YOL ARKADAŞIM…
Sevdalanmak zamanında yakışıyor kişiye…
Tatil sonrasında, sevdiğini Bodrum’da bırakan gençten bir arkadaş ile sürdü yol arkadaşlığım. Yol uzundu ve gazete okumak, uyuklamak yolun uzunluğuna yetmedi. O’nun anlatmaya ihtiyacı vardı, benim dinlememeye; dedim ya yol uzundu yetmedi.
-İstanbul’a mı?
Saçma sapan bir soru ile başlayan diyalogumuz, zaman içersinde hüzün kokulu anlatım ile monologa dönüştü. O anlattı ben dinledim, ben esnedim, o bıkmadan anlattı.
-Tatile beraber çıktık, yalnız dönüyorum. Fındık kabuğunu doldurmayan tartışma sonrasında, gitme, kal diyemedi. Bende de kabahat var, inat ettim ve onu tek başına bıraktım diyordu durmadan, belli ki pişman olmuştu.
Saat gece yarısını geçmiş ve diğer koltuklardan, uyumaya çalışanların öfkeli homurtuları gelmeye başlamıştı.
-Alçak sesle anlatırsan sadece ben dinlerim, yüksek sesle anlatırsan diğer yolcuları rahatsız edeceğin için bir süre sonra susmak zorunda kalırsın dedim.
Sesini alçaltarak ve bana sokularak anlatmaya devam etti.
-Çok seviyorum, biliyorum o da seviyor dedi. Şimdi otobüsten insem, geri dönsem affeder beni
Güneşten yanmış yanaklarına süzülen gözyaşını alelacele silerek, konuşmasına devam etti. Ortaokul son sınıfta başlamış arkadaşlıkları, üniversitede de devam etmiş. Cep telefonunda kayıtlı resimlerini gösterdi sevdiğinin ve yine biteviye tekrarladığı sözü söyledi.
-Seviyorum, çok seviyorum. Biliyorum, şimdi dönsem geri; affeder beni
Hoparlörden, otobüs muavininin mola yerine geldiğimizi belirten ekolu sesi gelince, gel aşağıda sigara içelim dedim. İnmek istemedi, ısrarla indirerek sigara ikram ettim, ilk duman çekişimi salışımdan sonra olabildiğince babacan tavrımı takınarak
-Şimdi buradan geriye dönsen, haklı olsan da, haksız olsan da özür dilesen; ne kaybedersin diye sordum. Başını yerden kaldırmadan, olmaz dedi.
-Neden olmasın, ben dönüşüne yardımcı olacağım, cep telefon numaramı vereceğim ve sende yarın bana barıştığınızın müjdesini vereceksin. Ne dersin?
Edebi güzelliği olmayan bu yazıyı niye mi yazdım? Az önce adını yeni öğrendiğim (Adı Serkan’mış) yol arkadaşım telefon etti. Hem kendi, hem de sevdiği kız (onun adı da Elif’miş) ile konuştum. Neden bilemiyorum fakat ikisi de bana teşekkür ettiler. Kendilerini benim barıştırdığımı sanıyorlardı, aslında kendileri barışmışlardı.
Yazımı yazarken anılarıma daldım. Gidene kal diyebilmek, kalana gel diyebilmek; fındık kabuğunu doldurmayan (veya dolduran) tartışmaların sonrasında barışabilmek.
Ali
Üzme Elif’i
Elif
Yalnız gönderme Ali’yi
Seviyorsa insan
Yürekten sevmeli
An geliyor
Pişmanlık toplasan da
Giden gelmiyor geri…
SUSURLUK ANISI 22. 06. 09