- 876 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DİNİ SİYASET VEYA SİYASETTE DİN UNSURU (II)
Yapılacak sorgulama esnasında kavramların çok farklı algılamaları,kabulleri olduğu gerçeğinden hareketle işaretlemeye gidilmeyecektir.Benimsenen yöntem yazan ile yazılanlar ve inançlar arasında bire bir eşleştirmeyi ortadan kaldırmak gibi özel bir çabaya da gerek duymayacaktır.
Din,hayatın en kudretli bileşenlerinden biridir.Hatta çoğu yerde belirleyicidir.İnanç ve eylemlere dönük bazı kuralları kesin ve açıktır.Herkes tarafından olduğu gibi kabullenilmek zorundadır.Uygulamaya dönük sorunlar ise başka bir değerlendirme konusudur.Bunlar değişmez,değiştirilemez.Aksine tavırlar birey ile bağlı olduğu inanç sistemi arasında çatışmaların varlığı demektir ki çoğu insan,bu durumda ana kitleden dışlanacağı korkusuyla, yalnızlık baskısıyla içte depreşse de soruları/sorunları bunları dışa yansıtmaz.Böylece iç dünyada varlığını sürdüren ama dışa yansımayan çatışmanın etkisiyle kişilik kırılmaları,silik ve şahsiyetsiz benimsemelere açık fertler sürüsü oluşur.Kapalı toplumların fert üzerindeki en korkulu baskılarında biri belki de budur.
Daha çok ferdi ilgilendiren inanma ile toplumu ilgilendiren yönetme ve yönetilme arasında da çok geniş bir kesişme alanı olduğu gerçeği unutulmamalıdır.Basit bir örnekle somutlaştıralım.:
İçki içmek dinimizin kurallarına göre günahtır.Ama ceza yasalarında bu konudaki hükümler içme eylemiyle değil bu eylemin başka yansımaları ile ilgilidir.Alkollü araç kullanmak gibi.fert inanıyorsa bunun dini bir yasak kapsamında olduğunu bilir.İçme eylemi sonrasında günah ile cezalandırılacağını da.Bu öteye ait bir manevi suçluluk halidir.Başkalrı bilirse kınanma ,horlanma gibi başka yaptırımlar düşünülebilir.Ev.eğlence mekanları,sokak bile bu konuda insana değişik imkanlar sunar.
Söz konusu insan dindar adlandırmasını yapan kendini de bu şekilde tanımlayan biri ise içki içilen bir yerin işletme ruhsatını imzalamak zorundadır.Oysa kendi inançlarına göre bu haramdır.İşte bu noktada siyaset ile din arasındaki ortak hayat alanları çok koyu bir renk olarak karşımıza çıkıyor.Çatışmanın başladığı yerlerde genellikle buralardır.Şayet kişi cami derneği açılışında gösterdiği hoşgörü ve yasal esnemeleri içki içilen veya satılan yerin ruhsatında göstermiyorsa sorunlar yumağı açılmaya başlıyor demektir.
Dindar nitelemesinin ülkemiz insan kaynaklarında ,kültürel şuurumuzda oluşturduğu ezici niteleme olumlu olma özelliğidir.Az da olsa olumsuz nitelemeler varlığını korumakla birlikte en azından sosyal hayat açısından bu konuda oluşmuş sorun yumağı yoktur.Eski bir siyasetçi için söylenen ‘içki içerdi’ yargısının neleri yıkabileceği aynı kişi için söylenen ‘mezar mermerlerini yapan veli bir insandı,adamı bulamıyoruz’ açıklamasının da geniş kitleler üzerinde hangi etkileri oluşturmak için söylendiği gün gibi ortadadır.bu kavramlardan hareketle insanların algılarında dolayısıyla zihinlerinde bazı kabullerin güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.Yine son dönemde dindar cumhurbaşkanı istiyoruz sözünü söyleyip sonra da yanlış anlaşıldığını söyleyen bir siyasetçinin de aynı temel gerekçelerle tavır ortaya koyduğu açık değil midir?Amaç insanın karar aşamasını etkilemektir.Kavramların kişileri aşan ,onarlı etki alanı altında tutan dehşetli bir manyetik alanı olduğu bellidir.
