Ve ey Aysona
Ve ey Aysona,
Türkmen illerinde doğmuştun. Doğduğun gün evinize gelivermişti beyaz bir kelebek, pencerenizin camına vurmuştu, evinizin içi sürur dolmuştu, nasılda sevinmişti tüm aile efradın…
Yıllar birbirine kovalarken, serpilip büyümüştün, hilal gibi kaşların, upuzun kirpiklerin, sim siyah iri gözlerin, kumral lüleli saçların, yuvarlak esmer yüzün, buğday tenin, ince uzun boynunla nasıl da seçiliyordun uzaklardan kasabanın en güzel, en seçkin kızı oluvermiştin…
Kasabanın en maharetli, en işçimen kızıydın, koca evi çekip çevirirdin tek başına…Güler yüzünle yardımseverliğinle, ışıl, ışıl, ışıldayan gözlerinle, sevgi saygı dolu sözlerinle, hal ve ahvallerinle, sen bir başkaydın Aysona...
Kasabanın okulunda, sınıfın en çalışkan, en temiz, en iyi görünüşlü biricik nadide gülüydün… Okulun piyeslerinde başrollerde hep sen vardın. Okulun duvar gazetesinde inci gibi yazıların, şiirlerin hep başköşeden yayınlanırdı.
Ve ey Aysona,
Sen ne mükemmel bir insandın, büyük insan olacak derlerdi seni bilen, seni tanıyan, seni gören herkes, ne kadar çok sevilir sayılırdın genç yaşında gönüllere taht kurmuştun bile Aysona…
Ne kadar büyük hayaller kurardın, şiir kitapların çıkacak tüm dünyaya yayılacaktı. Sevginle, hoşgörünle, yazdıklarınla sevgisiz dünyaya sevgi soluyacak, sevgi tohumları atacaktın.
Küçücük yüreğinden çıkan sevgi dolu şiirlerinle, sevgisiz gönüllere sevgi pınarından sular akıtacaktın. Ne kadar da güzel hayaller kuruyordun sevgiye aç, barışa hasret dünya için…
Okumadığın, yazmadığın günün yoktu daha ilköğretim bitmeden dünya klasikleri, Türk klasiklerini ve edebiyat dünyasına ait tüm şairlerin hayatları, şiirleri ezberindeydi senin Aysona… Bir yazıyı, bir şiiri ezberlemek, anlamak senin için ne kadarda kolaydı Aysona…
&&&&
Ve ey, Aysona,
Hayallerini, hülyalarını gerçekleştirmek için Aşkabat Edebiyat fakültesini girmiştin. Fakültede kısa sürede tanınmış, hocaların dikkatini üzerinde toplamıştın. Seninle konuşan, seni gören herkes de bir hayranlık uyandırıyordun… Bilginle, görgünle, şiirlerinle, yazılarınla, zekânla sen bir başkaydın.
Fakülte bittikten sonra, ver elini Moskova demiştin. Rus şairlerle oturup kalktın, onlarla edebiyat üzerine tartışmalar yaptın, şiirler, yazılar yazmaya, hoşgörü solumaya devam ettin.Gazete köşelerinde yazdığın yazılarınla dikkatleri üzerine toplamıştın…
Ama aradığını Moskova’da bulamamıştın. Gerçek hayatla yazılanlar uyuşmuyordu, öğrendiklerinle, yazdıklarınla gerçek hayat arasında ne büyük tezatlar vardı Aysona…
Ne halkların kardeşliği vardı, ne sevgi, saygı, hoşgörü solunuyordu… Gerçek hayat ne kadar da çekilmez, ne kadar kirliydi... Her yerde kıskançlıklar, yalanlar, aldatmacalar adam kayırmalar, üst seviyelerde, üst seviyesizce yaşanan hayatlara şahit oluyordun, inanamamıştın böyle olmamalıydı demeye başlamıştın…
Ve ey Aysona,
Gördüklerini duyduklarını düzeltmek için neler yapabilirim diye düşünmeye başladığında tehlikeli sulara yelken açmıştın bile farkında olmadan…Beyaz bir kelebek gibiydin, uçmaktaydın iyiliğe, güzelliğe, kardeşliğe doğruyu bulmak adına…
Farkında olmadan bir savaşın içinde kendin buluvermiştin kalakalmıştın bir başına…
Moskova yönetimine yazılar, şiirler yazıyor, sevgisizliğe, seviyesizliğe bir son bulurum belki diyordun… Çünkü senin şair ruhun, şiir yüreğin vardı. Şair yüreğin seni mantık tarafını alt üst ediyor, duygularınla hareket ediyordun, duygularına gem vuramadın, her şeyi düzelteceğini zannediyordun Aysona…
