Mevlânâ’yı Anlamak ve Anlatmak
Sevgi İnsan Olmaktır
Çağımızda Mevlânâ’yı Anmak, Anlamak ve Anlatmak
Mevlana Celaladdin Rumi (1207 - 1273)
Yazıma Mevlana’dan bir kaç alıntıyla başlıyorum.
"Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok.
Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok."
Mevlânâ
"Her gün bir yerden bir yere göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım."
Mevlânâ
Biz birleştirmek için geldik
Ayırmak için gelmedik
Mevlânâ
’Mevlevi Sema Ayini’, UNESCO nezdinde dünya kültür mirası olarak kabul edildi. Sıra 2007 yılının Mevlana yılı ilan edilmesi ve yapılacak etkinliklerle kutlanması kaldı....
Merkezi Fransa’nın Başkenti Paris’te bulunan BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’nun "Somut Olmayan Sözlü Baş Eserleri Ödülü"nü alan ülkeler arasında Türkiye de var. ’Mevlevi Sema Ayini’, UNESCO nezdinde kültür mirası olarak kabul edildi. Paris’teki UNESCO merkezinde düzenlenen törende, UNESCO Genel Direktörü Koichiro Matsuura tarafından ödüle layık görülen eserlerin beratları kazanan ülkelerin yetkililerine teslim edildi.
UNESCO, "Mevlevi Sema Ayini"ni kültürel mirasların korunması amacıyla "İnsanlığın Somut Olmayan Baş Eserleri Listesi"ne dahil etti.”
Pes zi cân kün, vasl-ı cânânrâ taleb,
Bî leb-ü bî gâm mîgû, nâm-ı Rab!
"O hâlde, sevgiliye kavuşmağı, cân u gönülden iste.
Dudağını ve damağını oynatmadan,
Rabbin ismini (kalbinden) söyle!" demekdir.
Dileğim odur ki Mevlana ve Mevlevihaneler kapsamlı ve akademik bilgiler ışığında gereği gibi üzerinde durularak geniş bir biçimde en temel kaynakların merkezinden yola çıkılarak anlatılabilmesi ve tanıtılabilmesidir.
“”13. Asrın ortalarında Horasan dağları ile bozkırlarından kalkıp Konya’ya gelen Doğulu bir düşünür, o zamana kadar değişik kültür ve coğrafyalardan gelen bilgileri olağanüstü seziş ve duyuşunun perspektifi altında kullanarak asırlar sonraki dünyanın, bugünkü Batı Medeniyeti diye bildiğimiz felsefi sistemlerin temellerini atıyor...Spinoza’ya, Goethe’ye, Novalis’e, Kirkegaard’a, Nietzche’ye, Dostoyevsky’ye, Gabriel Marcel’e, Rilke’ye yollarını açıyor. Bu suretle, 13.Asrın Selçuklu Konya’sı Renaissance’ın beşiği olarak karşımıza çıkmış, tüm görkemiyle yükseliyor. Diyebiliriz ki, tüm felsefi sistemlerin en insancası olan Varoluşçuluk’un-Heraklitos’tan sonra-ilk ve gerçek temsilcisi, binikiyüz ortalarının Anadolusundaki Mevlana’dır. Asrımızın başında Gabriel Marcel’in "sen, ben’in karşısında oturan ben’dir" şeklindeki motto’yu ortaya koymasından sekizyüzyıl kadar önce, Mevlana, "benimle senin aranda ne ben ne de sen vardır" demiştir.”” Dr.Kriton Dinçmen
Evrensel barışın, sevginin, hoşgörünün ve hümanizmanın simgesi büyük düşünür Mevlana’yı anmak ve anlamak istiyorsak; sevginin, barışın, hoşgörünün yüceliğini de anlamış oluruz! Mevlana insanlık, sevgi, barış ve evrensel görüşüyle insanlığa ve dünyaya adanmış bir Hayattır! Yedi asır önce Anadolu’da yaktığı ateş, hâlâ ruhlara ışık saçıyor, gönülleri aydınlatıyor….
“-Gel, gel, gel! Ne olursan ol yine gel!
-Suyun susuzu kandırması gibi, doğru söz de kalbe temizlik getirir.
-Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır.
-İyi dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur. “
Mevlânâ
Anadolu Kültürünün temellerini Anadolu topraklarına nakış nakış işleyen önderlerin büyük bir kısmı mutasavvıf kişilerdi. Bunların çoğunluğu Ahmed Yesevi’nin işaretleri ve teşvikiyle Anadoluya gelip Anadoluyu Anadolu haline getirmişlerdir.
