- 1050 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
KANSIZ ÇARŞAF
Fazla dinlemişti hocalarını,annesini-babasını. Üstün ahlâklı biri olmayı hedef seçmişti kendine. Başkalarının kendisine yapmasını istemediklerini o da kimseye yapmamaya özen gösterirdi.
Erkek ayrı kadın ayrı demezdi asla. Bakire eş arayan erkeğin kendisinin de bakir kalması gerektiğine inandırmıştı kendini. Cinsellikten uzak durdu çocukluğunda da gençliğinde de. Arkadaşlarına dedikodu konusu oldu çoğu zaman. Ama o aldırmadı.
En çok uğradığı yer yaşadığı köyün camiisi olmuştu. Kırları da çok severdi. Kahve meyhane uzak durduğu, sevmediği yerlerdi. Düğünlerde bile fazla kalmazdı. Kadınlardan-kızlardan oldukça uzak durdu. Bir annesini tanıdı en çok, bir de bacısını.
Fazla da okumadı. Zamanında gitti askerlik görevini yerine getirmeye. Döndüğünde baba mesleği hayvancılığı, rençberliği meslek edindi kendine. Severek yaptı bu işleri.
Selami , kısa sürede maddi durumu babasından daha iyi biri durumu geldi. Çok çalıştı, kazandı ve harcarken çok düşündü. Biraz rast gitti işleri. Hayvanların sayısını da artırdı,
yetiştirdiği mahsülün miktarını da. Damızlık sığırlar, süt inekleri besledi. Etten sütten , buğdaydan güzel paralar kazandı.
Babasının da sülâlesinin de iftihar kaynağı oldu. Özellikle abdestinde- namazında olması babasını çok mutlu etti. O yüzden işinin gücünün rast gittiğni söylerdi hep. Onun da bundan hiç şüphesi olmadı.
Kız annelerinin en ideal damat adayı oluverdi Selâmi.. Doğrusu yakışıklı, boylu poslu bir de dindar, güzel ahlaklı ve maddi durumu da iyi olunca bunu hak ediyordu. Her ne kadar kızlara fazla görünmese de onlar tarafından da beğenilen bir delikanlıydı.
Babasının kendisine uygun gördüğü kız için hiç itirazı olmadı. Düşünme payı bile istemeden, adeta dini bir görev ve şeref bildi babasının bu dileğini. Köyün iyi bilinen, ahlaklı, dindar güzel Cemile’sine dünür olundu. Kız tarafı da sevindi bu işe. Cemile de
hiç itiraz etmeyince kısa sürede düğün kuruldu.
Selâmi kendi evini çoktan yapmıştı bile. En güzel eşyalarla donattı evini. Düğünde yedirip içirmekten hiç sakınmadı. Kendi beslediği sığırlardan kesip köylüye ikram etti. Takılarını da bol bol aldı gelinin. Bir tek içki ikram etmedi misafirlerine ve düğününde içilmemesi için rica etti.
Kur’an-ı Kerim okunarak girdi gerdek odasına ve çokça rekât namaz kıldıktan sonra, hem de bakir olarak girdi eşinin koynuna. Eşinin de tertemiz olacağından hiç şüphesi ypktu. Köy yerinde kimin ne yaptığı genelde bilinir,konuşulurdu. Cemile’nin adı hiçbir dedikoduya karışmamıştı. Öyle olmasa babası onu gelin diye tavsiye etmezdi Selami’ye.
Annesi kapıda kanlı çarşaf bekledi tüm gece. Ama olmadı. Selami’nin aklına hiçbir kötü şey gelmedi. Kendi acemiliğnden bildi. Hiç yaklaşmamaıştı ya kadınlara, demek ki bilemediği bir şey vardı. Şüphe bile etmedi Cemile’den. Hatta özür de diledi.
- Üzülme, başka akşam olur inşallah, dedi. Cemile’nin de aklına bir şey gelmedi doğrusu. Kendinden emindi çünkü. Eline erkek eli bile değmemişti ki….
Annesine merak etmemesini, çarşaf için biraz sabretmesini, kimseye de bir şey söylememesini anlattı. Kadıncağız meraklandı ama kimseye de bir şey söylemedi. Doğrusu Cemile’nin temiz biri olduğu bilindiğinden kimse de merak etmedi.
