Hayat-Memat
Her köşesi bir başka. Yâda aynıdır her bir yanı. Aslında dört duvar arasıdır dünya. Doğmak, büyümek, yaşlanmak ve ölmek. Kapıdan içeri girersin bembeyaz bir duvara dönüktür yüzün. Duvarın o kısmına göz gezdirirken duvara işlediğin renklerin türevlerini göreceksindir diğer duvarlarda da aslında. Ya beyaza doğru daha beyaz. Veyahut griden öte siyam simsiyah. Gelmek ve gitmek her şey bundan ibaret aslında. Bir fark var ama o da şu olsa gerek; gelirken kucakta gelirsin, giderken omuzlarda gidersin. Gelirken hiç kimsenin senin hakkında herhangi bir fikri yoktur. Herkes seni sever ve gelişin düğün olur adeta, herkesler gülümser senin anlamsız bakışlarına karşın. Ama giderken hal bu kadar müsbet ve billur değildir. Artık bir rengin, bir adın vardır. Artık birisindir. Herhangi biri veya belli biri. Senin için birileri bir şeyler mırıldanıyordur artık iki dudağının tükenmez med-cezirinde. Beyinlerin dişlileri artık senin için çark ediyordur. Herkesin senin hakkında ki tavrı bellidir artık. Kimi katre katre gözyaşı dökerken, kimi otuz iki dişini ben buradayım dercesine sergiler.
Ben geldim dünya merhaba. Neden herkes gülüyor ki?
Ellerim şimdi minnacık. O kadar ufağım ki beni oradan oraya savuruyorsunuz. Ama büyüyeceğim. Dercesine sımsıkı sarılır minik eller koca parmaklara. Artık zil çalmıştı. Külyutmaz sıranın üzerine çıkmıştı. Hocam gerek yok bu sınavda kopya diye bir şey yok. Kâğıt da yok. Hoş olsa da yetmez ya… İlk sözler, ilk adımlar, ilk gülücük, ilk manalı bakış, ilk kavrayış, ilk anlayış. Sonrasında şunu fark edecek, her şeyin ilki güzel ve özel. Sonra ilk itaat, ilk karşı koyuş. Sert misin, yumuşak mı? Taş fırın mısın, layt mı? Ne önemi var ki olman gerekenin ne olduğu açık. İlk kez çatılır kaşlar. İlk isyan mamayı beğenmeyince başlar. İlk narayı iğneyi yiyince atar.
Ben gülünce herkes neden gülüyor ki? Ben ağlayınca neden herkes benimle ilgileniyor? Neden ben düşünce herkes elini uzatıyor? Neden herkes beni seviyor? Neden bir kaşık yemekte benim elimden yesin diye bu uğraş? Bu hep böyle mi olacak? Ne kadar güzelmiş dünya yahu! Herkes benim yanımda, sanki iyilik melekleri hep benimle.
Ama neden bu kutunun içindeki çocuklar benim gibi değil? Neden onların üzerinde benim babamın aldığı güzel giyisiler yok. Neden yüzleri gözleri kir için de ki? Neden hep ağlıyorlar? Yoksa hep iğne mi oluyorlar. Neden ellerinde hep taşlar var. Ben o oyunu hiç bilmiyorum. amcalara taş atma oyunu. Ama anne kutudaki resmi neden değiştirdin. Bu koca koca amcalar teyzeler ne yapıyorlar orada. Neden herkes gülüyor orada. Annem bu resme baktığına göre bu daha önemli.
Hoş geldin baba. Neden suratın asık ki? Numaradan gülme anlıyorum seni baba. Babam kutunun resmini değiştirdi. Neden amcalar birbirlerine vuruyor baba bu resimde? Neden birbirlerini öldürüyorlar ki? Aslında benim ilgimi eli taşlı çocuklar çekmişti ama babam buna baktığına göre bu daha iyi.
Ellerim büyüyor. Artık yemeğimi annem yedirmiyor. Suyumu bile kendim içiyorum. Ama tezgâh çok yüksek bardağı annem veriyor. Kocaman oluyorum artık. İlk öğrendiğim şey 1, 2, 3… a, b, c… mavinin bana bu kadar yakışacağını hiç düşünmemiştim. Annemde çok yakıştığını söylüyor. İlk sevdiğim kız Ayşe. Gömlek kravat bana daha bir başka yakışıyor. Anlattıklarına göre Muhammed amca çok iyi biriymiş. Galiba çok önemli biri hem de. Kuran diye bide kitabımız var. Ama ben onu okuyamıyorum. Hem nasıl okuyacağım ki, hayatta okuyamam ben onu çok karışık. Bu koca koca binalar neden her yerde var ki? Kim bağırıyor her gün durduk yere, anlamadığım bir şeyler söylüyorlar. Ama tüm amcalar o bağırınca o koca koca evlere gidiyorlar neden ki?
Artık izin almadan dışarıya çıkabiliyorum. Annem de babam da bana müsaade ediyorlar. Bebekken ne kadar da güzel ve tatlıymışım.
Saçlarım artık bembeyaz. Yaşlandım mı ne? Bir sağıma bir soluma bakıyorum. Kâğıtlarınız mı tükendi? Yoksa mürekkebiniz mi bitti?
Yoksa, yoksa nefesiniz mi tükendi…