Ağlamak
Yırtıp attığım her müsveddede sana sökülen kelimeler var. Gözyaşıyla dindiremediğim ıssızlığı kan kusar gibi kusuyor kelimeler. Ciğeri tükenmiş kanserli bir hasta misali inliyorum. Kanser gibi sevdan… Tükettiği her zerremden yenilerine hicret ediyor. Bitiyorum.
Issızım sevgilim. Sen gittin gideli demeyeceğim. Sen geldin ve gittin gideli belki, belki de sen yokken de böyle ıssızdı yüreğim. Geceleri dost edinmedim kendime belki, hatta kuyu gibi uykulara düşüp Yusuf gibi kurtulmayı bekledim. Tek sığınağım gözlerimden sökün eden yaşlardı. Hala da öyle biliyor musun? Issızlığımın dermanı olmak için çırpınan bir tek onlar var yanımda. Dostlarım bile “tek başına başarmalısın” deyip bir kenara çekiliyorlar. Kalakalıyorum ellerimde kendi boğazım. Sık sıkabilirsen, bırak bırakabilirsen.
Artık gözyaşlarım da derman olmuyor sevgilim, bunu fark ettim bu sabah. İçimi parçalayarak dökülen kızgın sıcak gözyaşları da derman değil ıssızlığıma. Belki sen de derman olmazsın, olamazsın gelsen. Benimki sadece bir ümit… “Olsaydı” ile başlayan cümleler kurduğumda dudağıma bir tebessüm ilişiyor. Bunu çok görmezsin bana değil mi?
Bazen düşler kuruyorum. Sana sımsıkı sarıldığımı, gözlerimi kapatıp öylece saatlerce kollarında beklediğimi… Bazen karşına geçip, yüzümü yerden kaldırmadan “ben geldim, bekleyemedim” dediğimi… Bazen de iki yakana yapışıp seni sıkıca sarsarak “neden beni yalnız bıraktın” diye haykırdığımı… Düş bunlar. Seninle geçen her an gibi birer düş işte, kızma.
Belki de tek başıma başarmam için bu ayrılık, bilmiyorum sevgilim. Sadece şunu biliyorum ki, geldiğinde de gittiğinde de hep iyi şeyler oldu. Yine umutluyum. Bir gün sensiz yaşamayı da öğreneceğim.