- 1650 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Satın Alınabilir mi?
Temmuz ayının ilk haftası idi. Hava öylesine sıcak ki, her birimiz bir gölge bulup oturmak ve bir bardak çay içebilmek için kuytu yerler arıyoruz. Hepimiz Kara Denizin o serin sularında rahatlamak için kumsala inmiş ama güneşin yakıcı sıcaklığında deniz suyunun içinde kalamamış, yine kenara çıkıp, şemsiyelerin altında oturmayı seçmiştik
Elimize günlük gazeteleri almış her birimiz bir köşesinden okuma çabası içindeydik. Ana sayfada bir haber gözümüze ilişmişti. Her zaman alışkın olduğumuz bir haberdi ama o an neden bu kadar tüylerimizi diken diken etmişti bu haber anlayamamıştık
“Sevgisine karşılık bulamayan âşık, sevdiği kızı, sokak ortasında, insanların gözleri önünde yirmi beş yerinden bıçaklayarak öldürdü”
Bu nasıl bir vahşetti anlayamamıştık. Beni seviyor diye, benim de onu sevmem düşünülebilir miydi? Ya da aşk denen duygular “bana âşık olacaksın, çünkü ben sana aşığım” “ dediği zaman, karşısındaki kişi ona âşık olabilir miydi? Aşk, sipariş verilerek getirilebilen herhangi bir mal mıydı?
Arkadaşıma dönüp, “ Bu tür aşk cinayetleri son zamanlarda çok fazla okumaya başladık.. İnsanlar sevmeyi mi bilmiyor? Ya da aşk denen duyguların ölüm mü olduğunu sanıyorlar” Diye sormuştum.
Her birimiz suskunduk ve okuduğumuz haberin bizde bıraktığı sarsıntıyı atmaya çalışıyorduk. Neden bu kadar suskun kalmıştık onu da bilmiyorduk ya. Ama bu sessizliğin bozulmasını istediğimizi bakışlarımız ile anlatıyorduk birbirimize.
“Denize girelim mi” dedi arkadaşım. “Çok sıcak oldu, bu haber hepten sinirlerimizi alt üst etti biraz rahatlarız”
Rahatlamak mı, nasıl olacaktı bu? Bir genç kız karşısındaki delikanlıyı sevmediği için canı ile ödemişti yüreğinin karşılıksız bıraktığı sevgisini. Şimdi ne olacaktı? Daha kaç kız bu şekilde can verecekti?
“Ne düşünüyorsun” dedi arkadaşım. “ Ne düşündüğümü bende bilmiyorum ama canımın yandığını biliyorum” dedim.
O anda sevdiğim, canımdan can dediğim adam geldi yanıma. “ Ne oluyor hayatım. Neden denize girmiyorsunuz”
"Gazetedeki haber canımızı acıttı. Sanırım o can acısı ile denize girmeyi düşünemiyorum “ dedim. “ Hangi habermiş bu, ver bende bakayım” dedi. Okuduktan sonra yüzüme baktı “Hala alışamadın değil mi bu tür haberleri okumaya. Hala böyle haberler karşısında nasıl şok yaşadığını kelimelerinden değil ama gözlerinden anlıyorum” diyordu.
“Evet, hala alışamadım. Ama alışmak kötü değil mi, ne dersin? Nasıl olsa alıştık deyip, her gördüğümüz habere burun kıvırarak gidersek, çocuklarımıza nasıl bir hayat bırakacağımızı düşünmemiş olmuyor muyuz? Alışmak ve alıştım demek, yaşamdan vazgeçmek demektir canım unutma”
“Evet, haklısın, hiç böyle düşünmemiştim. O zaman gel tartışalım, neden yüzyıllardır aşk cinayetlerinin var olduğunu”
“Tamam” dedim” “Tartışalım, ama biliyorum ki bu tartışmanın sonu hiç iyi gelmeyecek bize, istediğimiz sonuca yine ulaşamayacağız ikimizde”
“Sence neden aşklar hep kan ile bitiyor hiç dündün mü? dedi birden.
