Rehin hayatlar_4
**İspirteyle yaksana!...**
Ayakkabılarımın topukları yüksek ve yolun biraz rampa olmasından dolayı hızlı yürüyemediğim için,Figen bana yetişmişdi."keşke anahtarı verseydim dedim ama ...Sen daha yolu bile yarılayamamışsın."
-"Kızım...Kırk yıl da bir topuklu ayakkabı giyelim dedik...Çamlığın bir ucuna arabayı bırakıp,diğer ucuna oturacağımızı nerden bileyim.Eee...problem çıkardılar mı?
-"Çıkaracaklardı ama siz daha sade tost la karışık tost’tu bile ayırt edemiyorsunuz deyince ses çıkarmadılar."
Arabaya binip çamlığın kapısına doğru ilerlerken,görevli yolun tam ortasında durduğu için oldukca yavaşlamak zorunda kaldık,hatta tam kapı da durduk sayılır.Görevli yolun kenarına çekilip"iyi günler efendim,yine bekleriz !"demezmi...Sanki Aile dostumuz...ben de,seni nasıl kandırdık ama der gibi"tabi tabi,Suzan hanım diğer gününde de çağırırsa niye gelmeyelim?"Figen ,yan yan bana öyle bir baktı ki...Dediğime diyeceğime pişman oldum."Suzan hanım unutursa ,sen haber ver deseydin bari."Suç bastırır gibi"Bu oyunu sen başlattın...Napayım? bu gün herkeze takılasım geliyor."
Bizim eve gelmemize otuz kırk metre kala Figen,"Sinan evdemidir?Kolumdaki saate bakıp"sanmam...Saat daha altı buçuk,dükkanda olmazı lazım."Dükkanın önüne gelip de arabadan ineceğim sırada ,Figen eve çıkıp çıkmayacağımı sorunca"Az bekle...Önce Sinan’la konuşayım,
arayıp soran varmı?Ekrem gelmiş mi?öğreneyim.Ekrem geldiys zaten size gelemem "dükkana doğru giderken ,arkamdan Figen seslendi
"kek tepsisini unutma!"Geri dönüp arka koltuktan tepsiyide alıp dükkana girdim.
-"Sinan!...Hayırlı işler,arayıp soran varmı?
-"Yok"
-"Baban geldimi ?"
-"Hayır ,gelmedi"
-"Telefonda mı açmadı?"
-"Telefon da açmadı...Ne oldu ki?bu teleş niye?"
Çantamı ve kek tepsisini masaya bırakıp lavaboya giderken"yok bişey,merak ettiğim için sordum.Sinan!...ben sana bu çay bardaklarını böyle bırakma demedim mi?ya yıka ya da içine su doldur ki kurumasınlar,ya da içme!...lavaboyu bida böle görmek istemiyorum,duydun mu!..."
-"İyi iyi tamam...hallederim,meraklanma.Bu teleş ne yaaa!...kek’i de yememişsiniz..."
Elimi yüzümü yıkayıp biraz ferahlayınca,"Sinan!...Bu gün öyle güldüm ,öyle güldüm ki, sorma..."Sinan kek tepsisini poşetten çıkarıp yemeye başlamış bile..."sormamı istemiyorsan ,niye söylüyorsun ki?"
-"Sus!ağzında lokma konuşma,o, lafın gelişiydi,hoş...sorsan da şimdi anlatamam Figen teyzen bekliyor,onlara gideceğim.Eve çıkıp çay demleyivereyim mi?Hayır anlamında başını sallayıp"gerek yok,karnımda aç değil zaten.Az önce Cemile abla börek getirdi,onu yedim"
-"Peki.Sen bilirsin,baban yok,karnın da tok,biraz sonra da dışarıya çıkıyorum dersin,bende Figen teyzenlere gidiyorum " deyip kapıya yöneldim,
-"Akşam seni almaya ben mi geleceğim?..."
