- 659 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Metin Hoca’nın Rüyası
Kanter içinde uyandığında saat henüz üçü gösteriyordu. Pek rüya görmezdi aslında Metin Hoca. Ama gecenin bu saatinde onu uyandıran olay, rüyadan çok gerçeğe yakındı. Evinde ve yatağında olmasa rüya olduğunu anlayamayacaktı belki de.
Komutanın sesi hala kulaklarında çınlıyordu…
-Kim aldı o düğmeleri! Derhal yerine koysun! ! !
Aman Allah’ım! Nasıl bir sesti öyle? Gök gürültüsünü andırsa da, korkudan çok, bir âzamet, bir ulvîyet vardı bu seste. İnsanın bir daha, bir daha duymak isteyeceği, ama duyduğunda da ürperdiği bir sesti bu kısacık emir cümlesi.
-Kim aldı o düğmeleri! Derhal yerine koysun! ! !
Her şey canlıydı. Bir manga kadar asker, hepsi bir boyda, inci tanesi gibi dizilmişlerdi sanki. Gıcır gıcır potinler, tertemiz ütülü elbiseleri ile tören mangasını andırıyorlardı daha çok. Hele de onlara emri veren komutan. Kızgınlığına rağmen, neydi ondaki cezbe? Keşke tekrar uyuyabilsem de bir daha görebilsem o nur yüzleri diye geçirdi içinden. Ama ne mümkün? Sanki başka bir alem de idi Metin Hoca. Biraz toparlanınca düğmeler geldi aklına. Bütün askerlerin ve komutanın üniformasını süsleyen düğmeler. Ne kadarda güzeldi sahi. Hiç böyle düğme gördüğü yoktu. Ama neden eksik düğmeler vardı her birinin üniformasında? Tam bunları düşünürken yeniden çınladı komutanın sesi kulaklarında.
-Kim aldı o düğmeleri! Derhal yerine koysun! ! !
-Aman Allah’ım bu düğmeler o düğmelerdi.
Bu sefer beyninde şimşekler çakmaya, boncuk boncuk terlemeye başlamıştı yeniden. Hanımını uyandırıp gördüklerini anlatmayı düşündü bir ara. Vazgeçti sonra. Koridora çıkıp bir tur atmayı yeğledi. Işığı açınca vestiyerde asılı eski paltosu gözüne ilişti. Evet evet. O düğmelerden biri bu paltonun cebinde olacaktı. Koşar gibi ulaşmıştı paltosuna. İç cebinde bulmuştu bile takvim yaprağına sarılı düğmeyi. Hızla açtı. Birebir aynıydı rüyadaki askerlerin ve komutanın düğmeleriyle. Şimdi taşlar yerine oturmuştu.
Sabahı zor etti Metin Hoca. Yapacağı şey belliydi. Bir an önce köydeki ağabeylerinin en büyüğünü telefonla aramak ve köyde konak odasında kitaplığın üst rafında sakladığı on kadar düğmeyi hemen yerine ulaştırmasını istemek.
Öylede yaptı. Olanları bir bir anlattı;
Tatil günlerinde sık sık gittiği köyündeydi iki gün önce. Kendisinden iki yaş kadar büyük abisi Ünal’a arkadaşlık ediyordu traktörle tarla sürerken. Otuz beş yıllık eğitimci olmasına rağmen köyden tarladan kopmamıştı. Zaten yaklaşık on yılda kendi köyü olan Yeşildere’de görev yapmıştı. Bu yüzden herkes ona Metin Hoca derdi. İlçede Okul Müdürü olarak görev yaptığı yıllarda bile gözü kulağı hep köydeydi. Şimdi emekli olup Erzurum’a yerleşmesine rağmen yinede baba ocağının terkini vermiyordu.Her fırsatta köye kaçıyordu.
Akşamın alacakaranlığında, püfür püfür esen rüzgâr ve traktör sesi sohbetlerine ritim tutuyordu. Bu yüzden olsa gerek, pulluk çeğil’e fazla yaklaşmış, hatta birkaç taş çegil’den ayrılıp tarlaya karışmıştı. Dönüşte çeğil’in hemen dibinde bir kemik parçasının ‘’ben buradayım’’ dercesine dikine durduğunu fark etmişti Metin Hoca. Traktör farları sayesinde görebilmişti. Hemen traktörü durdurup ikisi de kemiği incelemeye başlamışlardı.Evet bu bir insan kemiğiydi. Belki de Doksanüç harbinde vatanı için şehit olmuş bir vatan evladına aitti.Ne de olsa burası tam da, Osmanlı ve Rus cephelerinin arasında bir yerdi. Kim bilir belki de göğüs göğüse çarpışmaların yaşandığı yerlerden biri. Bir Rus askerine de ait olabilirdi. Her ne olursa olsun sonuçta bir insana aitti. İtinayla topladıkları kemikleri, toprağı biraz daha kazıp gömmeye uğraşırken çıkan düğmelerden birkaçını da yanına almıştı Metin Hoca. Belkide bu düğmeler sayesinde kemiklerin Türk askerine ait olup olmadığını anlayacaktı.Her ihtimale karşı iki kardeş de bildikleri duaları ve sûreleri okuyarak defin işlemini tamamlayıp,çeğil’den aldıkları taşlarla etrafını çevirmişlerdi bile.Bir yandan da büyüklerden dinledikleri dilden dile aktarılan savaş yıllarına gitmişlerdi. Susmuştu ikisi de. Tek kelime konuşmadan eve dönmüşlerdi. Konak odasında yatmadan önce paltosunun cebinden çıkardığı düğmelere bir kez daha baktı ve bir kağıda sarıp kitaplığın en üst rafına koydu. Sadece bir tanesini yanına almıştı.Belki de çok etkilendiği bu olayın hatırası olarak saklayacaktı.Sabah erkenden Erzurum’a evine dönmüştü.