Anadolu Kültüründe Tasavvufun çok önemli bir yeri olduğunu hepimiz biliyoruz. Anadolu da Tasavvufun değişik zaman ve zeminlerde ortaya çıkardığı kurumlardan en önemlileri Mevlevilik Ve Bektaşiliktir. Özellikle Mevlevilik ve Bektaşiliğin Anadolu’da Kültür ve Medeniyetin kökleşmesinde, sevginin, hoşgörünün gelişmesinde ve yayılmasında önemli görevler yüklenmişlerdir. Yüzyıllar boyunca Anadolu’da olduğu gibi Uzakdoğu’dan Balkanlara kadar hizmetlerini ve İslam’ın sevgi ve hoşgörü dini olduğunu anlatarak yaymaya çalışmışlardır. Çağrısını ulaşabildikleri her yere ulaştıran Mevlevi ve bektaşi dergahlarının sayesinde bu gün Balkan ülkelerinin bir çok şehrinde Mevlevievleri, Bektaştekkeleri, mescit, zaviye ve dergahları bulunmaktadır….
Bu anlamda Sevgi, saygı, hoşgörü gibi. Tasavvuf kültürünün Balkan ülkelerinde de çok önemli bir yeri olmuştur.
İlahi aşkı ruhunda bütünleştirmiş Mevlana her dönemde tüm insanlğa rehberlik edebilecek hikayeleri, beyitleri, şiirleri, sözleri ve öğütleriyle gönüllere taht kurmayı başarmış ulu bir rehperdir. Mevlana’dan insan olarak hemen herkesin her zaman öğrenecek bir şeyi vardır… Mesnevi başta olmak üzere bütün eserleri zengin bir hazine, mana ve sır deryasıdır.
Yine Mevlana’dan bir kaç anlamlı söz
“İnsan bir ağaca benzer, ahdi de ağacın köküne. Kökün iyileşmesine sağlamlaşmasına çalışmak gerek."
"Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder. "
"Söz söylemek için önce dinlemek gerekir. Söze kulak verme yolundan gir. "
"Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde manâ kıt... Sözler, yazılar; tuzaklara benzer. Tatlı sözler bizim ömrümüzün kumudur. İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!
"Gönül dilerse el, yemek için kepçedir, dilerse on batmanlık gürz. "
"Gönül aynası saf olmalı ki orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilsin. "
"Kalp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalple halisi, mihenge vurmadıkça tahmini olarak bilemezsin.”
Mevlânâ
Ondördüncü yüzyılda yaşayan yüzyıllardır kişiliği, eserleri, şiirleri ve düşünceleriyle insanlığa sevgiyi öğreten “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” diyen Mevlana’nın düşüncelerini, sevgi ve geniş hoşgörüsünü bir parçacık yaşadığımız çevrelere anlatıp tattırırsak ne mutlu bize. Her sözü düşündüren, ibret veren, hayata yön veren, yol gösteren, ufuklar açan, insan olmanın bilincine vardıran, erdemleştiren derin bir mana vardır.…
"Gel, gel, ne olursan ol yine gel.
İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel.
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir.
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel..."
Mevlânâ
"Gönül, yalan sözden istirahat bulmaz. Suyla yağ karışık olursa çırağ aydınlık vermez. Doğru söz kalbe istirahat verir. Doğru sözler gönül tuzağının taneleridir. Gönül hasta olur, ağzı kokarsa ancak o vakit doğruyla yalanın tadını alamaz. Fakat gönül ağrıdan illetten salim olursa yalanla doğrunun lezzetini adamakıllı bilir, anlar. "
"Doğruluk, her duygunun uyanıklığıdır; bu sûretle duy-gulara zevk, munis olur. "
"Bakır, altın olmadıkça bakırlığını; gönül padişah olma-dıkça müflisliğini bilmez”.
