- 993 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ÇÖZÜM ÜRETME VEYA SORUN ÜRETME!!!
İnsanlar vardır. Çözümün bir parçası olmak yerine sorunun bir parçası olmayı kendilerine şiar edinmişlerdir. Çevrelerine pozitif enerjiden ziyade negatif bir enerji yayarlar. Onları tanıyan “Acaba şimdi ne sorun çıkaracak?” endişesine kapılırlar.
Nerede ise insanlarımız televizyonlardan ve gazetelerden haber dinlemekten korkmaya başladı.”Acaba Başbakan şimdi kime çatacak? Baykal ne cevap verecek? Bu gündü kavga için hükümetin başkanı veya muhalefetin başkanı ne sebep bulacaklar? Endişesi yaşamaya başladılar.
Eskiden, tenkit ettiğimiz, beğenmediğimiz 12 Eylül öncesi meclislerde bile gölge hükümetler kurulur, gölge bakanlar tayin edilir. Gölge bakanlar hükümetin üyelerinin icraatlarını takip ederler. Alternatif çözümler ve politikalar üretirlerdi. Genellikle meclis kürsülerinden yanlış yapılan veya tasvip edilmeyen icraatlar tenkit edilirdi.
Son dönem hükümet ve muhalefet liderleri ya kendi içlerindeki muhalifleri temizlemekle meşgul yahut da karşı tarafın ipe sapa gelmez saldırılarına cevap vermekle… Kimsenin eleştiriye tahammülü yok. TV programlarına çıkan milletvekilleri bile saldırgan bir tavır sergiliyorlar. Günümüzde Siyaset sahnesi nerede ise ring gibi oldu!
Mecliste temsil edilen siyasi partilerimiz, ülkenin sorunlarını çözmekten öte bir kayıkçı kavgasına tutuşmuş gidiyorlar. Kimsenin sorunlara çözüm ürettiği yok, kimsenin ülkenin gelişmesi için, mutlu ve müreffeh bir toplum haline gelmesi için, iç barışın temini için bir çabası yok.
İktidar ve muhalefet, ya kavga ile meşgul veya ülke ülke gezmekle. Meclis gurup toplantılarının haricinde kimse Başbakan’ın makamında oturduğunu görmüyor. Ülkenin sorunlarını ne zaman görüşüp konuşuyor. Ne zaman düşünüp çözümler ve projeler üretiyor? Bilmiyoruz!
Siyasi partiler ülkenin mutluluğunu isteyen, ülke insanının mutluluğu için çalışan, yine ülke insanının bağrından çıkması gereken insanların meydana getirdiği kurumlar olması gerekir. Fakat bizdeki siyasi partilerin ilişkileri halktan ziyade batılı beynelmilel kuruluşlarladır.
Düşünün ülkede çözüm üretmesi gereken iktidar partisi yine bu ülkenin kanunlarla kurulmuş bir kurumunu yabancı kuruluşlara şikâyet edip, yardım istiyor! Kendisi 5–6 sene gibi bir zamandır meclis çoğunluğunu elinde bulundurmasına rağmen düzeltmediği kanunlardan şikâyet ediyor. İktidar ve meclis şikâyet yeri değil, çözüm üretme yeridir.
Siyasi partiler ülkenin kalkınması ve zenginleşmesi için, güçlenmesi ve mutluluğu için
çözüm ve projeler üretirler. Bu ürettikleri projeleri halka anlatırlar ve halktan destek isterler.
Bu destekler de seçim zamanlarında sandıklara o siyasi partilerin hanesine oy olarak
yansır. Partiler aldıkları oy oranı ile milletin kaderinde söz sahibi olurlar. Bu olay doğal olarak böyle olması gerekir. Bizde kimin sesi çok çıkarsa, kimin arkasındaki medya desteği çoksa, kim bir yerlerden icazet almışsa o meclise girer veya iktidar olur.