“Evet, aslında bunu çok uzun zamandır düşünüyorum ve verdiğim cevaplar hiç tatmin edici gelmiyor bana. Yani, kendi verdiğim cevaba ben bile inandıramıyorum kendimi”
“Sen inanamayabilirsin ama birde bize anlat bakalım biz inanacak mıyız” dedi sevdiğim.
“Tamam, o zaman düşündüklerimi anlatayım size. Ama iyi dinleyin ve sorduğum sorulara sizden cevap isterim. Susmak yok, herkes fikrini söyleyecek” dedim. “Tamam” dediler hepside.
“Geriye dönüp bir bakın bakalım. Efsaneleşmiş aşklar hep ayrılık ve ölüm ile bitiyor. Mecnun çöllere düşüyor Leyla’sına kavuşabilmek için ve kavuşamıyor ve Leyla hastalanıp yataklara düşüp ölüyor. Ferhat dağları delmesine rağmen, kötü kalpli cadı yüzünden yine Şirin’e kavuşamıyor, Kerem Aslı’sına kavuştuğu anda yine kötülüklere yenik düşüp, içindeki aşk ateşi ile yanıp kül oluyor ve o külün ateşinde Aslı yanarak kül oluyor.. Arzu ile Kamber yine haince kurulan tuzak karşısında taş olup öylece kalıyorlar..
Bu efsaneler o kadar fazla ki. Hiçbir aşk kavuşma ile bitmemiş. Hani “Ölümüne aşk” diyorlar ya, sanırım bu efsane aşklardaki ölümden söz ediliyor. Ve yüzyıllar öncesinden günümüze aşklar hep acı, hep gözyaşı ve hep ayrılıklar ile bitiyor”
“Ne demek istiyorsun şimdi anlamadım açık anlatır mısın canım” diyordu sevdiğim. “ Yani tarihi mi sorguluyorsun şimdi. Onu mu demek istiyorsun bu aşk ölümlerinde “
“Evet, bugün hala aşkların ölüm ve ayrılık ile bitmesinin sebebi olarak tarihi ve Efsaneleşmiş aşkları sorguluyorum. Belki o zaman Mecnun Leyla’ya, Kerem Aslı’ya, Ferhat Şirin’e, Kamber Arzu’suna kavuşmuş olsalardı ve o kötü kalpli cadıları ortaya çıkartmasalardı belki bugün aşk yüzünden bu kadar ölümler olmaz ve kavuşmalar yaşanırdı. Farkında mısınız, günümüzde bile birbirine âşık olmuş iki kişi ayrıldığında ya da ayrılmaya zorlandıklarında söylediğimiz ilk kelime ne oluyor “ hangi seven kavuşmuş ki” diyoruz değil mi? Yani, biz insanoğlu, aşk henüz yüreğimize yerleşmeden kabul ediyoruz ayrılık ve ölümü. Yani ayrılıklara ve ölüme hazırlıyoruz kendimizi ve ayrıldığımızda da yine biraz önce söylediğimiz cümleyi kuruveriyor, mücadele etmekten vazgeçiveriyoruz. Sizce de öyle değil mi, ne dersiniz?”
Sevdiğimin sesi öylesine yumuşaktı ki “ canım “ dedi “ Canım, nerelere götürdün bizleri,, hiç sorgulamadığımız ve düşünmediğimiz soruları sordun bizlere, nasıl cevap verilir bu sorulara bilmiyorum” diyordu.
O an çevremizde kaç kişi varsa hepsi susmuşlar bizi dinliyorlardı. Sanki bir film, bir hikâye, ya da bir roman anlatıyormuşum gibi gözlerini bile kırpmadan bana bakıyorlardı.
Bir an gözlerim onların şaşkın şaşkın bakan yüzüne çevrildi. “ne oldu, neden öyle bakıyorsunuz bana”
Hepsi bu sorum ile kendilerine geldiler. Teker teker tarihi sorgulamanın yanlışlığını anlatmaya çalışıyorlardı ama ben onları duymuyordum bile. Çünkü yıllardır bu sorular beynimde vardı ve şimdi açık açık anlatmıştım, herkese olmasa da en azından bana yakın olanlara. Ne düşündükleri ve düşündüklerini aktarmaları önemli idi benim için. Gerçi hiç kimse düşüncesini aktarmamıştı ama en azından bundan sonra düşüneceklerini biliyordum.
