- 1018 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İnsanın Ayısı
Bin dokuz yüz seksen yılı. Bursa’dayım. Arkadaşlar Bursa’yı gezdiriyorlar.
Hava güzel ve yeşilin her renginin en parlak şekliyle göründüğü bir gün.
Kültür Park’a gidelim dediler.
Ortasında havuz varmış. Kayıklar yüzüyormuş ve kenarında çok güzel çay yapan bir yer varmış. Erzurumluyum ya. Çay dendi mi dünyalar durur. Hâlâ da öyle.Hatırlamadığım yollardan dolmuşlarla geldik.
Girişte demir parmaklıklar arkasına konmuş hayvanların bulunduğu bir hayvanat bahçesi var. Hemen sağ tarafta. Hayvanları severim ve hiçbir hayvandan korkmam. Görür görmez o tarafa yöneldim.
İster istemez arkadaşlar da beni takip ettiler. Nasıl olduysa onlarla arama birkaç kafes girdi. Ben içinde üç genç ayının bulunduğu kafesin önündeyim. İçeride üç ayı, önlerinde tenekeden boş bir salça kutusu. Ayakları çarpınca kutu yuvarlanıyor ses çıkararak. Ayıların üçü birden kutunun peşine koşuyor.
Anlamaya çalışıyorum. Acaba bilerek mi kutuyu yuvarlıyorlar diye. Büyük bir merakla bakıyorum.
Ne güzel oynuyorlar diye düşündüğüm sırada, omzuma bir şey dokunuyor iki defa. Dönüyorum.
Yaşı altmışın üzerinde, başında fötr şapka, bıyıksız ve sakalsız bir amca. Elindeki bastonla omzuma dokunmuş.
Ben “Buyur Amca!”, demeden gülümseyerek konuşuyor:
- Evlat iyi seyret!
Dönüyorum demir parmaklıkların arasından koşuşturan ayılara bakıyorum. Merak yön değiştiriyor. Bu defa “Amca neyi görmemi istiyor?” sorusunun cevabını görmeye çalışıyorum.
Ayılar koşuşturuyor. Ben ve Amca seyrediyoruz. Ortada cevap yok.
Aradan yuvarlanan konserve kutusunun karıştığı birkaç dakika geçiyor.
Cevap olduğunu bilmediğim görüntü başlıyor.
Ayılar boş kutu sebebiyle bir kavgaya tutuşuyorlar. Isırılan ayının acılı sesi çınlıyor. Çırpınışları ve fırsat bulup kurtulduktan sonra ısırdığı diğer ayının feryadı duyuluyor.
Ben yüzümü ekşiterek bakarken omzumda yine tanıdık iki dokunma hissediyorum.
Amca bastonunu indiriyor.
- Evlat, diyor. İnsanın ayısı da böyledir. İçi boş şeyler için nasıl da can yakarlar…