Ülkemizde özelleştirme adı altında stratejik kurumlar başta olmak üzere pek çok kurum tek tek yabancı yatırımcıların eline geçti. Kar eden bütün müesseseler satıldı. Bankacılığın büyük bir kısmı yabancılaştı. Ülkede halka ait kar eden her hangi bir kurum nerede ise kalmadı. Miras yedi evladın babasının ölümünden sonra mirasını yeyip tükettiği gibi devletin kuruluşundan bu yana kurulmuş bütün kurumlar el değiştirdi. Ataların kurduğu miras nerede ise tüketildi.
Ülke ve Ülke İnsanı için projeleri olan, gerçekten projeler üreten siyasi ekiplerde gerek medya ve gerekse muhatap siyasiler tarafından marjinal olarak adlandırılıp halkla temaslarının sağlanması engellendi veya göz ardı edildi. Muhafazakâr kesim; “sabredin bakalım hele şunları da bir deneyelim de sıra size de gelecek.” gibi teranelerle geriye atıldılar.
Gerçekten halkın huzur, refah ve mutluluğunu isteyen bunun için çözüm üreten, çözümün parçası olan siyasi ekipler halktan gerçek desteği görmezken fason, bir kısım menfaat kurumları tarafından desteklenen ekipler desteklenir ve hükümet yapılır. Onlarda çözüm üretecekleri yerde sorun üretirler ve ülke bu gün olduğu gibi bölünmenin, ekonomik krizlerin, iç çatışmaların eşiğine gelir.
Ülkemiz acıdır ama elimizin altından kayıp gitmek üzeredir. Ülkemizin birlik ve barışının temini için, ekonomik ve siyasal anlamda güçlenmesi gerekir. Devletin ve milletin iş ve dış itibarının temini için halkımızın, milletimizin gerçekten halkını seven, kavga etmeyen, barıştan ve sevgiden yana olan, milletin her kurum ve birimini kucaklayabilecek, birlik ve barışı temin edecek kalkınma ve güçlenmeyi temin için gerçek projeler üretecek yerli, milli bir iktidarı araması, bulması ve desteklemesi gerekir. Başkada çare yoktur. Biline…
Mustafa Göktekin
YORUMLAR
akıcı ve akılcı .
teşekkürler paylaşıma.
yanlıştır siyasiler ve onların yönetim erkini elde etme yöntemleri.
yetersiz ve vasıfsızdırlar.
donanımları ve kişilikler zayıftır.
yöntem ve tutumları yanlıştır.
KİMLER
NASIL düzeltmeli ?
72 bucuk milyon nüfuslu bir ülkede
karın doyurmak için günde toplam kaç adam-saat çalışılıyor?
yönetim erki için günde toplam kaç adam-saat çalışılıyor ?
saygılar.
i.durmuş
Gerçekten her erteleme memleketimizin siyasi temellerini sarsarken, şimdilerde dünyadaki itibarımızı da bitirmekte üstadım. Kaleminize sağlık.
Bir torba makarna ile bir kaç bin dolar arasında ne fark olabilir?Yazarlarımızın gazete transferlerinde de bu rezalet yaşanmıyor mu? Akıl vereneimiz bu olursa...Balık baştan kokar misali. Diye haddim olmayarak size cevap yazmak zorunda kaldım,Uygur Özaltın beyefendi. Sizin gibi yüreği milletinin dertleriyle dağlanan bir kalemle tanıştığım için mutlu oldum Efendim.
Devletimizin anayasada var olması gereken ve halk tarafından tastik edilmiş bir devlet genel siyaseti yok.
DEVLET SİYASETİ olmayınca her hükümet kendi kafasına göre politika yapınca ülke yaz-boz tahtasına dönüyor
İşte esas sorun bu
Avrupa ülkelerine bakın orada devletin değişmeyen hatta hükümetler üstü genel siyasetleri vardır ve hükümetleri o genel siyasetin dışşına çıkamazlar halk müsade etmez buna.
Bizde halk pısırık ilgisiz
1 torba makarnaya oy satıyor