Konuşmamızı bitirdiğimizde, güneş biraz daha yakıcı sıcaklığını kaybetmiş ve akşamın o kızıllığı üstümüze düşmeye başlamış, hafif esen rüzgâr biraz olsun bizi serinletmişti.
Hepimiz aynı anda doğrulduk yerimizden ve hep birlikte Kara Denizin o serin sularına bırakıverdik bedenlerimizi. Denizden çıktığımızda, biraz daha serinlemiş ama kafamız hiç olmayan sorular ile dolmuştu. Beden hafiflemiş, beyin tonlarca ağırlık taşıyordu ve ayaklarımız o ağırlığı çekemiyordu sanki.
Resim: Türkan DİNÇER
Yer: Sinop Ceza Evinde Zindan
YORUMLAR
Yazınızı çok beğendim usta kalemim. Benim de aklımda yıllardır bu soru vardı. Neden büyük aşklar asla mutlu sonla bitmez? Neden büyük sevenler kavuşamazda, öylesine birbirini seven yada sevmeyen çiftler buluşur hep nikah masasında? Kendimce bir cevabım var buna; Yaratıcı istemiyor kavuşmalarını... Tuhaf gelebilir ama bana göre çok mantıklı yönleri var. Misal gerçekten deli gibi seveninizin kaçının aklına gelmişti Yaratıcı sevgisi? Kaçının aklına dünyanın ölümlü bir yer olduğu,bir beşere bu kadar bağlanılmaması gerektiği geldi?İtiraf edeyim benim hiç gelmedi dostlar... Yaratıcı ile tek işim ona sitem göndermek ve kavuşmak için dua etmek oldu... Ama duam kabul olmadı çünkü olmaması da gerekiyordu... Yoksa pişemezdim... Yoksa bilemezdim... Yoksa bulamazdım gerçeği,yani tek sevgiliyi,arş-ı alanın sahibini...
Yeryüzünde ki tüm aşklar onun aşkının bir 'kopyası',bir yansıması sadece...
Gerçek ve sonsuz aşkı bulmamız dileğiyle,esenlikler usta kalemim...
Emre Kongar'ın bir yazışında;
" aşk kendini sevmektir,kendinde bulduğu tüm özellikleri karşısında gördüğü kişiye aşık olur,normal bir ruh hali değil anormalliktir diyor."yazıdan kısa sunu.
yazınızı dikkatle okudum Türkan hanım,çok haklı ve yerinde tespitler.klasik bir yaklaşım olacak belki ama, bu bizim toplumumuz da daha çok galiba.bence içimizi kendimizi irdelememiz gerekiyor hala.neden nicin diye.
çok yazdığınız konuya katılıyorum.ayrılık ve ölüm olursa aşk oluyor.ayrılığa alıştırıyoruz sevgiyi ta başından.güzel bir konuya değinmişsiniz.yazılacak çok şey elbette var.bizler dahaaaa çookkk yol kat etmemiz gerekiyor farkındayız sevgili arkadaşım....
kalemin aydın düşüncen var olsun...
sevgilerimle...
güzel vede duyarlı bir yazar/şair yazı kutlarım...
yılardan beri daha hayatının baharında ölen yüzbinlerce kencimizi bu gazete yazısı kadar kimse demek fark edememiş aşk için ölmedikleri içinmi acaba.daha dün yüzlerce şehit türk ve kürt anneleri yürüdü bunu kimse dillendirmedi aşktan daha'mı önemsiz bu anneleri yürekleri hiçmi yanmadı acaba...
mem u zinler yokmuydu bu ölen fidanlarda acaba...?
ama herşeye rağmen duyarlılığınızı kutlarım...bu gençler ölmesin akan kanlar dursun,anneneler ve yarlar ağlamasın diye haykıralım hep beraber..
saygılar
Evet.Yumurtamı tavuktan tavuk mu yumurtadan çıkar gibi bir konu bu öğretmenim.Diyorlarki zaten aşkın sonunda kavuşma olsa onun adına aşk denmez.Benimde bu çorbada bir kaşığım olsun dersem şayet ben sevdiğinin canına kıyan bir yada sevdiği için canına kıyan bir insan psikolojisini hiç bir katoğoriye sığdıramıyorum.Sevmesini bilen insan hiç bir şekilde hiç bir canlıya kıyamaz bu ister kendi canı ister başkasının canı olsun.Yüreğinde sevgi olan tüm canlılara selam olsun.Kutlarım öğretmenim.
