- 593 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mezarlığın Kapısında
Adam, elinde bir demet ateş kırmızısı güllerle mezarlığın kapısında aniden durdu’’İşte bu kapı; keşkelerin, eğerlerin, pişmanlıkların başladığı yer’’ diye düşündü, birden yüreğinde acı çok acı bir sızı hissetti.Birden çok uzun yıllar öncesini hatırladı; onu dedi kendi kendine böyle bir acının ardından bir yıl sonra tanıdım. Daha babası öleli bir yıl olmamıştı, o küçük yaşta böyle bir yük ne acıymış meğersem.Şimdi ise ben onun için geldim, ona söyleyemediklerimi, pişmanlıklarımı söylemek için, beni affetmesi için geldim.Biliyorum çok geç artık; yaşadığımız sürece söyleyemediklerimi söylemeye gelmek’’Yine o acı yüreğini dahada çok acıttı.Birden ona yaptığı haksızlıkları anımsadı’’ Baştan sevcgimi ona ben açıklamıştım, o da masumca kabul etmişti. Ya sonra; bütün hayat sıkıntılarımı, kıskançlıklarımı, aileme olan öfkemi,hırslarımı,sonunda kız kardeşimin yaptığı hatayı ona yükleyip , ona hakaretler ettim ve bir iş için yanıma ne geldiği bir gün ona en büyük hakareti yapıp, göndermiştim.Oysa onun düğün davetiyesini alınca deliye döndüm, inanamadım ve ben onun düğününe gittim. O kendine fırtınalardan uzak sığınacak bir liman bulmuştu, ya yüreğindeki fırtınalar onları nasıl dindirebildi ki!
Ya şimdi olsa böyle yaparmıydım ki; keşke ona daha anlayışlı olsaydım, öfkemi, hırsımı içime gömseydim. Suçu olmayan bir olayda onu suçlamasaydım ne yazık ki artık çok geç değil mi? Ben elimdeki kırmızı güller gibi onu soldurdum, onu yüreğimdeki kafesinden kovdum, uçmamak için çok çırpındı ama ben kanatlarından tutup attım.Şimdi gözümdeki bu yaşlar, yüreğimdeki bu sızı niye ki? Geç kaldım çok geç! O nu zaman hırsızı benden çaldı. Oysa onunla yaşanacak geçte olsa güzel günlerimiz vardı. Onu en son bir akraba düğününde gördüm. Öyle solgundu ki yanına yaklaşıp soramadım bile’’neyin var’’ diye. O güzel mavi gözleri kırgın, pembe yüzü sapsarıydı. O uzun saçlarını kısacık kestirmişti ama o minicik yüzüne çok yakışmıştı, yine narin sarı bir papatya gibiydi.Hep gurur yapan bendim, yine gurur yapıp konuşmamıştım. Gururumun sorumlusuda bendim, onu kovan, hırpalayan ve neden benden önce evlendi diye gurur yapan bendim.Bencilliğe bak ve şimdi keşke ve pişmanlıklarla uğraş.
Eğer o soğuk şubat günü onu garajda bir başına bırakmasaydım şimdi keşkelerim olmazdı. Eğer ona hakaret etmeseydim şimdi keşkelerim olmazdı. Eğer kız kardeşimin hatasını ona yüklemeseydim şimdi keşkelerim olmayacaktı.
Hele pişmanlığımı asla affetmeyeceğim; pişmanlığımı dile getirip ’’beni affet seni seviyorum, benimle evlen, onunla evlenme’’ deseydim şimdi bu kapıda olmayacaktım.
Öyle pişmanım ki; gökten af yağmurları yağsa da benim pişmanlığımı sonsuzlaştıramaz.
O görüşüm meğer son görüşümmüş; bir daha onu göremedim. Son haberini ise yine bir akrabamdan aldım. Onu kaybettiklerini ve nereye defnettiklerini söyledi. O an gökyüzünün tüm yıldırımlarının üstüme düşmesini diledim. Günlerce gözlerimde cam kırıkları dansetti. Ben bir hayatı yoketmiştim. Kendi elimle başlattığım bir hayatı yoketmiştim. Niçin? Neden? Bir gurur yüzünden. Ne kazandım hiçbir şey. Neydi gurur; pişmanlıklar, keşkeler ve eğerler.........
Peki yüreğim ne olacak şimdi; bomboş,ıssız bir ada gibi onu heyecanlandıracak, mutlu edecek hiçbir şey yok. Bir zamanlar sevda ile bakan bir çift mavi göz, gülümseyen pembe dudaklar, meltem esince dalgalanan sarı saçlar vardı. Ben onları bu toprağa mahkum ettim. Ve şimdi af dilemek için bu kapıdayım.Buraya gelmeye bile hakkım yok.Öyle büyük utanç içindeyim ki sarı papatyam, Bu utancımı hiçbir şey yok edemez.’’
Birden uzaktan ağlayan bir erkek sesi duydu bu yabancı değildi evet oydu eşiydi.Onu ,ondan çalan o adamdı. Daha doğrusu kendi eliyle teslim ettiği adamdı. Oysa şimdi çok pişmandı ve pişmanlık hiç bir şeyi geri getirmiyordu.Ölünceye kadar onların arasında ne yaşandı, ne oldu, ne bitti hiç öğrenemeyecekti.Acaba ölürken onu sayıklamışmıydı, yoksa hiç bir şey demeden bu dünyadan, acılarından kurtulup gitmişmiydi.Cevapsız bir sürü sorular beyninde uçuşurken, o adamla gözgöze gelmemek için hemen bir taşın arkasına saklandı.Bu sırada gözüne bir yazı takıldı:
’’bu dünyada bilemezsen kıymetini
duyamazsan yüreğinin sesini
sen de gelinceye kadar
bekleyeceksin mezarlığın kapısını’’
Çok güzel yazılmış bir dörtlüktü.Bu dünyada bilinmeyen öyle çok kıymetler vardı ki; ancak kaybedince anlıyordun.
Biraz sonra o adam gitmişti. Kırmızı gülleri tutan elleri titriyerek o mezara vardı.Sanki mezarın üstünde bir çift mavi göz yaş dökerek ona bakıyordu.
İçindeki sızı dahada çoğaldı. Onu kaybettiğinden beri hep gözyaşı dökmüştü ama ne yazık ki gideni geri döndürememişti.
Sadece gözlerindeki son hayali’’garajda yalvarması’’ kalmıştı. Onu garajda terketmiş, son durak olan bu mezarlıkta bulmuştu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.