- 689 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DEREDEKİ BİZİM EV / ARDAHAN ÖYKÜLERİ 39 (kitap 37)
Henüz içtiğimiz su tadını kaybetmemişti. İki oda bir aralık evimiz... üç kutu düşünün! Yan yana ortada ki kutu bütünün iki eşit parçasının küçüğüdür. Küçük parçadan sola olan oda: "Misafirlik" diyerdi annem. Zihnimde kaldığı kadar-kaldığından ne kalmışsa o; ne fazla ne artık.
Karslı mobilyacı Oruç Kişi’den aldığımız koltuk sehpa takımı modern çizgiler taşıyordu. Koltukların arkasında sırtlığın ortalama yerinde "SİM" markanın logosu yazıyordu. Baş parmağımızın tırnağı boyunda yüzeye. "S" harfi: Cola’nın alttan uzayan kuyruğu gibi tasarımcı bunda "S" harfini başından kol - boyun etmiş üstten uzatmışta uzatmış... tı.
Evimizi... "Cosy Flat " imizi babam Harziyanlı Nebi Amca’dan almıştı. Nebi Uygur.
Karslı Oruç Kişi: Hamza Işığın dükkanını kiralamış, burada mobilyasını satıyordu. Hanımı Dilber Teyze hanım- hatun biriydi. Hanım - hatun kavramının ne anlama geldiğini açacak olursak!..
Bizim evin yanında, bir küçük ev daha yapmıştı babam. Orada kiracımız Dilber Teyze ve Oruç Kişiydi. Altmış yaşlarındaydılar.
Meşgale, oyalanma de getsin onlarınkine...
Hayat güvenilmez birşey gibi telakki edilir miydi?
Hayır!.. Kimsenin kaygı duyduğu, strese girdiği varit olmamıştı. O seneler de biri stresli olsa; deli damgasını yerdi. Saysak on deliyi geçmezdi deliler...
Denklemimize göre on,on beş stresli adama denk gelinirdi onu anlıyoruz.
Hanım Efendi kavramı: Şehirlerde ki modern tutum ve davranışları layıkıyla sergileyen bayanlara denir. Klasik değerleri de içsel bünyesine nakşetmiş olurdu...
Taşra da şehirler gözden uzaklığın şehridir... Bizim şehirler SALZ/BURG, STRAZ/BURG, PETERS/BURG gibi olmaz... HAYDARABAD, AŞKAABAD, AKÇAABAD gibi diyebiliriz...
Değil mi ki? BELGRAD, NOVRAGRAD, PETROGRAD?.. İSFAHAN, ASTRAHAN, ARDAHAN’a benzemez!
Hanım hatun’lar Ahıska’dan... Semerkant’dan Erzurum’dan İstanbul’dan mirastır...
Şehirler ve kentler iki ayrı dünyalar...
Biri Buhara biri Newyork...
Metropol ayrı...
Şehir ayrı...
Cin ayrı şeytan ayrı...
Hanım - Hatun Kadınlar: İyi niyetli, iyi düşünürdüler, iyilik yapardılar.
Asaletle hareket ederdiler. Alsam şunu şuradan n’olur? Alamıyorum amma bir şey beni bırakmıyor! Yapamıyorum! Asaletin batmasın asalet! Geri koydun bizi! "Rezil olmayım da geri kalayım!"
Bu gün’ün yarını var.
Yanlışlığın doğrusu, dikilirliği var.
Buranın karşısı var.
Gerçek; iki kanatlı kapısı var.
Buranın orası da var.
Asaletin karşısında bir başka parçası antitezi duruyor; sonra birleşip bütün olunca asilliğin adı:
SOYSALLIK DOĞUYOR ONA YARDIM EDEMEYENLER SOYSALLIĞA KATKI YAPMIŞ OLAMAZ OLUYOR!..
Hayatın bir başka muamma- sırrı da asillik... Soylu davranma, ağacı sevme, yeşili sevme, göğü sevme; kurağı sevmeme, kirliliği sevmeme, maviliksizliği sevmeme... Maviliğin mavisini hele ki!
Yeşilin yeşilliğini...
Sevginin sevilliğini...
İnsan soyluluğu; insanın kendi soyundan abad.
Bizim derede ki ev bütün olarak ele alındığında: Bir francala ekmek gibi bir parçasını koparsan kalanına kopan’ın oranı neyse büyük parçanın bütüne oranı da o oranda idi... Bu bizim derede ki eve mahsus bir şey değildi. Altın oran adını verdiğimiz matematiksel nispettir bu.
Kars’ta ki klasik yapılar altın oran hesabıyla yapılmıştır. Hekimevi, Defterdarlık Binası, Eski Belediye Binası, Eski Ordu Evi altın- oran rönesans devrinde sistemleştirilmiş matematik güzelleştirme sanatıdır.
Bizim derede ki evimiz güzeldi; altın aran’ı düşünerek yapılmamıştı. Güzelleme matematiğin zorunluluğu ile mecburen doğmuştu. Nesnel varlığı husule gelmişti. Bilinmeği hep bekledi. Fakat bu nasip olmadı bizim derede ki eve.
Bu: Biliyorsam o vardır meseline yakın şeydi... Olguyu varlık kabulünden sonra bilmek kabülü ile değerlendirirsek doğrusunu yapmış oluruz. Altın oran " Bizim derede ki evde " doğal bir halde varmış anlayacağımız.
Geç anladık ama; anlayış akşamdan sabaha boyacı küpü gibi değil ki!..
Hanımefendi veya Hanım -Hatun kadınlarıyla Ardahan, İsfahan, İstanbul, Tiflis, Kandahar gibi klasik medeniyetin izini taşralık halinde taşımasıyla birlikte Hanım-Hatun; Hanım Efendileriyle yaşadı.
İsimleri tek tek yazmak yerine değerli o hanım efendilerin tümünü anmak daha yerinde olur.
Ardahan bilinmeyi hep gereksinecektir.
Hiç bir şey basit değildir hele hikayeleri olan şehirlerin ise...
Bizim derede ki evin: Tasavvurunuza getirin üç eşit küp şekeri; Bunun birini çıkardığınızda birim küpün öteki iki küpe nispeti oran olarak neyse iki küpün tamamı şekerin nispetine oranı o kadardır. Güzelliğin şaşırmazlığı.
Bizim derede ki evin; böyle bir seciyesi varmış amma şimdi biliyoruz.
Bilmediğimiz neler var?
Bizim derede ki evin oranı evrene neyse evrenin bütüne oranı da o kadardır!
Bizim derede ki ev, şimdi yok...
Bizim derede ki ev’in izini sürecek olursak...
Hatıralarımızda... Hatıralarımızın... Evrene nispeti oranın da.
Bütünün büyük parçası, küçük parçasına oranı nispetinde büyük parçası bütününe oranı o nispettedir!
Bizim derede ki ev!
YALÇINER YILMAZ
29/06/2009
GEBZE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.