- 2500 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kapris (Caprice)
Kapris, dilimize Fransızca’dan girmiş bir sözcüktür.Bir insanın ruhsal durumunu yansıttıǧı için, psikolojik olarak incelenmesi gerekli bir konudur. Etmolojik olarak irdelemk gerekirse Latince dilinin derinliklerine kadar iner. Latince sözlüǧü açıp baktıǧınızda açık ve net bir tanımlama göremezsiniz. Capri sözcüǧüne eklenen deǧişik forumlardan türetilerek bugünkü forumuna erişmiştir. Ama tahminler ve edinilen izlenimler bizi yine de doǧruya en yakın sonuca götürmek için bu sözcüǧün zamanla deǧişime uǧramasıdır. Elde ki, bilgiler caprea (lat. Geyik) sözcüǧünden geldiǧini bize ısbatlamaktadır. Bunun günlük hayata nasıl uyarlandıǧına dair ise elimizde hiç bir kanıt bulunmamaktadır.
Bütün bunlara raǧmen kapris sözcüǧü; geçici, düşüncesizce yapılan bir hareket ve davranış, isteklerde ki sürekli deǧişkenlik, ne istediǧini tam olarak bilememek ve tespit ve teşhislerinde sürekli yanıldıǧı travmasıyla yaşamak ve bunu günlük hayatına da yansıtmaktır. Diǧer bir tanımla kişisel tutarsızlıkların bütününü kendi özünde toplayan bir kavramdır günlük hayata işlemiş olan. Deǧişken ve geçici istekler altında kalarak sürekli bir bunalımın da habercisidir kapris sözcük olarak. Kişisel dengesizliǧi belkide en iyi tanımlayan kavramlardan birisidir dersek yanılmış olmayız. Huysuzluk kaprisin içinde olan bir uh hali olduǧu için iradesizliǧi temel alan bir davranış biçimi olması özelliǧi ise kavrama daha aǧır bir sorumluluk yükleyerek açıyı genişletmektedir.
Bu denemenin konusu kaprisli insan olduǧu için daha çok psikolojik bir tanımlama bazında analiz edilerek açıklanmaǧa çalışılacaktır kapris sözcüǧü…
Peki ne demektir „kaprisli insan“? Kaprisli insan demek, bir kişinin ruh halinde ki, yaşadıǧı sürekli dalgalanmalardır. Bu dalgalanma bazen nazlanmayla cilve arasında yalpalasa da özü itibariyle kişisel dengesizliǧin en açık görünümüdür. Bu genelde ve çoǧunlukla kadınlarda görülsede her iki cinste de mevcudiyeti sözkonusudur. Böyle kişilere günlük hayatımızın her alanında rastladıǧımız gibi bazen yanlışlıkla beraber yaşamak ya da aynı mekanı paylaşmak zorunda kalabiliriz. Aslında geçinmesi tüm zor insanlar gereksiz inatçılıkta direterek, ne kadar kaprisli olduklarını da böylelikle ele verirler. Bunlar iletişim kurmakta sıkıntı çekmeseler de, kurdukları ilişkileri uzun süreli bir temele oturtmakta oldukça başarısız olurlar. Güçlerine giden her küçük olayda sorun çıkararak yanılǧidan yanılgıya imza atarak hayatlarını hem kendileri için, hem de çevreleri için çekilmez kılarlar. Hırslıyım, tuttuǧumu koparan biriyim derken, kendi kendilerini koparıp yıpratmaktan başka bir tutarlılikda gösteremezler. Bu davranış biçimleri kişiden kişiye deǧişsede, esas olan davranışların benzerlik göstererek yaşanmasıdır.
Bu kişiler aynı zamanda hemen her şeyden şikayet eder, ukala davranış biçimleri sergileyerek, kurdukları ilışkilerde de bir üstünlük saǧlama duygusuyla yanıp tutuşarak atalarımızın deyimiyle „zehir zıkkım“ bir ortam yaratırlar. Bunlara bir şey beǧendirmek „deveye hendek atlatmaktan“ daha zordur. Her zor ve kaprisli insan birbinie paralel davranış biçimleri sergilemeselerde geçimsizlik temeline dayanan bir agresyonu deǧişik davranış biçimleriyle dışa yansıtırlar. Böyle insanlar; karsındakinin performansını düşürmek, içinde taşıdıǧı şevki kırmak için sürekli bahaneler üreterek yaşamı hem kendilerine hem de çevrelerine adeta haram ederler. Kendileri mutlu olmadıkları için başkalarının her davranışı eleştiriye uǧramaktan kurtulmaz. Bunlara yaklaşım ve dengeli bir komünikasyon kurmakta öyle sanıldıǧı gibi kolay deǧildir. Sizi sürekli azarlar, her şeyi kendilerinin daha iyi bildiǧi kaprisine kapılarak sürekli üstünlük rolünü ellerinden bırakmak isemezler. Bundan dolayı hayatları boyunca ne mutluluk, nede uzun vadeli bir ilişki yaşarlar. Özeleştiri yerine, ötekinin hatası hep sahanın ortasında yuvarlanan top gibi dolaşıp dururlar.
