanların yüzde altmışı Hutu, kırkı Tutsidir. Belçikalılar gelene kadar kültür olarak birbirlerinden farklı olsa da, o güne kadar bir arada yaşayan Tutsi ve Hutular birbirleri ile anlaşabiliyorlar, birbirlerinden kız alıp kız verebiliyorlardı. Elmasa dönük hedefleri olan Belçikalılar, Afrika siyasetinde ayrımcılığı toplumun her kesimine yaydılar. Ayrımcı politikaları, Kongo için kontrolün elde tutulmasının garantisi olarak gördüler ve bölgede bulunan azınlıktaki Tutsileri, Hutulara karşı desteklediler.
Belçikalılar tarafından ayrımcılıkta üslün tutulan Tutsiler, Hutulara göre çok daha iyi koşullara kavuştular. Belçika, çıkar çatışmasına düşürdüğü iki topluluğun yarattığı kan gölünde, kaosu bir yönetim biçimi olarak benimsedi. Bu yöntemi kullanan hiç bir emperyalist ülke, bu yönetim biçiminde insan faktörünü dikkate almaz. Belçika da ülkede tutunabilmek, daha fazla elmasa ulaşabilmek için, Hutular ile Tutsiler arsında çözümlenemez bir ayrım ve çatışma ortamı yaratmıştır. Bu güne kadar iki taraftan da öldürülen insan sayısı beş milyonun üzerindedir.
Mbanza İdrissa, böylesine bir kaosun yaşandığı bir ülkede doğmuştu. Baba tarafı Müslüman, anne tarafı Hıristiyan’dı. Baba, üniversite bitirmiş, siyasete soyunmuş, hem milletvekilliğine, hem de Demokratik Partide başkan yardımcılığına kadar yükselmişti. Ülkedeki karmaşa; hem evde, hem de mecliste üst düzeyde güvenlik problemlerinin yaşanmasına neden oluyordu. Her gün bir suikast ve bir milletvekilinin ölüm haberi kanıksanır hale gelmişti.
Belçikalılar kendi oturdukları semtlerin tüm alt yapı sorunlarını çözmüşler, asfalt yolları Kongoluların oturduğu sokak başına kadar yapmışlardı. Asfalt yolunu bittiği yerde son beyazın yaşadığı gerçeği, dünyanın sadece sömürülen ülkelerine hastır. İdrissa Mbanza’ların evi tam bu sınırda, daha iyi bir bölgeye geçen bir Belçikalıdan alınmış, tek katlı çokça odası olan, diğer Kongoluları kıskandıracak kadar büyük bir evdi. İdrissa üniversite ikinci sınıfa kadar devam etmiş, şiddet nedeniyle bir yıldır okulun devam edemez bir pozisyonda, diğer kardeşleri gibi evden çıkmadan yaşıyordu.
Bir akşam baba iki koruması ile beklenmeyen bir anda ve heyecanla eve geldi. İki oğlunu ve iki kızını anne ile birlikte büyük salona topladı.
“İdrissa, senin hemen ülkeyi terk etmen gerekiyor. Önümüzdeki günlerde şiddet evimize kadar gelebilir. Önce seni, sonrada diğer aile fertlerini hızla ülke dışına çıkarmam gerekiyor. Bu gün Türk Büyükelçiliğinden sana üç aylık vize aldım. Belçika üzerinden Ankara’ya uçak biletinde hazır, üç saate kadar yola çıkacaksın.”
İdrissa, o ana kadar çok az bilgi sahibi olduğu bir ülkeye, bir bilinmeze, üç saat içinde yola çıkacağını duymuş olmanın şaşkınlığı ile annesine baktı. Bembeyaz dişlerini sıkan, gözlerinden sessizce akan gözyaşlarına müdahale etmeden, küçük kardeşine sımsıkı sarılan annesinin bu görüntüsü, bir daha aklından hiç çıkmayacak, her gece bu kare rüyalarını süsleyecekti.