Günler böylece geçmeye başladı. Çarşaf hala bembeyazdı. Değişik düşüncelere kapılmaya başladılar.Anne oğlunun sağlığından şüphe eder oldu. Selami’nin aklına Cemile ile ilgili yanlış şeyler gelmeye başladı. Kendini böyle düşünmekten, günaha girmekten koruması için Allah’a yalvarmaya başladı. Cemile ne düşüneceğini bile bilemedi. Kimselere de anlatamadı.
Bir ay geçmiş, Cemile adetten kesilmiş, mide ağrıları, istifralar başlamıştı. Ebeye gidildi ve Cemile’nin hamile olduğu anlaşıldı. Cemile, ne diyeceğini ne yapacağını şaşırmışken Selami,
Cemile hakkında kendisine bakire gelmediği hükmüne vardı. Ama o da kimselere diyemedi. Hatta Cemile’nin yüzüne bile.
- Selami ; inandığın Allah’ın üzerine yemin ederim ki, elime senden başka erkeğin eli değmedi ,dese de nasıl inansın buna Selami. Duymuştu ; ilk ilişki anında çarşaf mutlaka kanlanmalıydı. Eğer kendisi bu işi beceremediyse, nasıl hamile kalmıştı Cemile ?
Bir daha yatmadı karısının yanına. Onu evden kovmayı da günah bildi, yakıştıramadı kendine. Kimselere derdini anlatamadan, başı önde yaşamaya başladı. Sığırları daha çok
hastalanır oldu, ekinleri daha bir bereketsizdi o yıl.Yeni doğan buzağıların bile azı yaşadı. İnekleri daha az süt verir oldu.
Namazlarda bile utandı, yüzü kızardı Selami’nin. Gün geldi, doğurdu Cemile. Hem de nur topu gibi bir erkek evlât. Selami’nin babası Burak koydu bebeğin ismini. Peygamberimizin Miraç gecesi göğe çıkarken bindiği atın adıydı Burak. Sevinemedi Selami. Yüzü bir türlü gülmedi . Annesi de onunla birlikte endişeli ve üzgün durdu hep. O da gelininden şüphe eder oldu. Nüfus cüzdanı bile geç alındı Burak’ın. Doğru dürüst sevemedi babası da babaannesi de. İçten gelen bir ilgi gösteremediler çocuğa. Cemile bunun farkındaydı,
üzüldü ama elinden bir şey gelmezdi ki….
Yine çok kurak bir yıl. Ekinler doğru dürüst olmamış. Sığırların sayısı hızla azalmakta.
Ülkede ekonomik kriz. Et-süt para etmiyor. Ekinden alınan para tohuma, mazota yetmiyor. Moraller bozuk.S elami bunalımda. Ne bilsin Burak bebek? Yürümeye yeni başlamış, evin içinde koşturup duruyor. Masanın üzerindeki su dolu sürahiyi yere düşürüp kırdığında Selâmi hayatının en büyük günahına sebep olacak o çok kötü sözü ağzından kaçırıveriyor :
- Piiiç !
Koskoca düşman orduları en büyük silâhlarını doğrultup ona, ateşlemiş olsalar ancak bu kadar etkisi olurdu Cemile’ye. Vuruldu kadıncağız yüreğinden. Paramparça oldu. Dünyanın ve hatta kâinatın tüm uzak noktalarına kadar ulaştı yüreğinin parçaları.
Kimseler tutamadı artık Cemile’yi. Bebesini kucağına alıp doğruca odasına koştu. Kapıyı kilitledi içeriden. Burak ağlıyordu. Cemile ağlıyordu. Yıldızlar, gezegenler, melekler,
kelebekler hep ağlıyorlardı.
Selami de ağlıyordu şimdi. Dışarıya çıkıp kırlara bayırlara attı kendini. Bilinçsizce yürüdü sabaha kadar.
Sabahleyin eve döndüğünde bir sessizlik hâkim olmuştu yuvasına. Cemile susmuştu, Burak susmuştu. Kapı kilitliydi. İçeriden ses gelmiyordu. Kırarak girdi kapıyı içeriye.
Beyaz çarşafı boynuna bağlayıp, Burak’a salıncak yaptığı tavandaki çengele asmıştı kendini Cemile. Burak oturduğu yerde bir şeyleri kendine oyuncak etmiş oynuyordu.
Çarşaf halâ bembeyazdı. Cemile’nin yüzü bembeyazdı. Ölürken bile kirletememişti çarşafı.
