- 439 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BU SABAH DAUM VAR İSTANBUL’D
BU SABAH DAUM VAR İSTANBUL’DA
Çocukluğumda koca gövdeli radyolar vardı, üstleri özenle ütülenen kolalı beyaz dantel örtülerle örtülen cimri frekanslı radyolar hani. Evimizin baş köşesinde kireçlenme olmuş dizleriyle bağdaş kurup oturan yaşı ve cinsiyeti belli olmayan, buruşuk yüzlü radyoda Mazhar Fuat Özkan anonsunu her duyduğumda; “Ne zengin adam, tam üç tane ismi var” derdim çocuk aklımla. O yıllar sözlerinden pek bir şey anlamasam da en sevdiğim şarkılarıydı “Bu sabah yağmur var İstanbul’da.”
Yıllar, ‘su akar yatağını bulur’ misali hızla aktı ve geçti. Yukarıda frekansını çınlattığım radyo, görevini onuruyla tamamlamasının verdiği huzurla emekliye ayrılarak, yerini genç ve geniş frekanslı meslektaşına bıraktı. Artık her zerresinin ne anlama geldiğini bildiğim o şarkı dudaklarımdan öperken beni, yağmur yerine Chiristoph Daum ve 3 yıllık imzası vardı bu sabah İstanbul’da.
Evet, en nihayetinde Aragones ile yollar ayrıldı ve Daum dün gayrı resmi, bugün ise 1907 Tribünü’ndeki imza töreninde attığı 3 yıllık resmi imzayla resmen takımımızın başına getirildi. Sempatik gurbetçi Türkçesiyle "Fenerbahçe’de sizinle birlikte olmaktan çok mutluyum" diyerek başladı duygularını ifade etmeye. Konuşmasının Almanca olan kısmını bizlere tercüme edecek olan yardımcısı ve tercümanı için Türkçe sandalye istemesi son derece anlamlı ve bir o kadar da sevimliydi. Takımımızın hedeflerini ardı ardına sıraladıktan sonra, soru-cevap bölümüne geçilen imza töreni, Başkanımızın kendisine takdim ettiği çeşitli hediyelerin ardından son buldu.
Taraftar Kart sayesinde Daum’unda Fenerbahçeliliği tescillenmiş oldu böylelikle. Gelirken havaalanında çalınan laptop’un akıbeti ne olur? bilmem fakat biliyorum ki Daum’da bir Fenercell abonesi artık. Bu hattı kullanırsa bizlerin faydalandığı Fenercell ayrıcalıklarından kendisi de yararlanacak. Maç günleri mesaj, biz çılgın Türklerin tabiriyle “Beleş” olacak mesela. Bize gelen bilgi ve ilgi mesajları artık ona da gelecek. Sadece renk kardeşliği değil, tarife kardeşliği de olacak yeni hocamızla aramızda. Hangi tarifeyi tercih edeceği ise kendisine kalmış.
Birazda çiçeği burnunda ve attığı 3 yıllık imzanın mürekkebi henüz kurumayan Hocamızın “Takımımızda ne yapabilir?” ona değinelim isterseniz. 2003-04 sezonunun başında gelmişti ilk olarak takımımızın başına. Bir an önce bitmesi için dualar ettiğimiz 2002-2003 sezonunda, dönemin şampiyonu Beşiktaş’tan tam 36 puan geriye düşmüştük. Daum bir Fenerbahçe enkazı devralmıştı tabiri caizse. Sezon sancılı başlasa da, 100’üncü yıl yorgunu Beşiktaş’ın ardı ardına çelme yemesini iyi değerlendirerek şampiyonluğu kucaklamıştı Daum daha ilk yılında. Hocamızın takımımızın başındaki ikinci yılı ise ezeli rakip Galatasaray’ın 100’üncü kuruluş yılına denk geliyordu. Şampiyon kadromuz sezon boyu lider götürdüğü ligin sonunda ipi bir kere daha göğüsleyerek, hem uzunca bir aradan sonra iki yıl üst üste şampiyon olmanın mutluluğunu bizlere yaşatıyor, hem de ezeli rakibin 100’üncü yılını hüzüncü yıla çeviriyordu. Daum’un üçüncü ve son sezonunda şampiyonluğun nasıl kaçtığını hepimiz zaten biliyoruz.
Ve Daum 3 yıllık ayrılığın ardından tekrar ait olduğu yerde, yani ikinci evinde. Samandıra koridorlarında yine yeniden gurbetçi Türkçesi yankılanacak. Her maç öncesi okunan ve bazılarınca kaldırılması gündeme getirilen İstiklal Marşımızda yine ilk önce onun dudakları kıpırdayacak. Hatta belki de unlu, yumurtalı doğum günü kutlamaları kaldığı yerden devam edecek. Laf aramızda; 31’inci yaşını Samandıra’da kutlayan bu satırların sahibi, yani bendenizin bu kez 32’nci yılım için iştahım kabarmakta.
İtiraf etmeliyim ki; ezeli rakibin Rijkaard’ı getirmesi yutkunmama neden olmuştu. Fakat unuttuğum bir şey vardı. Rijkaard her ne kadar daha fazla tanınmış olsa da, ligimiz için kapalı bir kutu. Oysa Daum süper ötesi ligimizin hiç de yabancısı değil. Dolayısıyla başarılı olma ihtimali oldukça yüksek. Parlak yarınlara bizler inanalım ki, takımımız da inansın.