Bunları kategorilere ayırmak gerekirse onlarc küçük ana başlıklar altında kaprislilerin yeri çok geniş bir yelpazeyi kapsar:
• Saldırganlık bu kişilerin ana özellikleridir. Bazen kendilerinde emin oldukları hissine kapılsalarda bahar yaǧmuru gibi akıp gürlemekten başka bir özelliǧi sürekli karekter biçimine dönüştüremezler, kişiliklerinde,
• Ukalalık, kişiliklerinde hastalık biçimine girdiǧi için mutlak bir tedavi gereklidir böyle durumlarda. Ama „keçi inadı“ kendi hatalarını sınırlandırmaz,
• Güven sorunu bunlarda ki, en büyük kişisel bir sorundur. Kimseye güvenmedikleri gibi, tek güçleri şikayettir. Ne yaparsanız yapın nafiledir bunlar için. Karşılarındakine güvenmediklerinden dolayı kendi kendilerine olan güvenleri de tam deǧildir. Bu durum onlarda sürekli olduǧu için vucutları çeşitli depresyonlar altında kalarak kişilik bozuklukları sergilerler. Özgüven bu insanlarda eksiktir. Böyleleriyle geçinmek zor olduǧu için bunları sadece dinleyip karşı savunmaya geçmemek en temiz ve güzel olan yoldur.
• Kendilerini sürekli haksızlıǧa uǧradıǧı kanısı beyin hücrelerini tahrip ettiǧi için sürekli maǧdur rolünü iyi bir tiyatrocu gibi oynayarak sizi yanıltmasını iyi becerirler.
• Siz ne kadar kendinizi geriye çekerseniz onlar o kadar sizin üstünüze gelmekten çekinmezler. Sizi incitip kırdiklarını anladıkları zaman „şakaydı“, „biraz humor“ diyerek iyi diplomasi yapmayıda becerirler.
Böyle sıralamalrı uzatmak imkanı olmasına raǧmen yeri başka bir denemede etraflıca anlatılacaktır.
Bu tip insanlar arayışların devamını getirmek istemezler. Her şeyi kaprisleriyle “elde edecǧiz inancı” onların memnun olmasını nerdeyse imkansız bir hale getirir. Hep daha fazlasını istemek hastalıǧı psikolojik bunalım ve buhranlara kadar gittiǧi için hayatta hiç bir şeyden tatmin olmazlar. Ben son zamanlarda sürekli bu konu üzerinde kafa yorarak acaba bu insanlar nasıl mutlu oluyor diyerek kendi kendime aşırı derecede endişeleniyorum. Böyle insanları bir süre izledikten sonra „kaprisler bir insanı ne kadar geçimsiz yapıyor“ diyerek anlamaǧa çalışırız. Eǧer bu insanlar içlerinde taşıdıkları korku ve endişelerinin esiri olmasalardı, daha dengeli, daha güzel, daha sürekli ilişkiler kurup sürdürebilecekleri gibi saǧlıklı bir ruhada mutlak suratte sahip olabilirlerdi. Öfkeyle kalkan zararla otur derdi saygıdeǧer rahmetli babacıǧım o köylü mantıǧıyla. Şimdi onun sürekli söylediǧi bu atasözünü her gün bir defa kendi kendime telkinle söyleyerek korkusuz ve kompleksizce yaşamaya çalışıyorum.
Çünkü aşırı komplekse kapılmayan kaprissiz insanlar kendini diğer insanlarla eşit görür. Bu eşitlik hissi sayesinde bilmediklerini başkalarından öǧrenme cesareti göstererek bilgi ve görgüsünü sürekli bir gayretle taçlandırır. Kişiliǧini zenginleştirerek hem kendisine, hem de çevresine uyum saǧlaması daha kolay olur. Kendini toplumun öteki bireylerinden soyutlamadan yaşayan birisi, ilgisi aracılıǧıyla onlarında engin ve zengin birikimlerinden faydalanarak kendini daha özgür hissedecektir. Böylelikle çekingenliǧini yenerek yaşamı hem kendisine, hem de diǧer bireylere yansıtarak yaşamı da insanlarıda sevgiyle donatım temelinide atacaktır.
Kendini iyi tanıyan bir insan nasıl yaşayacağını, hangi olaylar karşısında hangi davranışlarda bulunacağını iyi bilir. Dengeli, huzurlu, sevgi dolu ve saygın bir yaşam sürdürür.
Benimde bu denemeyi yazan birisi olarak bir tek kaprisim var. Kendimi her konuda yetersiz olarak gördüǧüm için, öǧrenme hırsım olsa gerek bu da. Kendime olan özgüvenim tamdır bu konuda… Sizlerinde özgüveninizin tam olduǧu bir dünyaya sahip olmanızı dileyerek iyi bir başlangıç yapmanızı diliyorum hafta için.
Hasan Hüseyin, 28.06.2009, Frankfurt am Main, saat 15:30‘da
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.