-"Haberleşiriz,hoşcakal..."arabanın yanına varınca eğilip,camdan"Figen’ciğim iki dakika bekle,karşıdaki bakkaldan sigara alıp hemen geliyorum"
Figen le aynı cadde de oturduğumuz için,onların eve varıp,arabayı park edip,ikinci kattaki evlerine çıkmamız on dkika ya oldu ya olmadı.Figen kapıyı açıp"Sinem!...,Kerem!...evdemisiniz!?.Elinde su bardağıyla mutfaktan çıkan kızı Sinem,"Hoş geldiniz.Babam Kerem’i anneanneme bırakıp derneğe gidecekmiş,toplantı mı varmış?,seçim mi varmış?akşama geç gelirim deyip gittiler,ben de az sonra kursa gideceğim..."Elindeki bardağı korodordaki telefon sehbasına bırakıp,gülerek "siz ,kız kız sohbet edin artık....,içine soğan konacağını unutup,kurs yerine götürürüm diye çokca patetes salatası yapmışdım,kokar diye götürmekten vazgeçtim,karnınız açıkınca ister çay demleyip onu yersiniz isterseniz yemek de var"deyip odasına gitti.Figen,"eeee.... oldu mu şimdi?biz tost yapacaktık"...
-"Benim tost sade olsun diyemeyeceğim çünkü canım istemiyor.salatayı tercih ederim,sen üzerini değiştirirkn bende ocağa çay koyayım "deyip mutfağa gittim.
Figen ,üzerini değiştirip,elini yüzünü yıkayıp yanıma geldiğinde,açık olan balkon kapısını kapatırken"Amannn....bu ne ya?arabaların gürültüsü yetmiyormuş gibibirde dangır dangır şu müzüği açmazlarmı....kafa şişirmekten başka bir işe yarasalar canım yanmaz" deyip açık olan televizyonu kapatıp yanıma oturdu"koydunmu çay?"
-"koydum.Bana ,karışma gençlere diyen Figen’e ne oldu?
-"Nergis’leşdi,..ben çay’a bakıp geleyim "deyip mutfağa gitdi.
-"Anne!...Ben çıkıyorum.Akşama da dayımlarda kalcam,Tolga ,ben almaya gelirim seni dedi!..Duydun mu?beni özle emi?.."
-"Babanın haberi var mı?"
-"Var var..Telefon açıp söledim."
-"Dayın’a da,yengen’e de selam söyle,Tolga’ya da halalığından istifa ettiğimi söylemeyi unutma!...Kerata,Askerden geleli kaç ay oldu ...Hiç arayıp sorduğu yok" diye söylenerek yanıma gelip oturdu.Bir eliyle hafifce dizime vuruyormuş gibi yapıp,"Eeeee,görmeyeli nasılsın bakalım?Yediğin ,içtiğin senin olsun,gördüklerini de istemem,istersen önce;neden burdakileri değil de İzmir’deki Doktoru tercih ettin?ona cevap ver."
-Bunu İzmir deki Doktor da sordu.’Neden ben? ’dedi.Manyaklık parayla mı?bazen benimde manyaklığım tutuyor demek ki...Ben anlatmaya başlamadan önce,benim İzmir’e gittiğimi sen nerden duydun?onu söle.Bunu üç-beş kişi biliyor ve sen,Ekrem le yengemin dışındakileri tanımıyorsun..."
-"Söylemem demiştim ama...Sen şimdi diğerlerini tanımıyorsun deyip,Ekrem’le yengeni suçlarsın.Senin gittiğin Doktor’un muayenesinin olduğu binanın yanın da .....Bankası varmış"
-"Evet var"
-"Hani.Kerem’in sünnet düğünün de sizin oturduğunuz masaya,İzmirde çalışan Hemşire arkadaşımı getirip seninle tanıştırıp,yanınıza oturtmuştum ya..."
"Arzu!..."
-"Evet,Arzu.Onun eşi,işde o Banka da şef.Arzu da senin gibi tiryakidir,eşinin yanına ziyarete gittiğinde,pencerede sigara içerken,sen de Doktorun muayenesinin balkonunda sigara içiyormuşsun.Uzaktan gördüm,tam emin değilim ama yüzde doksan dokuz Nergis di dedi.Kuş çıkar mı diye çalı taşladın,sen de yalanlamadığına göre..."