Siyasal ve sosyal düzlemde toplumu yönetme bilimi ferdi mutlu etme bilimi olarak bakıldığında dindar sıfatı ciddi bir anlam ifade eder mi sorusunun cevabı da karar vericileri etkileme gücüne balkırsa tartışılmaz bir gerçek olarak durmaktadır.Asıl sorunlardan birisi bu kavramın kullanıldığı kişi açısından ne kadar içinin doldurulduğu sorusu çok da önemli değildir.Şeyh uçmaz mürit uçurur, sözü herhalde bu alanlar için söylenmiş olmalıdır.En az konuşulan konulardan birisi de ortak kullanım alanlarımızdan biri olan dini değerlerin kişilere bağlı olarak anılması ne kadar doğrudur?Bu kelimelerim sıradan amaçlara ulaşmada araç olarak kullanılması dini değer ve kabullere ne kadar zarar verir?gibi sorulardır.
Veya sıfatın kullanımında aslında kusur,istismar ,adil olmayan kararlar, yolsuzluklar, hukuki anlamda sakat vicdani anlamda ahlaki olmayan ihale paylaşımları,adam kayırma gibi “kul hakkı” kapsamında değerlendirilecek pek çok uygulama allanıp pullanıp korunma alanına dönüştürülmüyor mu? Sorun bu noktada hayatınızı dininizin kurallarına göre yaşayıp yaşamama hakkı kapsamından neredeyse tamamen uzaklaşıyor.Artık siz inançları vasıtasıyla kendine psikolojik rahatlama,sosyolojik itibar ya da haksız kazanç elde ederek maddi refahı kendine ,çevrenizdekiler lehine kullanıyor olmuyor musunuz?
İşinizi doğru yapabilecek birikime ,çözüm üretecek tecrübeye,çabuk karar vererek adaleti tesis edecek uzak görüşlülüğe ,liyakata sahip değilsiniz.Ama karar vericiler sizin dindar olmanızı kendileriyle ortak zemin olarak değerlendirip hiç ehli olmadığınız halede sorumluluğu sizin üstünüze bırakabilir.Bunların bu ülkede son dönemde o kadar çok örnekleri vardır ki.
Esnafsınız.Adınız ve mesleğinizin önüne aynı sıfatı siz getirin veya çeşitli oyunlarla getirilmesini sağlayın.Sattığınızı malın alış fiyatını ve satış fiyatını yalan söyleyecek kadar nefsiniz kullandığınızı sıfatı yok sayar.Böylece müşterinizi kandırırken maddi kazanç elde ederken sahiplendiğiniz sıfatın gereklerine aykırı davrandığınız önemli de değildir.Felakete uğrayanlara,aç ve yoksullara,kimsesizlere yönelik yardım kampanyalarından elde edilen gelirlerle kendi işyerlerini açan insanlar duyuyoruz.En son yazılı ve görsel basın organlarına yansıyan Kanal 7 vasıtasıyla toplana bilmem kaç milyonluk yardımların akıbeti hakkında açılan soruşturmayı hatırlatmak adına söyleyebiliriz.Aslında mantık şudur.Toplanan paralar “Allah ve siyasal dava” adına elde edildiği için ne kadarının hizmette kullanılacağına da elbette kusursuz olan büyükler karar veriri.Yada alttakileri bu konuda doyurur.Ortada ne resmi kayırt vardır ne makbuz..nede bu paraların ilgili yerlere ulaştırıldığını gösteren geriye dönüşler.Sadece ortada pazarlana güven vardır.
Örnekler çoğaltılabilir.Çok daha renkli ve çarpıcı hatta ülke gündemini zaman zaman meşgul eden sanayici,siyasetçi,tarikatçı,bankacı,asker kesimlerine ait isimlerle doldurulabilir. Ama asıl olan isimler değil isimleri de aşan genele ait değerler ve bu değerlerin nasıl aşındırıldığıdır.müritlerine üç günlük dünyada maddi hazların peşinden koşulmaması,ibadetle ömrün taçlandırılması gerektiğini anlatıp;BMW marka otomobille yurt içinde seyri suluk eden;yurt dışında bilmem kaç yıldızlı otellerde ”dünya nimeti” nin her türünü en lezizinden,en pahalısından tadan fanilerin magazin gündemine bile konu olmaları unutulmamış olsa gerektir.
Ortada arz-ı endam ettirilen kelimenin safiyeti değil söz konusu olan.bu kelimenin kullanımında medet uman insan kişiliklerinden söz ediyoruz.Yine söz konusu insan olduğuna göre bu varlığın erdemli olup olamadığının tartışılması gerektiği halde bu noktadan uzak durma gayretine nasıl bir anlam verileceği tartışılmalıdır.