Sonra bu işlerin mümkün olmadığını geçte olsa anladın. Ancak çok geç kalmış, iş işten geçmişti. Çünkü Moskova tarafından yasaklılar listesine kırmızı harflerle yazılmıştı adın AYSONA…
&&&&
Ve ey hüzünler kızı AYSONA,
Avrupa’ya kaçacak Avrupa memleketlerinde şiirlerine yazılarına devam edecek oradan mücadelene bir başına devam edecektin… Ama Avrupa kapıları senin için kapanmıştı ülke dışına çıkışın bile yasaklanmıştı…
Ne büyük bir suç işlemiştin! Sevgi, hoşgörü isteyerek, köylünün, fakirin, fukaranın haklarını savunarak…
Ne büyük bir suç işlemiştin! Aşkabat’a getirilmiş ve bir tımarhaneye düzmece bir deli raporuyla teslim edilmiştin bile…
Tımarhane günlerin başlamıştı artık, çok kötü bir sona doğru yol alıyordu delicesine yaşadığın hayatın... Yalnızlıklar içinde girdiğin girdaplarda kalıyordun, yaşın da almış başını gidiyordu yolun yarısın geçmiştin. Eski güzelliğin, ay gibi yüzün, bir beyaz kelebek kadar narin görünüşün uçup gitmişti Aysona…
Savurdun hayallerini, hatıralarını, savruldun bir beyaz kelebek misali, göklere,dağlara…Hangi yeller esmişse senin başında hepsi sana bir dert, bir elem olarak geri dönüyordu.Bir avuç sevgi tohumun vardı elinde, sevgisiz gönüllere atacak, attın tohumunu savruldun dağlara bayırlara , çöllere,tımarhanelere Aysona..
Kendini nihayetinde buluverdin her tarafı sarıya boyalı, eski Rus mimarisi iki katlı bir tımarhanede… Sevgisizliğin en alasının yaşandığı yerdeydin sen artık… Kurumuş, zayıflamış tanınmaz haldeydin, görenler artık sana acıma hissiyle bakıyorlardı…
Hiçbir şey yiyip içemiyordun, narin vücudun dayanamamış, çökmüştün, bitmiştin sen ey Aysona…
Sana her bir şey yasaklanmıştı kalem kağıt dahi verilmiyordu.Çünkü sen rejim düşmanıydın, kırmızı mühür vurulmuştu hayatına, artık yaşamak haramdı sana.
Gizli, gizli bir hikâye yazıyordun. Sonunu getiremediğin hikaye kitabına isim bile bulmuştum…
Firuze olacaktı hikâye kitabının adı…
Gençliğinin en verimli, en güzel yılları sarı boyalı bir dağ başında iki katlı, soğuk tımarhanede geçmekteydi Ve ey , ve ey Aysona..
Yıllar birbirini kovalarken… Aysona’dan eser kalmamıştı, çok konuşan, konuşurken birbeyaz kelebek kadar yumuşak konuşan, herkesi etkileyen, büyüleyen, kasabanın en güzel, en nadide, en maharetli kızında, şair ruhundan, şiir yüreğinden geriye hiç bir şey kalmamıştı, kötü bir sona tüm hızla yol alıyordun Aysona…
&&&&
Sonra ki yıllarda, demokrasi rüzgârları esmeye başlayınca, rejimin havası biraz yumuşadığı sıralarda seni bitmiş, tükenmiş bir halde salıverdiler sokağa sırtında deli mührünle… Kendi halinde, kendi derdinde etliye sütlüye karışmayan, hep düşünen, ama yazamayan, bir Aysona kalmıştı, tımarhane günlerinden geriye…
Aşkabat sokaklarında çekirdek satıp gezerek ekmek parasını kazanıyordun… Kimseleri kolay, kolay beğenmeyen güzeller güzeli Aysona, bir elektrikçiyle evleniyor bir de kızı oluyordu yıllar sonra…
Hayatının son demlerini yaşadığın Aşkabat sokaklarında bir gece hastalanacak ve yatağa düşecektin. Canlar alıp canlar veriyor, hayata vedalar evladalar ediyordun.
Ve ey, ve ey, beyaz kelebeğin kanadı, beyazlara bürünmüş, kanatlarını takmışsın, uçuyorsun, gidiyorsun, çağrı var ötelerden sana Aysona…