EFENDIM BEN KIRK SENEDIR ALMANYADAYM TABKKI BURANIN PENCERESINDEN BAKIYORUM INSAN SEVDIGINI YERDEN YERE
VURURMUS HALA ÖYLEMI DIYORLAR ACABA ?
HAYIR EFENDIM O ÖYLE DEGIL KASAP SEVDIGI POSTU YERDEN YERE VURUR..
SEVIYORMUSTA ONDAN ÖLDÜRMÜS.BU SORUMA CEVAP VERIRSENIZ SEVINIRIM....IDAM KALKTI IYIMI OLDU....?TABIKI INSAN HAKLARI DEMEZSENIZ.
YAZINIZI SEVEREK OKUDUM SAYGILARIMLA EFENDIM
Bayıldım bu yazınıza. Kimsenin sormadığı ve cevabını veremediği soruları sormuşsunuz. Aşk sanırım erişşilmesi imkansız oluca değerleniyor. Beim çıkardığım sonuç bu. Tabii ki gerçek aşklar şimdiki gibi değildi. Herkes brbirine şimdilerde aşkım diye hitap eiyor. Aşkım demek için epey bir yol katetmek gerekli bence. Her haliyle sevmek aşk. Olduğu gibi ve vazgeçememek. Güzel bir yazıydı. Kaleminizin gücü bu yazıda da kendini hissettirmiş. Teşekkürler paylaşım için. Sevgilerimle
Hülyam tarafından 6/18/2009 11:43:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
Günümüzde,aşk kadın bedeni üzerinden eril şehvetin simgesi olmuştur. Bu düşünce, erkeğin, tipik kontrolü elinde bulundurma ve avcı niteliğinden dolayıdır. Erkeğin hükmeden tavrı aşkı, hükmeden erkek hükmedilen kadın haline getirdiğinden dolayı ilişki eşitsizleşir. Eşitsiz koşullarda yaşanan aşk şiddet içerir. Kadın ve erkek arasında iktidar savaşı başlar. Oysa aşk kişinin kadın olsun erkek olsun kendi iç dünyasına yaptığı derin ve uzun bir yolculuk olmalıdır.
Bu yolculuk ne kadar doğal ne kadar koşulsuz olursa o kadar coşkulu olur. Aşkın duygulardaki yoğunluğunu yaşayabilmek için ötekiyle yaşayabilmekten öte, kendi içinde yaşamayı göze almak gerekir. İnsanı insan yapan en temel duygudur bu göze alış... Aşkın doğasında özgürlük doğallık ve saflık vardır. Bu duygularla, aşkın ilk evresinde tanımadığınız kişiye karşı yoğun duygular taşımaya başlarız. Orta evresi duyguların eyleme dönüştüğü ideal insanın ideal olmayan yanlarının ortaya çıktı evre bu benim haz duymadığım evredir. Ve son evre ayrılık. İşte aşkı aşk yapan en acı veren kısımdır ayrılık..
Bu acıdır insan ruhunu olgunlaştıran kendisiyle yüzleştiren.... En mükemmel aşk kadının içindeki erkeksi yanlarla erkeğin içindeki kadınsı yanlarını açığa çıkaracak tutkulu birlikteliktir. Öteki üzerinde baskı kurmadan, genelleme yapmadan, sınırlar ve standartları olmadan özgür ve çılgınca yaşanırsa var olur AŞK
Çok ilginç bir konuya değinilmiş ; üniversite mezuniyet tezi olabilecek kadar da önemli bence..Belki olmuştur bile...