Aynı konuyla çok yakından ilgili olan İstanbul’da çeşitli tür ve büyüklükteki imam hatip lisesi kız öğrencilerinin kendilerini okulun demir parmaklıklarına zincirledikleri görüntüler geliyor insanın aklına.Televizyon kameraları günlerce bu türden manzaraları taşıdı evlerimize.Yazılı medya aynı dönemde gazete ,dergi vasıtalarıyla bu görüntülerle “madur” inans psikolojileriyle doldu taştı.Hele bu dönemde genç kızlarımızın “baş örtülü-türbanlı” haykırışları zihnimize kazındı.Sonra siyasal iktidar değişti.Gösteriler birden kesildi.En azından ekranlarda bu görüntüleri göremez olduk.Oysa buralarda okuyan genç kızlarımızın kılık kıyafet yönetmeliğinde en ufak bir değişiklik yapılmamıştı.Ortada çok dehşet verici bir garabet var:Ya bu insanlar ve aileleri samimi değildiler.Siyasal amaçlarına ulaşınca gösteriler sona erdirildi.Ya da bu insanları örgütleyen güç veya güçler bu manzaralardan istedikleri maddi ve manevi “kazanç”ları sağladılar.Artık piyonlara ihtiyaçları kalmadı.Dini değerler üzerinden yapılan bu pazarlamanın sonucunda henüz çözüm konusunda hiç adım atılmadı. Hatta atılması muhtemel adımların bizzat yine bu insanların bedel ödemeyecekleri noktasıyla açıklanması hafızlarımızda tazedir.Taze olmak zorundadır.Meydanlarda bu sorunu namus borcu olarak açıklayanların beş yıla yaklaşan çözüm aşamasında ben söylemedim ,o söyledi,o söylerse bizim sorunumuz olmaz.,lider söylemedi,başkalarının söyledikleri bizi bağlamaz türünden ana sınıfı monologlarını hatırlatan savunmaları din –siyaset ilişkisi noktasında ilginç örnekler olarak tarihe not düşülmelidir.
16.asırda yaşayan büyük ızdırap şairi Fuzuli pek çok insanın bildiği Şikayetname’ sinde “Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar” feryadı ile günümüzün aynı tondaki milyonlarca siteminden ne farkı vardır ki?
Aradan asırlar geçmiştir .İnsan, hala aynı insandır.Kişisel veya siyasal çıkarları uğruna çoğu zaman ahlak kurallarını hiçe sayarak din kavramını bile kullanmakta hiç sakınca görmemeye devam ediyorlar.Asıl sorun bu kavramı kullananların inandıklarını bildiğim ahret inancının bu çıkar ilişkilerinden ne kadar zarar gördüğünün hesaplanıp hesaplanamadığıdır. Çünkü o gün boynuzsuz koçun boynuzlu koçtan hakkını istediği dönem olacaktır.Görünen odur ki bu tür insanlar yüzlerinin astarından o kadar uzaktırlar ki galiba öbür tarafta onların vereceği çok hesap olacak.
Ve ne yazık ki maalesef bu dünyada bazı hesaplar görülemeyecek.
Sinan YILMAZ
YORUMLAR
Din hayat içerisinde belirleyici dğeildir
dinin içersinde hayat belirleyicidir
hiç bir din toplumsal kuralları alt üst ederek bir şeyleri değiştirmeye çalışmaz bu bütün dinlerin genel özelliğidir
belirttiğiniz gibi din bir doğmadır tartışılmaz
Fakat dini belirleyen etkenler fertlerin kendi içindedir örneğin bir atesiti dini inannç kapsamında her türlü suçlamayla karşı karşıya bırakabilirsiniz yada bir inananı inançları açısından yargılayabilirsiniz
siyaset dini her zaman bir afyon metodu olarak kullanmıştır mesala hiristiyanlığın ilk olrtaya çıktığı zamanlarda genel olarak egemenler tarafından ciddi anlamda yasaklanmış fakat bunun kendi lehlerine doğru bir şey olduğunu kavrayınca hiristiyanlığı yaymaya çalışmışlardır
işte bu noktada karl marks'ın din kitlenin afyonudur söz çuk oturmaktadır
Dini inanç bireylse değildir eğer iktidarı hedefliyor ve en iyi sistem bu diyorsa elbette kendi karşıtlığınıda beraberinde getirecektir