ŞEKİLCİLİK VE RESMİYET ZORBALIĞI
Bir habere takılıp kaldım haber bültenlerinde. Görmüşsünüzdür haberi: Bir sempozyumda sunum yapmak için kürsüye gelen top sakallı ve kot pantolonlu mühendise kıyafetinden ve sakalından dolayı fırça atıp kürsüden kovan sayın valinin haklı(!) tepkisi...
Devletin resmiyetinden ve şekilciliğinden oldum olası nefret etmişimdir. Kısa bir devlet memurluğu denemesinden sonra bu işin bana göre olmadığına karar verip özel sektöre geçtim on altı yıl önce. Özel sektörün yorucu ve yıpratıcı temposundan sıkılıp zaman zaman devlete geçip dinlensem, istediğim zaman rapor alıp istediğim gibi izinlerimi kullansam, tatil yapsam diye düşündüğüm olmuştur; ama bir türlü işimi bırakıp devlete geçmeye elim varmamıştır.
Bu akşam bir kez daha şükrettim devlet memuru olmadığıma. İyi ki değildim ve iyi ki sayın valinin kürsüden kovduğu ben değildim; çünkü asla sevgili mühendis kardeşim gibi sayın valinin hakaretlerini sineye çekip ayrılmazdım kürsüden. Bu da memuriyetimin sonu olurdu elbette.
Yalnız şuna takıldım ben. Baş örtülü olduğu için kızlarımızı, kadınlarımımızı üniversitelere, kamuya ait kurumlara, memuriyete almayan, oralardan yaka paça kovan zihniyetle top sakallı ve kot pantolonlu diye bir mühendisi huzurdan kovan, işini yapmasını engelleyen zihniyetin ne farkı var?
Ne zaman bırakacağız bu şekilciliği? Ne zaman bırakacağız beyinlerin içiyle değil de dışıyla ilgilenmeyi? Ne zaman anlayacağız bu şekilci zihniyetle bir arpa boyu yol alamayacağımızı? Hele de kafasında belli şablonlar oturtmuş ve çerçevesini kıramayan idarecilerimizle nasıl aşacağız bu sıkıntıları?
Sorarım, hangi bürokrat, hangi resmi yetkili Turgut Özal’dan daha zekidir ve hangisi onun kadar ileri görüşlüdür. 40 derece sıcakta takım elbise kravatla resmi programa katılma zorunluluğu Özal için yok muydu? Hangi idareci resmi törende şort ve tişört giyme babayiğitliğini gösterebilir kalıplarını kırıp da? Turgut Özal İş Merkezi’nde yapılan programa Turgut Özal kısa pantolon ve tişörtle gelseydi ne yapacaktı sayın vali?
Bence devlet adamlarımız bunu yaptığı zaman halkla aralarındaki soğuk duvarı kaldırıp resmi şablondan sıyrılıp halkla bütünleşebilirler. Devletin resmiyetiyle halkın samimiyeti arasında kalın bir şekilcilik duvarı var.
Yıllar önce bir olay gelmişti başıma: Oturduğum sitenin emekli subay olan yöneticisinden iadeli taahhütlü bir tebligat aldım. Sitenin bahçe duvarıyla ilgili düzenleme için belli bir miktar para toplanacağını ve bunun üç aylık zaman içinde tahsil edileceğini, paranın her ayın başında site hesabına yatırılması gerektiğini belirtiyordu.
Site yöneticisine aynı şekilde bir mektup yazdım ve iadeli taahhütlü gönderdim.
“Sayın yöneticim, bu siteye taşınalı altı ay oldu; ancak altı ay boyunca sitenize yeni taşınan birine bir hoş geldin deme zahmetinde bulunmadınız. Bunu yöneticilik görevi dışında aynı apartmanda oturan bir komşuluk görevi adına bile yapmadığınızı belirtmek isterim.
Sitenin bahçe duvarıyla ilgili tebligatınızı aldım ve bana evimde devlet resmiyetinin soğukluğunu yaşattığınız için aynı şekilde size bu mektubu yazma gereğini duydum. Birincisi bu duyuruyu bir akşam kapımın ziline basıp bir merhaba, hoş geldiniz, böyle bir duyurumuz var deyip söyleyebilirdiniz. Ayrıca üst kat komşum olarak da uğrayabilir, bir çayımı kahvemi içebilirdiniz. İkincisi sitenin bahçe duvarıyla ilgili düzenleme ev sahibine bildirilir, kiracıya değil.”
Birkaç gün sonra kapım çalındı yönetici tarafından. Elinde mektubum. Buyurun dedim, sizi bekliyordum. İçeri girdi, kahvemi içti.
Yöneticilerimiz ne zaman kendilerini halktan farklı, seçilmiş, üstün, ulaşılmaz, Tanrısal görecekler acaba? Ve ne zaman bırakacaklar şekilciliği?
YORUMLAR
Büyük bir ihtimalle tahmin ederim ki siz ateş veya hava grubu burçsunuz.
Devlette anormal bir şekilcilik hastalığı var gerçekten
Bir zamanlar EFSANE BİR VALİ vardı RECEP YAZICIOĞLU muhteşem bir adam dı o
Öyle Valiler yetiştirmek gerek
Allah rahmet eylesin
Site yöneticiniz asker emeklisine iyi ders vermişsiniz kutlarım
Top sakallıyıda çember sakallıyıda kürsüden indiren kafa aynı kafa bence
Al birini vur ötekine
İnsan, her an Allah'ın huzurundadır.
Yalnızca Allah'a eğilir, yalnızca Allah'a kulluk eder.
Bulunduğu mevkinin büyüsüne kapılıp, kibirlenenleri Allah hiç sevmez!
Müslümana kibir yakışmaz!
Malesef, görüntüye itibar eder olduk. İçi boş, dışı süslü ne insanlar geldi geçti de, bir arpa yol alamamış olmak düşündürücü. Demek ki, biz Allah'ı yeterince tanımıyor ve anlamıyoruz.
Anlamak için dünya heveslerinden, nefsin emirlerinden sıyrılmamız gerek..
İnşallah..
Ayıp etmiş Sayın Vali.
Yazı konunuz çok güzeldi.
İnsan olmak, her şeyden üstündü. Bilene.......
Saygılar Hocam.