Mevlânâ
Mevlana bir düşünür, bir filozof, bir şair. Şiiri, sanatı, düşünce ve fikirleriyle coşkun bir sufi, bir ermiş, bir derviş, bir mürşit, bir ulu pir… Ve sayamayacağım kadar çok yönlü bir merkez, bir derya…
. Mevlana, aşkı ve sevgiyi bütün evrende, bütün varlıklarda aramıştır. Görünenden, görünmeyene, bireyden evrensele, evrenselden tanrısala kadar…
"Güle aşık, halbuki esasen gül, kendisine aşık, kendi aşkını aramakta." Mevlânâ
"Kimin aşka meyli yoksa o kanatsız bir kuş gibidir. Mevlânâ
"Gönül, ne tarafı işaret ederse duygu da eteklerini toplayıp o tarafa gider. " Mevlânâ
"Sevgiden acılıklar tatlılaşır. Sevgiden bakırlar altın kesilir. Sevgiden tortulu, bulanık sular, arı-duru bir hale gelir, sevgiden dertler şifa bulur. Sevgiden ölü dirilir, sevgiden padişahlar kul olur. Bu sevgide bilgi neticesidir. Mevlânâ
Mevlana insanları dünyanın geçici, aldatıcı zevklerinden, hırs, kötülük, bencillik, yalan ve ikiyüzlülükten arındırıp, hoşgörüye, kendisiyle barışa, gerçek güzelliğe, sonsuz mutluluğa, insan sevgisine, evrensel ve tanrısal olana yönlendirmeye çalışmıştır... Zaman zaman, dünya malını, kendisini bile hiçe sayarak hedeflediği mananın ve amacının peşinden koşmuştur…
"Ey müslüman, edep nedir?" diye sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektedir.
Kimi, "falan adamın huyu kötü, tabiatı fena" diye şikayet eder, görürsen,
Bil ki, bu şikayetçinin huyu kötüdür; kötüdür ki o kötü huylunun kötülüğünü söylüyor!
Çünkü iyi huylu, kötü huylulara, fena tabiatlılara tahammül eden, onların kötülüğünü söylemeyen kişidir." Mevlânâ
“Rızıklar denizini, bir testiye dökecek olsan, ne kadarını alır?
Ancak bir günlük kısmet, bir günlük su....
Harislerin, dünyayı çok sevenlerin göz testileri hiç dolmaz.
Sedef de kanaat edici olmayınca içi inci ile dolmaz.
Halbuki ilâhi aşk yüzünden, nefsaniyetten kurtulan,
benlik elbisesi yırtılan kimse, hırstan da, ayıptan da,
kötülüklerden de tamamıyla temizlenir.”
Mevlânâ
Ülkemizde Mevlana sadece bir İslam düşünürü olarak lanse edilmekle yetinilmiştir. Oysa onun Evrensel boyutu, Mistik ve batıni yönü, zengin felsefesi üzerinde pek fazla durulmamıştır.
Mevlana hayranı araştırmacı John Baldock “Mevlana "Ezoterik-Batını Öğreti"yi kendisine has bir üslupla yorumlamış ve kendisine özgü bir ekol yaratmıştır.
Anadolu topraklarından ışıldayan bu ekol, tüm dünya tarafından ilgiyle ve hayranlıkla takip edilmiş ve halen de günümüzde bu ekol hakkında çok sayıda araştırmalar yapılmaktadır.” Demektedir…
Mevlana ve felsefesi geniş bir perspektiften ele alınmaz ve sadece bir islam düşünürü olarak ele alınıp onun düşünce dünyasına sadece bir pencereden bakılırsa Mevlana’yı ve geniş felsefesini anlamamız mümkün değil. Batının ve dünyanın çeşitli felsefecileri bile onun derin ve geniş felsefesini tasavvuftan, ilahi aşktan tutunda, yaşam kültürü, sosyoloji, psikoloji gibi bakış açılarıyla da ele aldıklarını görürüz…
“Ey bizim sevdası hoş olan, güzel aşkımız!
Ey bizim bütün manevi hastalıklarımızın, dertlerimizin tabibi; sevin, şâd ol....
Ey bizim kibir ve gurur hastalığımızın, böbürlenmemizin devası olan aşkımız!
Ey bizim hasta gönüllerimizin Eflatun’u, Calinus’u!"
Mevlânâ
Onu hümanist olarak da dünyanın en ünlü ve önemli filozofları arasında görmemiz mümkün. Mevlana Celalettin Rumi yalnız bizim değil dünyanın ve insanlığın gönül mimarıdır. Onun aydınlık ve hümanist düşünceleri sadece yaşadığı çağı değil, 700 yıldan beri bütün insanlığı aydınlatıyor ve aydınlatmaya devam edecektir, karanlık yüzlü adamlara rağmen 700 yıldır yaşıyor ve yaşatılıyor ...
"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir."
Mevlânâ
Mevlana, sadece doğunun değil, dünya edebiyatının da seçkin sesi ve ustasıdır. Her beytinde şiirin, güzelliğin en içli ve lirik sedaları yankılanır ve o sedalarda binlerce güzellik nehirleri akar, gülleri açar, bülbülleri öter…
“Dinle ney’den duy neler söyler sana,
Derdi vardır ayrılıklardan yana:
"Kestiler sazlık içinden, der beni;
Dinler, ağlar: Hem kadın, hem er beni.