-"Hayret bişey!...Dünya’nın küçük olduğunu söylerlerdi de ...Allah’tan ki,şeytana uyup kötü bişey yapmamışım...Mazallah,canlı yayın magazin proğramı gibi olurdu"ikimiz de gülüşdük,Figen, "Şeytan’ın da hiç başka işi kalmamış,gidip Nergis’in kafasını karıştırayım diyormuş zaten,ayrıca,pisikiyatri ye giden ,ne ilk,ne de son kişi sen değilsin.Arzu,haftaya bir olmasa da onbeş günde bir psikiyatride dir.Eşi,hergün geceyarısı geliyormuş banka dan.Recep de ,dernek den eve gelmez,içimiz de en iyi gene sen varsın.maşallah,liseli aşıklar gibi...anlat hadi sen,
ama bu seni üzmeyecekse öle anlat."
-"Benim,İzmir’e gidişim gizli falan değil,neden gittiğimi de, sen de biliyorsun,diğer arkadaşlar da biliyor.Benimki doktora gitmekten ziyade bulunduğum ortamdan uzaklaşmakdı.Ama,rahmetli babannemin bir sözü vardı.O zamanlar daha çok küçüktüm,başkalarıyla konuşurken duymuşdum.’Dertlerimden uzaklaşayım diye bağ’a giderdim...Ama nerde?...Dertlerim benden önce oraya varmış olurlardı’derdi.o zaman köy de oturuyorduk ve babanne demeye utanır Ebe derdik.Adımı da dedem koymuş,Ebe’m bir gün anneme,’Kim bilir ?hangi bağ evinde oynattığı köçeğin adı,Ayşe,Fatma dururken Nergis olcak şey mi?’demiş.Bana hiç Nergis demezdi,hep,’burcu kokulum,gara gözlüm ,kınalı guzum’ya da,üzerim de beyaz da olsa’mor fıstanlım’derdi.Uzaktan sesleneceği zaman da’erkek Fatma gııız....’diye bağırırdı.Nur içinde yatsın.Bir gün,birisin de mi gördüm yoksa çok mu canım çekdi bilmiyorum,hayvanların suyunu vereyim diye dama ineceği sırada yapıştım eteğine,illede bana mısır patlatıver,yanına da un tatlısı yapıver diye bırakmamıştım.’koyunlar susamış,acıkmış,bak meleşiyorlar,biraz sonra yapayım ’ deyince,iyi...sen git koyunlarının yanına kınalı guzun da burda melesin dursun deyince,önümde çömelip ’gınalı guzumun melemesine dayanamam,onlar az daha bekleyiversinler,hadi biz darı koparalım ’deyip,beni kucağına alarak kiler gibi kullandıkları odanın tavanına astıkları darı koçanlarından koparıp,oturdukları odadaki ocağın yanına gelip’sen kenarda otur,üzerine ateş gelmesin ’ deyip,maşayla ocağın içini karıştırıp,bir iki çalı,çırpı atıp üfürmeye başladı.Ebe ya...üfürüp duracağına ,bak ocak kaşın da ispirte(kibrit) var,onla yaksana deyince,’ocak da köz varken ispirte yakan karıdan hayır gelmezmiş.Bu yüzden günün birinde deden ananı dövmüşdü,sende unutma bunu emi’
o zama iyi garı mı olurum deyice ’sende bu dil varken nasıl garı olursun allah bilir’deyip beni kucağına aldı. Ateşin yanmasını beklerken de,
-"Ebe...hani sen,delik çömlen garısına,dertlerim benden önce bağa gidiyor dediydin ya....,Bu ,senin derler nasıl bişey?ayakları bizimkilerden çokmu da,senden önce gidiyorlar?yolda çocuk görürlerse yerlermi?diye sormuşdum.Daha dün gibi gözlerimin önüne geliyor.’Hiç bişeyi de unutmazsın’ deyip yanagımdan öptü."Ve;
-"Ah gınalı guzum ahh...Benim dertlerimin ayakları,kırkayak da bile yok,hem yırnakları var,hem de,insanın beynini kemiren kocaman dişleri var" deyice gözümün önüne kocaman canavarlar geldi,hoş...canavar da görmüş değilim ya...’Gözlerime duman girdi’deyip,beni kucağından indirip,eteğinin ucuyla gözlerindeki yaşları silmişdi.o zaman ağladığını düşünememişdim.Benim de gözlerimin dolunca,Figen;
-"Üzülme,çay demlenmişdir,kararmasın " deyip,televizyon sehpasının altında aldığı peçeteyi elime tutuşdurup mutfğa gitdi.
