- 2676 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Kırmızı Gül İle Bahçıvan
"Dostluklar hiç sınanır mı aaaa çok ayıp" derdim ben bir zamanlar. Şimdi ne mi diyorum. Hoooop dedik kimse ters ters bakmasın öyle. Bir bildiğimiz var herhalde, önce dinleyin bir sonra tükürürsünüz yüzüme. Ben de hakka şükrederim ne güzel, bundan iyisi can sağlığı.
Dost dediğini sınayacaksın kardeşim, kıracaksın kolunu bacağını olmadı yüzünü gözünü şişireceksin daha da mı olmadı tekmeleyeceksin sol yanını, acıtacaksın ve acıyacaksın ki gerçekliği test edilmiş olsun. Yoksa yok abicim bu işler böyle işimize gelirse diye düşünmeye başlamıştım ki hayale dalmışım;
Küçücük siyah bir tohumum. Sıcacık avuçları olan biri beni kavrıyor ve incitmeden taşıyor kırmızı evime. Önce özenle eşiyor yumuşacık toprağı, sonra bırakıveriyor yatağıma. Örtüyor üzerimi, oh ne güzel sıcacık mışıl mışıl uyuyorum, kararmış hava da. Susadıkça ben suyumu veriyor daha rahat uyuyayım diye toprağımı belliyor ve pis yabancı otları ayıklıyor, dadanmasınlar diye bana. Ekmek elden su gölden oooh ne güzel hayat, dünya varmış deyip yan gelip yatıyorum. Mutlu, huzurlu güven içinde...
Sahibimin ilgisi ve şefkatiyle yeşermeye başlıyorum. O da emeklerinin karşılığını almalı değil mi, fide veriyorum. Sabahın erken saatlerinde hiç aksatmadan suyumu vermeye geliyor.
Adım seslerinden tanıyorum onu, ritimle yürüyor sanki. Onu seviyorum, aşık mı oluyorum yoksa. Yok yok sadakatle bağlanıyorum sahibime. Beni düşünen, besleyen, büyütmek için uğraşan ve hiç karşılık beklemeyen biri var. Yok yok bunun adı dost olsun diyorum kendi kendimle yüzleştiğimde.
Sabahları sahibimin şefkati, sonrasında güneşin yakan sıcaklığıyla serpildikçe serpiliyorum. Geceleri ay ve yıldızların seyrinde bir garip sarhoş oluyorum sanki, uzaklarda serenat yapan bir kuşun büyüleyici sesiyle huzur içinde yayılıyorum toprağıma. Oh be ne güzelmiş yaşamak.
Yavaş yavaş tomurcuk vermeye başlıyorum. İçim içime sığmıyor, kıpır kıpırım, açılıp saçılıyorum gün geçtikçe. Mis kokular yayıyorum etrafıma. Mehtap daha güzel geliyor bana ve yaşamak çok çok güzel değil mi.
Uzaklarda öten bülbülün sevdası umrumda değil, ben sahibime sadık kırmızı bir gülüm. Gözüm dünyayı görmüyor...
...
Günün birinde burnuma farklı kokular geliyor ve açıp gözlerimi etrafıma bakıyorum; aman Tanrı`mmm o da ne bana benzeyen farklı renkte, farklı kokuda güller ve sahibim onlara su veriyor. Yıkılıyorum ve artık açtığımla kalıyorum, açamıyorum. Daha fazlasına gücüm yok... "Bu dert beni öldürür" diyorum kendi kendime..!
Sabahın erken saatleri, ritmik gelmeyen hızlı adım sesleriyle biri geliyor bana doğru. Elinde güneşin aksiyle ışıldayan keskin iki çatallı bir metalle bana doğru yaklaşıyor. Kamaşıyor gözlerim, bakamıyorum. Siyah, kalın eldivenli soğuk elleri uzanıyor dikenli gövdeme ve kesiyor orta yerimden, ayırıyor köklerimden. Acı içinde kıvranıyor ve beni solmaya bırakacak olan sahibimin gözlerine bakıyorum. Hayatı görüyor ve tanıyorum dostun bakışlarında...hissetmiyor O...su da vermeyecek artık...
ölüyorum...
Derinden yara aldım ay dostumdan, bana ışıkla yaklaşmayın...Cam tabuda konmuş astım hastasıyım, kapağını sakın ha açmayın ve örtmeyin üzerimi kızıl toprakla...!
Ve kıssadan hisse;
siz siz olun dostluğunuzu soldurmaya bırakmayın..!
Emek verip büyütülen sevgilerinize kıymayın..!
Özel değilse biri sizin için ona özel olduğunu his ettirip sonrada çamura atmayın..!
Gül dostlarınızı soğuk bir vazoda kurumaya veya süslü bir tezgahta satışa bırakmayın..!
Siz ben olup her dost diyene kanmayın.
Son sözü Sudecan’ın; gülü seven bahçıvan bağ makasıyla gülizarlarda dolaşmaz, dikeni batmasın diye de eline eldiven takmaz..!
Ve bülbül sevdasına ağlamasın da ne yapsın şimdi size soruyorum ?
Sude Nur Haylazca
YORUMLAR
bir anı bin asırlık çınar misali mağrur satırlar.
ne çok kalem mübtela olur böyle bir yazıya.
ve ne çok kalem kırılır da salınır kötülük darağacında.
kuş uçmaz kervan geçmez çöllerde görülebilecek en güzel serap böyle bir yazı, her babayiğit yazamaz.
maşallah.
nutkum yerle bir ziyan.
tebrik ve bin şükran
yiğit kalem!
Asırlar boyu konuşuruz içimize aşkı.İnanırız,konuşuruz,duyarlar ve susarız.Artık ne söylemeye ne de yazmaya gerek var.Ve bütün yorgunluklara bir tebesümdü aradığımız,en kalitelisinden...Ama biz sevginin,aşkın tarifini yaptıkça,devayı görürüz hiçlikte.Tüm yaşadıklarımız da,sevgiyle yoğrulmuş bir hiçtir hüzün tadında.Aslında;anlatamayız gerçek aşkı taşıyan yüreğin kelamlarını ama anlamalı yürekler,herbir aşk yalanını ve değersiz yalan bahçesinin sahiplerini...Anlamalı ki;mahşere götüreceğimiz temiz bir yüreğimiz olsun...
Bakın!..bir gün daha bitti..bitti ve dün oldu..yarın bugün olmak üzereyken dünün yorgunluğu,bugün kaçıp giderken ağır bir pişmanlık..şimdi gece oldu..ve yürekler yanıyor..bütün kapıları üst üste koyup kırmak varken..şimdi bir daha gece oldu..ve sadece gökyüzüne bakıyoruz..aslında biz,hüzne müptela hallerdeyiz...
herşeyi ve herkesi MEVLAYA havale etmek belki de...
NE DERSİNİZ?..