Çok hızla bir şeyler hazırlanır, üç gömlek, üç pantolon ve iç çamaşırının konulduğu bir sırt çantasına. Baba, 5000 dolar nakit parayı oğluna verir. Bunun 1700 dolarını Türk Büyükelçiliğinde bir görevliye vereceğini, onların vereceği bir bilet ve belge ile yola çıkacağını anlatır. Sonrası için bir garanti verememektedir. Onun zekâsına, insanlarla kurabildiği inanılmaz iletişim yeteneğine güvenerek, güvende olabileceğine inandığı bir ülkeye yollamak, bulabildiği tek alternatiftir.
Uzun süren uçak yolcuğunu hiç anlamamıştır İdrissa. Tüm sevdiklerini, idolü babasını, o yardımsever, gönüllü Kızılhaç görevlisi biricik annesini, kardeşlerini geride bırakmıştır. Neden babası kalmasına, onun mücadelesine ortak olmasına izin vermemişti ki. Biliyordu her şeyin kötüye gittiğini, ya babasına bir şey olursa, ailesine kim sahip çıkabilirdi. Orada kalmalıydı ama bir karar verme olanağı tanınmamıştı. Her şey çok ani olmuş, doyasıya sevdikleri ile vedalaşamamıştı.
Ankara, onun için hiç bir anlamı olmayan bir şehirdi. Yanındaki para ile ne yapabilirdi. Bir tek isim, telefon ya da adres yoktu. Uçaktan indi, gümrük işlemleri için girdiği kuyrukta ilerlerken çevresini izliyor, uçaktan inen tek zenci olmanın etkisi ile çevresindekiler onunla ilgileniyor o ise sadece gülümsemeye çalışıyordu. O gün ilk defa, daha sonra hayatının kâbusu olacak yabancılar polisi ile havaalanında karşılaştı.
Ertesi gün, Ankara Emniyet Müdürlüğüne gelmesi gerektiğini, elindeki geçici belge yerine üç aylık oturma iznini içeren yeni bir belge vereceklerini, beladan uzak durması gerektiğini anlattılar. Onu havaalanından şehre giden bir araca bindirdiler.
Puslu, nefesini zorlayacak kadar hava kirliliğinin olduğu bir Kasım gecesi, onu Ulusta bıraktılar. Yorgun, uykusuz en önemlisi geride bıraktıklarından bir haber alamamanın getirdiği ruhsal sıkıntı ile titreyen vücudunu ısıtacak ilk otele girdi.
Sabahleyin bir taksi ile Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne gitti. Yasal süreci tamamladığında, oradaki bir görevli yanındaki parayı sordu. “bu para ile Ankara’da çok fazla dayanamazsın. Ben Eskişehirliyim, seni oraya göndereceğim. İltica talebini ya da diğer hukuki süreci orada tamamla.”
İdrissa, sadece ayazı ve hava kirliliğini bir geceliğine tanıdığı Ankara’yı polis eşliğinde terk eder ve başka bir bilinmeze Eskişehir’e doğru yola çıkar.
YORUMLAR
Dünyanın gerceği, bir çok ülkede yaşanan, çok acı gerceklerden birtanesi. Ümit ediyorum ki İnşallah İdrisasa'yı güzel şeyler bekliyor olsun. Devamını hemen okuyacağım. Yüreğiniz, kaleminiz var olsun.
Yüreğim yanıyor. İnsani değerlerden uzak maddiyat için her türlü kötülüğü mubah gören gözlerini kan bürümüş şeytanlar! firavunlar! Allahın laneti üzerinizde olsun. Kan üzerine kurduğunuz sahte cennetinizde tez kahrolun! yok olunn yok olun inşallh!
ÜZÜMKARASI tarafından 10/12/2009 12:31:10 PM zamanında düzenlenmiştir.