BİR YIĞIN BABALAR GÜNÜ HEDİYESİ
O gün otobüs penceresinden bakarken gökyüzüne, tanrıyla konuştu. Küçük bir çocuğun masum bir konuşmasıydı bu. Bir anlaşmaydı. Eğer isteği kabul olursa artık hiç yaramazlık yapmayacaktı. Hiç üzmeyecekti annesini.
Hayatının en uzun yolculuğu başlamıştı. Yoların bu kadar uzadığını , birbirine bu kadar bağlandığını bilmiyordu o ana kadar. Çünkü yolun sonunda babasına ulşamıyabilirdi. Tanrıyla yaptığı anlaşma da buydu zaten. Babasına bir şey olmaması karşılığında uslu olacağına söz vermişti.
Ve yolculuk bitti.İçinde biten , adını koyamadığı birşeyler gibi bitti.Babasının, uzaklara çok uzaklara gittiğini söylediler. Bir daha geri dönmeyeceğini.Bu öldü demenin yumuşatılmış haliydi. Oysa kelimler ne kadar yumuşatılırsa yumuşatılsın acıyı azaltmıyordu.
O an koskoca bir dünyanın altında kalmıştı küçük bedeni , nefes alamıyordu , konuşulanları anlamıyordu. Ağlayan insanların yüzüne boş bakışlarla eşlik edebiliyordu sadece. İçinden olağanca gücüyle bağırmak , haykırmak geliyordu , söylemek istediği onca cümle , kelimelerini kaybetmişti, tamamlayamıyordu. Sustu. Ağır adımlarla merdivenlerden çıkarak odasına koştu. Pencerenin perdesini araladı.
Tekrar gökyüzüne baktı ve neden diye sordu? Neden ? "Oysa ben artık yaramazlık yapmayacaktım" dedi içinden.Bu tanrıyla son çocuk konuşmasıydı.
Bakışları önüne düştü. İstese de yaramazlık yapamazdı artık. Çünkü; küçük bir çocuk olarak başladığı yolculuğunu, yetişkin olarak son bulmuştu. Birden büyüdüğünün , bedenine sığamadığının farkındaydı.
Bir süre sonra hayattaki en kötü şeyin, inancını kaybetmek olduğunu anlamıştı. Neye inanmalıydı ki bundan sonra. Hayatının kahramanı , iyi yürekli adamı çekip gitmişti uzaklara. Resimlerde kalan eski bir anı olarak yerini almıştı. Bir süre sonra unutulacağını biliyordu. Biliyordu eskimiş fotoğrafların içinde çaresiz bakışlarla karşılaşacağını . Çevresindeki insanların zaman zaman söz edip iyi insandı diye başlayan cümleler kuracağını. Sadece altı ay kalacaktı evde bıraktığı parmak izleri. Ve sonunda herkez unutacaktı bir zamanlar yaşamış olduğunu.
Bir süre hiç kimseyle konuşmadı , ağlamadı da. Yıllar süren gözyaşı savaşları yaşadı, ağlamadı , mezarına gidemedi.Ne kadar suçluluk hissetse de , ayakları bir türlü gitmiyordu mezarlığa. Biliyordu ki eğer ağlarsa , eğer konuşursa , eğer mezarına giderse gerçekten öldürecekti babasını. Bu yüzden erteledi hergünü , bir başka güne. Ne kadar uzatırsa o kadar yaşatacaktı babasını. Gerçek olamadığını bilse de buna inanmaya ihtiyacı vardı.
Bu yüzden ne zaman baba konusu açılsa, ya konuyu kapatırdı ya da oradan uzaklaşmanın bir yolunu bulurdu. Yıllarca kaçtı acı gerçeğinden , kabullenmiş gibi göründü. Ama bir türlü kabullenemedi yakışıklı adamın ölümünü.
İnançlarını yitirdiği içinde öfkeliydi , bütün isyanı bu yüzdendi. İçinde kopan fırtınalar onu hep bir yerlere sürükledi. Hiç karşı çıkmadı gittiği yerlere. Nasıl olsa güneş bir yerlerden doğacaktı. Nasıl olsa hergün babasızlığına doğacaktı.
Bu yüzden hiç yetişemedi hayata. Yarım kalan gülüşleri oldu , yarım bıraktığı şarkıları , yarım kalan aşkları , yarım kalan dostlukları , tamamlayamadığı cümleleri. Çünkü tamamlanmak onun için babasına ihanetti.
Elindeyse babasına aldığı ama asla veremediği , bir yığın babalar günü hediyesi kaldı.
YORUMLAR
'Bu yüzden hiç yetişemedi hayata.Yarım kalan gülüşleri oldu,yarım bıraktığı şarkıları,yarım kalan aşkları,yarım kalan dostlukları,tamamlayamadığı cümleleri..'
Bilmeden beni anlattınız,ne yaptınız.Değil tabii ama,benim gibi herkesi anlatmışsınız.Çok değerli duygular bunlar ve çok güzel anlatımlar.Okunmuşluğunun az olması,iyiye güzele az değer verildiğinin kanıtı.Dilerim toplumun değer yargıları doğru yönü bulsun bir gün.Toplumun el üstünde tutması gerekenleri siz ve sizin gibi yüreği olanlar olmalı.
Tebrikler,teşekkürler.