ŞEHRİN DUVARLARI VAR
Şehrin duvarları var. Otobüs Kuzguncuk’tan geçerken aklıma öylesine gelen bir cümle... İyi bir kitap adı olabilir. Şehrin duvarları var.
Zihnimi yokluyorum önce. Bir yerde okumuş ya da duymuş olabilirim. Ama hayır. Bir tek bu cümle var, başka bir şey gelmiyor aklıma. Demek ki bendeniz bu cümleyi dillendiren görevli.
Nerden düştü aklıma bu cümle? Aklıma geldiği an ne seyrediyordum, ne düşünüyordum? Tam da şu sıralı güzellerin önünden geçiyordum. Hani Kuzguncuk’ta bembeyaz salınan üç ahşap binanın… Birbirine yaslanmış ya da kol kola girmiş genç kızları andıran üç ahşap yadigarın… Uzun zamandır onları üç güzeller diye selamlıyorum. Ama onlar getirmiş olamaz aklıma duvarları. Zira onların ahşap ve bembeyaz, ümit ve neşe dolu duvarları var. Beyaz iş perdeleriyle arzı endam eden çakmak çakmak gözleri… Neyse, anımsayamıyorum. Sanırım öyle birden bire doğan cümlelerden biri işte.
Şehrin duvarları var. Duvarları olmayan bir şey var mı ki? Belki sonsuz olduğuna iman ettiğimiz yaratıcımız… Belki diyorum, aslında kesin bir bilgiyken bu. Neden derseniz, O’nu tahayyülümüz kadar anlayabildiğimizden. Kıt akıllı insanın da sınırsız bir algılaması yok maalesef. Hep bir duvarın arkasından bakmaya, hep bir pencere ya da açık bir kapı bulmaya çalışıyoruz. Çünkü duvarlar var. Hayallerimizin bile duvarları var.
Şehrin duvarları var. Her şeyin var aslında. Şehri dolaşırken görüyor insan. Ölüyoruz, mezarlıklarımızın bile duvarları var. Cumartesi bahçesine misafir olduğum Şemsipaşa Camii’nin haziresine gireyim dedim. Onun da duvarları var. Üstelik parmaklıklarla çevrili duvarları. Kim ölüleri böyle hapsediyor olabilir? Yoksa onları bizden korumak için mi bunca duvar? Çaresiz parmaklıklar ardından seyrediyorum ölümü. Görüş günü sevgilisini seyreden bir kadın gibi.
Şehrin duvarları var. Sınır da denebilir. Zira duvarlar bu yüzden doğmuş. Sınırları ve hadleri belirlemek için. Bir şehrin, bir sarayın, bir ülkenin sınırlarını belirleyenler hep duvarlar. Kimi zaman Çin Seddi olmuş adı, kimi zaman Rumeli Hisarı. Ama nihayetinde duvar işte. “Burada dur, haddini bil, yaklaşma!” diyen taş yığınları… Suları bile sınırlarla, duvarlarla hapsetmişiz, adına bent demişiz. Bazı mevsimlerde coşup aşsa da bendin üstünden genelde kuzu misali yatmayı bilmiş bent gerisinde azgın nehirler.
Şehrin de duvarları var. Üstelik dışında olup sınırlarını belirleyenlerden, hani şu medeniyetle bozkırın arasına set çekenlerden değil. Her yerdeler artık şehrin duvarları. Giremediğiniz, göremediğiniz, ait olamadığınız her yerde bir duvarcı ustası göstermiş hünerini. Kimi görünmeyen, kimi esneyebilen, kimi demir kadar mukavemetli duvarlar. Yaşadığımız şehrin her yerinde böyle bir duvara çarpmamız olası. Çarpa çarpa keşfediyor insan yerlerini. Yeni yürümeye başlamış paytak çocuklar gibi savrula savrula…
YORUMLAR
Keşke korumak adına çekilmeseymiş duvarlar, keşke aleni olsaymış her kıymetli olan. Keşke birilerinden saklımız gizlimiz olmasaymış. Keşke akşam olduğunda, kapımızı şöyle bir çekmek yeterli olsa. Keşke aşmamız gereken duvarların ardında olmasa, güzel olanlar. Keşke ah keşke...
Haklısınız, şehrin duvarları insanı boğuyor. Elinize sağlık arkadaş.