Göğsü, göz göz ayrılık delsin de bir,
Sen o gün benden işit özlem nedir.”
Mevlânâ
‘’Ney’in sesini dinle!
Aslında o ses ney’in değildir.
Ona üfleyenin duygularının,
Ney’den duyulan nağmeleridir.
Sen, aşk şarabını içmeye bak!
Gam kendi derdine düşmüş,
Çırpınıp duruyor..’’
Mevlânâ
Aklın, sevginin, insanî erdemlerin üstünlüğüne sürekli vurgu yapan Mevlana, 13.yy.da ortaya koyduğu düşünceleriyle ruhlara bir sevgi ve hoşgörüden hayat iksiri sunmuştur adeta. İnsanların manevi ve ahlaki yönden olgunlaşmalarını, benlikten geçmelerini, dünyada her şeyin geçiciliğini idrak etmeleri, kin tutmamalarını, haksızlık etmemelerini, gönül kırmamalarını, iyiliği, sevgiyi, güzelliği, hoşgörüyü içine sindirmelerini isteyerek insanları güzele doğru aydınlatmaya yönelik çabalarda bulunmuştur. Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve diğer Anadolu erenleri gibi…
Mevlana’nın ısrarla üzerinde durduğu barış, sevgi, saygı ve hoşgörü; bütün dünya için gereklidir. İnanıyorumki Mevlana’nın öngördüğü yolda gidilebilseydi bu gün insanlar ve ülkeler huzur ve barış içinde yaşarlardı, ne savaş olurdu ne de kavgalar...
Yine Mevlanadan altın gibi alıntılarla yazımı noktalıyorum…
“Tanrı adına savaş açanlar, kötülükte ısrar edenler, merhamet ve vicdan sahibi olmayanlar, insanlara zulmedenler Allahın sevgili kulu olamazlar ve bizden değildir onlar… Mevlana
"Dosta dostun zahmeti ağır gelir mi? Zahmet: içtir, ruhtur. Dostluksa onun derisine benzer. Dostluk nişanesi beladan, afetlerden, mihnetlerden hoşlanmak değil midir? Dost altın gibidir. Bela da ateşe benzer. Halis altın, ateş içinde saf bir hale gelir."
"Gönül istemeden ağza gelen lâtif sözler, külhandaki yeşilliğe benzer, dostlar. Uzaktan bak, geç.
Yavrum, onlar yemeye kokmaya değmez. Vefasızlara gitme. Onlar: iyi dinle"yıkık köprüdür"
Bilgisiz biri oraya ayak basarsa köprü de yıkılır, ayağı da kırılır.” Mevlânâ
"Seni dostundan ayıran sözü dinleme. O sözde ziyan vardır, ziyan!"
"Kim benlikten kurtulursa bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir.
Nakışsız bir ayna haline gelir, değer kazanır. Çünkü bütün nakışları aksettirir." Mevlânâ
Ve Hz.Mevlana’nın ünlü yedi öğüdü
“ Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
Hoşgörürlükte deniz gibi ol.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.”
Mevlânâ
“Eğer kalıcılık istiyorsan dünyayı;
Zenginlik istiyorsan, ahireti bırak.
Eğer Allah’ı istiyorsan dünyayı da,
Ahireti de, bütün her şeyi bırak;
Öyle gel bize.”
Mevlânâ
Nuri Can
YORUMLAR
Sevgisizlik ve hoşgörüsüzlük açısından kritik günler yaşayan dünyamıza birlik, hoşgörü ve sevgi mesajlarını yüzyıllar öncesinden bugüne uzanarak vermiş ünlü düşünür. Sevgiyi unutmuş, çatlamış kurumuş topraklara dönen yüreklerimize seslenmiş. Günümüzde yaşadığımız insanlık tablosunda, Mevlana'nın felsefesi büyük önem taşımaktadır. İçimizden biri olan bu ünlü düşünürün felsefesini herkesten önce ve herkesten daha çok bilmemiz gerekmiyor mu?
Sevgiyi ve sevmeyi öğrenip, bunu yüreğimizin şırıngasıyla, yetiştirdiğimiz fidanlara aşılayabilirsek eğer, kocaman bir sevgi ormanına da kavuşuruz belki... Kim bilir?
Teşekkürler Sayın NURİ Can.. Ne fırçanızdaki renkler.nede yüreğinizdeki sesler susmasın..saygılarımla..