Efsaneleri, masalları romanları, öyküleri, şiir ve türküleri yazıp söyleyenlere büyük sorumluluklar düşüyor, demektir bu ! Çok da doğru.. Hatta tarih kitaplarını yazanlara bile.
Toplumu kine, nefrete, savaşa, şiddete, karamsarlığa yönlendirmemeliler.
Ve bu günkü yazımı ben toplu bir intiharla bitirerek, aynı çizgiyi devam ettirmişim demek !
Türkân Hanım ; siz değerli bir kalemsiniz ve eleştirlmeye değersiniz. Benim az bilgim vardır aslında yazım kuralları üzerine.. Fakat sizin de '' de-da- ki '' eklerini yanlış kullandığınızı ya da önemsemediğinizi görüyorum. Hatta bir yerde de hatalı büyük harf kullanmışsınız. Tek tek göstermiyorum çünkü bulacağınızdan eminim.
Fikret TEZAL tarafından 6/18/2009 9:31:49 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yani, biz insanoğlu aşk henüz yüreğimize yerleşmeden kabul ediyoruz ayrılık ve ölümü. Yani ayrılıklara ve ölüme hazırlıyoruz kendimizi ve ayrıldığımızda da yine biraz önce söylediğimiz cümleyi kuruveriyor, mücadele etmekten vazgeçiveriyoruz. Sizce de öyle değil mi, ne dersiniz?”
............
bu tahlil okumaya değerdi...
ne zamana kadar sürecek peki? sorusun cevabı yok tabii...
saygılar..etkileyici bir yazıydı...
Gazetelerden okuduğum bir kaç haber ;
Hakim adama soruyor;
--Oğlum karını niye öldürdün?
Adam cevap veriyor;
--Çok seviyordum hakim bey...
şiddetin çıkmaz sokaklarında dolaşıyoruz sanki;
"Oy vermeyen karısını öldürdü", "Kıskandığı eşini öldürdü", "Boşandığı karısını öldürdü", "İçmesine kızan karısını öldürdü", "Su getirmeyen karısını öldürdü", "Kendisinden 39 yaş küçük karısını döverek öldürdü", "Pembe dizi izlemek isteyen karısını öldürdü", "Harçlık için karısını öldürdü", "Karısını yakarak öldürdü", "Namus uğruna karısını öldürdü", "Sokak ortasında karısını öldürdü", "Çok konuşan karısını ağzını çiviledikten sonra döve döve öldürdü".
Gazetelerde her gün bunları okuduktan sonra hani şu geçmişte sevip de kavuşamamışlara imrenerek bakar oluyor insan...
Aşk elbette asla bunlar olamaz
göz göze
yan yana
ten tene'dir aşk
sevgiyle dolu...
Sevgilerim çokça Türkan...
yazınızda geçen haberin psikolojik açıdan değerlendirilmesi gerekir kanımca ..başka bir anlayışta da toplumsal hastalıkların tedavisi yoktur.düzelmesi beklenemez der ..kişisel egolar zamanla başka bir boyuta gelip sınırları zorluyor..öte yandan bizim toplumumuzda kişinin psikiyatrik yardım alması için illa deli olması gerekli gibi bir yanlış anlayış var zaten kişilerde hasta olduklarını kabul etmiyorlar yardım almayı reddediyorlar bu şekilde toplumda gizli kalan bilmediğimiz biçok sorunlu insanlar mevcut bu yüzden..ilerlediğinde artık çok geç oluyor malesef yazınızdaki olayda olduğu gibi şiddet eğiliminin en vahşi şekli olan öldürme gibi bir eyleme uzanıyor sonuçlar..memleketimin resmini görmek iyi geldi..kaleminize sağlık
Bilinç altı
Aslında bizi yönlendiren duyguların şifresinin saklı olduğu yer.....
Hep derim ki eğer Lela Mecnuna , Kerem Aslısına kavuşsaydı ...
Yürümezdi.....
hatta bana göre onlarda manşetlik olurlardı.....
Efsane Aşklar olmazdı....
Bana göre...
belkide benim bilinçaltımın kayıtlarında
hiç mutlu aşk görmememdir böyle düşünmemin nedeni.....
kimbilir.....