- 2142 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK OYUNU
Oyun oynanır mı aşkla? Oyun oynar mı seven erkek sevdiği kadınla. Geceler bir kabus hoyratlığı ve dehşetiyle çökünce duyguların üstüne, aşık sevdasından kuşku duyar mı?
Ben seni, ışıkla, günle, güneşle sevdim. Sıcacıktı duygularım. Hislerim bahar çiçekleri tazeliğinde ve pırıl pırıl haziran aydınlığındaydı. Ne değişti peki? Ne oldu da bakışlarına, ayrılığın kara gözleri pusu kurdu?
Ben seni çok sevdim yârim. Kendim gibi sevdim. Yani kendim olarak sevdim. Olduğum gibi, neyse sevgim, öyle ifade ettim kendimi. Belki sevgimde tezahürat yoktu. Önünde dizde çökemedim. Ama sana olan sevgimi ne zaman itiraf ya da ima etsem, yanaklarım kızardı, soluğum kesildi ve elim ayağım tutuldu, konuşamaz oldum ve parmaklarım titredi, liseli bir genç gibi.
Ne zaman bir sofranın başına otursam, sen gelince aklıma, kaşığı tutamaz oldum, yemeğe bakamaz oldum. Anlayacağın yemeden içmeden de kesildim. Göz göze her gelişimizde bedenimden sıyrılarak, ruhumu varlığına pervane yaparak döndüm, döndüm, döndüm…
Biraz geç kalsam sana gelişlerimde; gözlerinde ki hayal kırıklığını düşünerek ve daha da kötüsü birkaç damla gözyaşı da akmıştır diye gözyaşı pınarlarından, acılarda kahroldum, kendi varlığıma lanet ederek. Ne zaman bana, hüzünle ve ağlayan gözlerle baksan, ben nerde yanlış yaptım diyerek içim içimi yedi, ama üzülürsün diye sana belli etmedim.
Bir gün seni görmesem, sesini duymasam, bana sevgilim demesen, özlediğini söylemesen; tükenirdim kandil ışıkları gibi, yavaş yavaş ama derin derin. Sen aşık değilsin, oyun oynuyorsun dediğinde, gökteki mavi siyah simsiyah olurdu. Bulutlar donuverirdi. Kuşların cıvıltılarını, suların şırıltılarını duymaz olurdu kulaklarım.
Ben aşkınla nasıl oynayabilirim ki? Sana aşık olduğum günden beri ben bende değilim ki? Uykusuz gecelerin, çözümsüz bilmecelerin, sahipsiz kederlerin sahibiyim artık. Baktığım, dokunduğum her nesnede, duyduğum her seste, senin izlerin, heyecanların, korkuların, sevinçlerin var.
Ben aşkınla nasıl oynayabilirim ki? Sana âşık olduğum gün; bildiğim bütün oyunları, cilveleri, nazları, edaları, küsleri, hazları unuttum, sildim hafızamdan bilerek ve isteyerek.
Ben aşkınla nasıl oynayabilirim ki? Bunu düşünmen demek, benim ölüşüm, yok oluşum, tükenişim, bu dünyadan kopuşum, bilinmez efkâr âlemlerine yol alışım demektir. Aşkınla oynamak, ateşle oynamaktan daha çok yakmayacak mı sanki tenimi?
“..Aşkımla oynama kumar değildir/Seviyorum demek hüner değildir/Benimde kalbim var/Bende insanım..” der ya şarkı Sen aşkla oynuyorsun dediğin günden beri, bu şarkı düşmez oldu dilimden. İnan birtanem ben aşkla oyun oynayacak kadar kadar kumarbaz olmadım, olamam da, istesem bile…
Oyun oynuyorsam eğer canım yarim; adı seni daha çok sevmek oyunu olurdu sadece. İğde ağaçlarının serin gölgesinde, önümüzden geçen vadiyi seyrederken; senin dizlerine uzanıp, o kara gözlerine uzun uzun bakarak, kulaklarına dalından koparılmış kıpkırmızı çifte kirazları küpeler takmak isterdim, uzak bir dağ köyünde, zamanı unutarak.
Sonra tutup, o narin, ince uzun ellerinden, gelincik tarlalarını yara yara koşmak isterdim, sonsuzluğa uçarcasına, allı turnalarla yarışarak ve rengârenk kelebeklerle dans ederek.
Gün doğumunda, gürül gürül akan bir çağlayanın altında, sıcak bir yaz gününde, seni dudaklarından yudum yudum su içer gibi kana kana ve ıslak ıslak öperek, serinlemek isterdim.
Oyunsa eğer; tabiatın koynundaki irem bahçelerinden binlerce sarı ve beyaz papatyalar koparıp; seviyor sevmiyor diye yapraklarını sayarak, sonu seviyorla biten her papatya falının sonunda, sana sıkı sıkı sarılıp, göğsünde ki süt kokusunu, içime çekmek isterdim doyasıya.
Oyun bu ya; uzun kış gecelerinde; alev alev yanan bir şöminenin önünde, odunların çıtırtılarını dinlerken, bana hayran hayran bakan kara sevdalı siyah gözlerinde oynaşan, esrarengiz gölgelerin içine kaybolup, sana sarmaşık gibi sarılıp uyumak ve güneşin ışıklarının yüzüme düştüğü aydınlık, cıvıl cıvıl sabahlara uyanmak isterdim.
Ardından bir sandala atlayıp seninle, çarşaf gibi kıpırtısız, dupduru bir denizde yada gölde, sürü sürü geçen balıkların ahengini, kara batakların destansı süzülüşlerini, bembeyaz martıların çığlıklarını, küme küme deniz canlılarını saatlerce izlemek ve o sessizliğin içinde, o huzur veren yüzünü sonsuza kadar, durup öylece seyretmek isterdim.
Oyun diyorsun ya aşkıma aşkım; ben hiç oynamadım ki hayatımı bir film artisti gibi. Sadece olduğu gibi yaşadım her şeyi. Yaşamaya da devam edeceğim seninle. Ama eğer sen gitmek istersen bir gün beni bırakıp sensiz. İşte o zaman, ilk ve son oyunumu oynayacağım sana ve hayata. Sen gitmeden ben gideceğim, dünyanın en güzel aşkını yaşamış ve en güzel kızını sevmiş bir fani olarak, o sonsuz yolculuğa…
Haberin olsun..!