- 825 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KALPLER
Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir. Körlük gözlerin değil gönüllerin körlüğüdür. Gözler insanlığa zulmetmek için görüyorsa o gözün kör olması daha hayırlı olmaz mı? Nice gören gözler, kör kalplerine seyrettirmediği vahşetleri gören kalplere acı çektire çektire seyrettirip adeta vahşet şovu yapmaktadır. Bu kalpler kör olduğu gibi aynı zamanda taşlaşmıştır da. Merhamet, sevgi, güzellik gibi insani duyguların yeşermesi imkânsız olmuştur. Kafalarda yeşerip kuruyan birtakım fikirlerle insan edebiyatı yapmaktan da uzak durmazlar. Bilmezler ki taşlaşmış kalplerin olduğu vücutta kafaların suya hasret çeken çöl gibi yapayalnız ve kupkuru olduğunu.
Gönül körleri aydınlığı da sevmezler. Tabiatın zararsız, aydınlıktan korkan yaratıkların akla ve ruha bürünmüş şekli; fakat kanatsız, zararlı olan şekli. Her aydınlığı yangın zannedip saldıran, insani olana yaşam hakkı tanımayan yaratıklardır onlar. Yaratılanı, kendilerine benzerse severler. Benzemeyenlere yaratana bile yarattığı için isyan edenlerdir onlar. Evet, gönül körleridir onlar. Dünyanın hangi ucuna bakarsak bu gönül körleri karşımıza çıkar. Farklı kılıklarla, farklı suratlarla, farklı maskelerle... Farklı olmayan tek şeyleri; acıdan, gözyaşından ve kandan beslendikleri. Kim mi bunlar ?Yok mu sizin memleketinizde böyle yaratıklar?.
Yasa, hak, hukuk, adalet, değerler, gelenekler ne ifade eder bunlar için? Suda boğulmak üzereyken çırpınan ve kendisine uzanacak yardım elini bile kendisiyle birlikte ölüme götürebilecek bir ruh haliyle insanlığa kafa tutanlar için elbette hiçbir şey ifade etmez.
Yetmişlik dedeleri, daha on ikisinde oyuncaklarını elinde henüz bırakan çocukları, kokuşmuş cesetleri dahi düşünce suçlusu ilan edip intikam ve kin ateşini üzerlerine yağdıran, bir kalbin damarlarında kan dolaşır mı?
Düşüncesini güzellikle kabul ettiremeyen bir zihniyetin silaha başvurması kadar düşünce özürlü, hayvana insandan daha çok değer verecek kadar sevgi özürlü bir insanlıkta kalp göğüste bir süs değil de nedir?
Al birini, vur ötekini; kurşuna dizmeli, köklerini kurutmalı, üzerlerine bomba yağdırılmalı, meskenlerini ateşe vermeli, def etmeli, haritadan silmeli… Ne kadar basit geliyor değil mi bu sözleri sarf etmek. Kimler için söyleniyor bu sözler? Vahşilere mi, atom bombasıyla ölüm yağdıranlara mı, kimyasal silahlarla ölüm kusturanlara mı, petrol zengini ülkeleri işgal eden güçlere mi, Bosna’yı kan gölüne çevirenlere mi? Hayır! Ne yazık ki bu sözler kan bağının, deri renginin, ırksal kökenin üstünlüğü zihniyetiyle temellenen bağnazlığın, kökleşmiş kardeşliği imha eden savaş melodilerinin notaları ve kökleşmiş kardeşliğe inat için çalınan melodiler… Bu sözler, barut gübresiyle yeşertilmeye çalışılan ve kanla sulanan bir coğrafyada sözün bittiği yerden fışkıran alevlerdir. İşte bu coğrafyada yürekler kör, yürekler taşlaşmış, kafalar çölleşmiş.
Ah o kalpler! O kalpler ki bir yaralı ceylana iştahla, bir gözü yaşlı çocuğa bile nefretle bakan kalpler… Ne oldu ki bu kalpler bu kadar acımasız oldu? Ekmeklerine, namuslarına mı göz dikildi. Elindeki kitapla, dilindeki farklı sözcüklerle, kültüründeki zenginliğiyle, başındaki türbanıyla, yıllarca eskitmeden giydiği şalvarıyla, kafasındaki aykırı düşünceleriyle ve yalnızca ondan medet umup ondan yardım dilediği onların tanrısına benzemeyen Allah’ıyla ülkeye ihanet mi ettiler?
Birilerinin yeryüzü cenneti için birilerinin gözyaşı denizini mi doldurması gerekirdi?
Evet, yeryüzü cenneti için bir yeryüzü cehennemi de gerekiyordu, kula kul olan bir dünyada. Güneşin doğudan doğması ona cehennem olma cezasını mı çektiriyordu bilinmez; ama bir yürek var ki o yürekten çıkan alevler cehennem alevi kadar yakıcı. Ah, o yürek daha ne kadar can yakacak!
Allah’ın cehenneminde suçlular, kulun cehenneminde insanlık yanıyor. Bu ne yaman çelişki? Ey insanlık çıkarın artık şu yüreklerdeki kalplerinizi. Bakın artık kör mü, cehennem ateşi kadar yakıcı mı, taşlaşmış mı? Ne duruyorsunuz? O kalplerinizin masum evlatların kanlarını emmesine daha ne kadar izin vereceksiniz. Sulayın artık kalpleri sevgi sularıyla. Yeşersin de aşkın meyvesini versin. Taşlaşıp kaya olmadan sevgi tohumu ekin. Parçalasın taşlaşmış kalbi, filizlenip dal budak salsın. Toprak gibi yumuşacık olsun. Güneşle ısınıp yağmurla bereket versin sevgiye. Yeter desin bu anlamsız kavgaya, anlamsız savaşa.
BURAK CAN
YORUMLAR
Yazınızda alıntı olan kısımlar var mı bilmiyorum ama anlatım kalıbınız hiçte amatörce değil, deneme yazıları, makale ve öykülerde en önemli konu giriş, gelişme ve bitiş kısımlarını bağlayan cümlelerin aynı düzende ve aynı ahenkte konunun anlaşılması ile bütünlük sağlamasıdır ki yazınızda da inkar edilmez bir gerçeklikle bu güzellik mevcut.
Saygımla...