Odanın içindeki küçük sehpanın üzerinde beyaz kâğıda yazılı küçük bir notu vardı Cemile’nin.
‘Şimdi inandın mı ? Burak’ın babası sensin. Başkasının eli değmedi dedim sana!..
Ağladı Selâmi ama halâ bitmedi içindeki şüphe. Anneler ağladı, babalar ağladı, komşular ağladı. Kimse bilemedi Cemile’nin neden kendini astığını…
Anasız kaldı Burak. Kadınsız kaldı Selâmi..Yıllar yeniden geçmeye başladı.
Bir gün sığırları otlatırken bir gazete geçti Selâmi’nin eline. Annesinin hazırladığı azıkları sardığı gazete idi bu. Can sıkıntısına şöyle bir göz attı Selâmi. Hiç okumadığı cinsellikle ilgili bir yazıya takıldı gözleri :
‘ Kızlık zarı bazen değişik yapıda olabilir. Uzun süre yırtılmadığı için hamile kalındığında bile kan gelmeyebilir’ diyordu bir cinsel danışman. Bir daha bir daha okudu Selâmi bu yazıyı. Ancak anlayabildi Cemile’nin günahına girdiğini. Ancak inanabildi Burak’ın kendi çocuğu olduğuna.
O günden sonra daha bir yakın davrandı çocuğa. Daha çok sevdi,ilgilendi. Ne yazık ki Cemile’yi geri getirmesi, ona kendini affettirmesi asla mümkün olmayacak, girdiği günahın karşılığında ömür boyu azap çekecekti artık…
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Zamana dair bir ipucu aradım ve bölgeye dair ipuçları.Sonra vazgeçtim ne zamanın önemi vardı ne de bölgenin.Söz konusu bekaret ise ille de kan olmalı.Selami'yi irdelemek lazım eldeki bilgiler asosyal ve fazla okumayan bir karekter(gerçi okul semeri alır eşeklik baki kalırmış kimin de ya) anneyle paylaşım var baba ile paylaşıma dair ipuçları yok asosyal oluşundan kaynaklanan erkek arkadaşlarla paylaşımlar yok ve zincirleme bir çok şeyin sonunda trajik bir sonuç.Açılabilirdi bu hikaye,yer yer türk filmi formatındaydı hani okurken bir an Selami Cemileyi ipten indirip şehre bekaret muayenesine götürecek mi dedim ki bir türk filminde öyle bir sanhe vardı.Selami olmak onun gözleriyle bakmak anlamak en azından anlamaya çalışmak ya da Cemile olmak.Geceme ağır bir yazı sorular soruları itecek bu kadarı şimdilik yetsin diyorum.
Saygımla sayın Tezal...
Yazık yitip giden hayatlara...Çok modern düşündüğünü söyleyen çoğu erkeğin takıntısıdır bu..Bilselerde yinede olur içlernde kuşku...Hala cinselliği yaşamanın erkek için normal,kadın için günah olduğu düşnülen bir toplumdada hep olacak bu gibi şeyler...İster köydeki Selami olsun,ister şehirdeki Emre...
Değişmeyecek...Bilende bilmeyende bekarken gezip tozmak her bir şeyi yaşamak,evlenirkende bakire kız almak için uğraşacaklar...
İster köylü,ister şehirli....
Kutlurum kaleminizi....Saygılarımla...
"Erkek ayrı kadın ayrı demezdi asla. Bakire eş arayan erkeğin kendisinin de bakir kalması gerektiğine inandırmıştı kendini. Cinsellikten uzak durdu çocukluğunda da gençliğinde de. Arkadaşlarına dedikodu konusu oldu çoğu zaman. Ama o aldırmadı"
söyleyebileceğim fazla söz yok! okunası bir yazı...
tebessümle hocam...
Çok güzeldi ...
Ders alınası bir yazıydı , tebrikler gönülden
Toplum olarak zaten okuma alışkanlığımız yok ta
Cinsel konuda da bilinçleme adına bir hayli geride
olduğumuz herkesçe malum , ayıptır günahtır ...
bunların yüzünden cahillikler ortadan kalkmamış
hep geride kalınmıştır , okumak öğrenmek araştırmak
oysa ne kadar güzel şeyler ...
yüreğinize ve kaleminize sağlık , böyle bir konu ele aldığın için ...
sevgi , saygı ve selamlar ....