Bu ara da bende,balkon kapısının penceresinin perdesini kenara çekip yoldan gelip geçen arabaları seyretmeye başladım.Kimisinin aşağıya,kimisinin yukarıya gitmeleri,bizim balkon penceresinin kenarındaki karıncaları hatırlatdı.Yok etmek için neler denediysen de başarılı olamadım.Eee...karınca dedin mi düşünmek lazım...sonunda pes eden ben oldum.Balkona gölge geldimi,çayımı alıp,sandalyeye oturup,ayaklarımın altınada bi tabure koyup onları izlemeye başlamışdım.Evin içine girmedikleri sürece sorun yok,bir müddet sonra onları izlemenin beni rahatlattığını fark etdim.
Figen,elinde iki tabak patetes salatası ve iki çay fincanı koyduğu tepsiyle içeri girip;
-"Gel hadi gel !..otur da çaylarımızı soğutmayalım,çok şükür eben gibi ispirtoyla,kibritle işimiz yok,yoksa bizden ne köy olur du,ne de kasaba.O devirde olsaydık,üç gün sonra boşarlardı bizi.Bırakalım şimdi İzmir’i,İstanbul’u, çay keyfimizi bari bozmayalım.ne zaman canın isterse o zaman anlat."Gülerek yerime oturdum ve,
-"O devir de olsaydık,şimdi ki gibi ,olanları yadırgamazdık.Bağ evinde köçek oynatıp,bir kibrit çöpünün hesabını yapan erkeklere,erim dir,erkeğim dir,evimin direği dir,ne yapsa yeridir diye birde böbürlenirdik "
-"Oooo...tam şiir gibi oldu, ha bu arada şiir’le aran nasıl?"
-"Ne şiiri ya...şiir kiiim?ben kim?
-"Her nöbet de,reçetelerin arkasına yazdıklarını görmedim sanma."Figen, reçetelerin arkasına deyince utanmışdım.
-"Her yerde söleme de...Devlet malını kötüye kullanmış demesinler."
-"Deve’yi havuduyla yutanların yanın da,senin ki pire kalır pire...yazdığın şiirlerden birini oku,ben de susayım"
-"Şantaj kokusu alır gibiyim..."
-"Benim burnuma salata kokusundan başka bir koku gelmiyor,okuyormusun? okumuyormusun?çabuk karar ver..."
-"Önce çayımı içeyim,hatırlayabilirsem okurum.tamam mı?"
-"Tamam"
nerimanK
(devamı var)
YORUMLAR
sayın şair yazınızın bu bölümünde,gerçeği söylemem
gerekirse,günlük olaylardan uzaklaşıp bizleri şaşırtan
şüprizler bekliyordum.
sizin tercihiniz bu boyutta olduğu için saygı duymak gerektiğini düşünüyorum.Ben konuya erkek gözüyle
baktığım için beklentilerimi yazdım.
Yazınızın bir çok bölümünde yaşadığım anadolu kültürü nü
buldum,oldukça'da ilgimi çekti.Tebrikler yüreğinize sağlık.
Havut olacak. Deve semeri.
Hamut: Araba koşumunda atların boyunlarına geçirilen ağaç veya üstüne meşin geçirilmiş çember.
Kibrit için ispirte denir mi bilmiyorum ama ispirto dendiğini duydum. Belki yöresel farklılıktan...
Akıcı, ilgiyle okunabilen güzel bir bölüm... Kutluyorum.