Telefonda abisinden ‘’tamam ‘’ sözünü aldığında vedalaşıp telefonu kapattı Metin Hoca. Artık rahattı çünkü emanet yerine ulaşacaktı.
Ertesi gece, her zamanki gibi geç yatmıştı yine. Ama o da ne? Yine aynı rüya ve aynı hâl ile uyanmıştı gece yarısı. Aynı komutan, aynı askerler ve aynı düğmeler. Yine komutanın kırbacını kendi potinlerinde şaklatırken tekrar ettiği o cümleler…
-Kim aldı o düğmeleri! Derhal yerine koysun! ! !
Bu sefer komutan biraz daha mı kızgındı ne? Yine sabahı zor etti Metin Hoca. Acaba abisi konuyu unutmuş muydu? Yoksa düğmeleri tarlaya gönderecek birini mi bulamamıştı? Ya da gönderdiği çocuklar düğmelerin ciddiyetini kavrayamamış da görevi mi tamamlamamıştı? Bin bir ihtimali düşünerek sabah etmişti nihayet. Tekrar aradı abisini. Evet, halen emanet yerini bulmamıştı. Aklından geçirdiği ihtimallerden hiç biri olmamıştı ama daha makul bir mazeret vardı ortada. Müthiş bir yağmur yağmış ve halen de yağmaktaymış. Üstelik yeni sürülen tarlaya yağmurlu havada girmenin zorluğu da dikkate alınırsa geçerli bir mazeret. Yapacak bir şey yoktu.
Üçüncü defa yine aynı rüya,yine aynı cümleler;
-Kim aldı o düğmeleri,derhal yerine koysun! ! !
Ertesi gün işi şansa bırakmadı ve kendisi gitti köye. Sakladığı yerden düğmeleri aldı ve hazırladığı kabrin bir kenarını kazarak emaneti teslim etmişti. Ama ilk gün yanında götürdüğü bir düğme hariç.Onu saklayacaktı,kutsal bir emanet olarak.Her baktığında Fatihalar göndermek için.Çünkü artık emindi.O kabir bu topraklarda yatan binlerce şehitten birine aitti.
----------------------
ÇEĞİL:Tarlalardan toplanan taşın öbeklendiği taş yığıntısı(Özellikle mezar olabileceğinden şüphelenilen yerlerde oluşturulur
KONAK: Köylerde yabancı misafirlerin kalacağı misafir odası
YORUMLAR
Sayın:ugurozaltin
Merhabalar ,öncelikle yorumunuz için teşlekkür ederim.Ancak; yorumunuzda sizinde belirttiğiniz gibi, sadece düğme meselesi değildir.Hatta düğmelerin hiç bir hükmü yokturda diyebiliriz. Çünkü maddi değeri yoktur.Metin Hoca'nın düğmelerden birini tutmasındaki niyeti net ve halisdir.Ömür boyu unutmamak ve düğmeyi her gördüğünde hatıra sahibine fatihalar göndermek.Şimdi buyrun siz söyleyin.bir düğmeye karşılık hem hayırla yâd edilmek,fatihalar, yasinler göndermek,şehidinde beklediği bu değil mi? Ayrıca; mezarın bulunduğu ilk anlarda ,dikkat ederseniz Türk askeri mi? Rus askeri mi ? diye terddüt içindeydi Metin Hoca ve Abisi. İşte bu düğmeler kabirden alınmamış olsaydı bu tereddüt hep olacaktı.Bence asıl mesaj budur ve Metin hoca tarafından doğru alınmıştır.Hem Metin hoca Milli ve Manevi değerlerine bağlı birisi olmasa bir parça kemiği önemsemez,belkide bu rüyanın muhatabı olamazdı.Metin hoca'nın yerinde olmak,rüya aleminde de olsa şehit görmeyi çok isterdim,belki şefaatine mashar oluruz diye.........selam ve muhabbetle
Rüya alemi gerçek alemle bizim bu dünya yaşamımız arasındaki alemdir
Gerekli mesajlar gerekli zamanlada gerekli kişilere rüya aleminden gelir
Keşke o tek düğmeyi de almasaydı
Yanlız şunuda belirtmeliyim bu rüya ve uyarı sadece düğme meselesi değildir sadece düğmeler sembolizedir.
Esas alınması gereken mesaj şu bu rüyada
METİN HOCA HAK ETMEDİĞİ VE İZİNSİZ ALDIĞI VEYA RIZASIZ YAPTIĞI BİR İŞ VEYA EŞYA VEYA OLAY YÜZÜNDEN UYARILMIŞTIR
Bunu kendisini yaşadıklarını düşünerek bulmalı düğme sembollü HAKKI sahibine teslim etmelidir
Etti mi acaba ?
Fark ettiyse etmiştir ama o bir tek düğmeyi vermeyişinden esas mesajı anlamadığı ortaya çıkıyor
Metin hocayı ve bu rüyalardan sonra neler yaşadığını yazarsanız olayı birlikte çözebiliriz bence
"Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda."
Gözlerim yaşararak okudum öykünüzü.Ve bir de bu günü düşündüm,yok olmakla yüzyüze bugünün gençliğini...Rabbim bu topraklar için en değerli şeyini; canını vermeyi şeref saymış gelmiş geçmiş tüm şehitlerimize rahmet ve mağfiretiyle muamele etsin inşa-Allah.Onların şefaatlerine nayil etsin bizleri.Amin.Selâm ve sevgiyle.