Kadınlar Kasabası
Bir varmış,iki varmış,üç varmış hatta yüz yirmi üç bile varmış.
Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde,develerin sırtı düz iken,pireler kasap iken,ben çapkınlığıyla meşhur büyük büyük dedem Bedo’nun zevk hamağını usul usul sallarken,kurbağaların yağmurla birlikte indiği zamanların içinde bir zaman Kaf dağının kuzeydoğu tarafına düşen bir kasabada sadece ve sadece kadınlar yaşarmış...
Bu kasabanın nüfusu 784 kişiden oluşuyormuş. Her gün 28 saat,her ay 28 gün,her yıl 28 aydan meydana geliyormuş ve her ay bir mevsime tekabül ediyormuş. Bu kasabada sadece kadınlar yaşadığı için bütün zaman birimlerini kendi adet döngülerine göre düzenlemişler.
Bu kasabada çift sürmeden tutunda odun kesmeye kadar akla gelebilecek her türlü işi kadınlar yapıyormuş. Kasabanın ortasında bir nehir akarmış. Kadınlar yedi saatte bir bu nehirde yüzerlermiş. Evlerinin içi ise çok süslüymüş, evleri o kadar güzelmişki herbiri adeta birer sanat eseriymiş.
Kadınlar bir işi yaptılar mı hep beraber yaparlarmış. Aynı saatte kalkar,aynı saatte çalışmaya giderlermiş,aynı saatte saçlarını tararlarmış hatta aynı gün hep beraber ay başı haline giriyorlarmış. Aralarında sınıfsal,ırksal farklılıklar yokmuş,yaş farkı bile yokmuş çünkü hepsi 28 yaşındaymış.
Gel zaman gitme zaman hayat böyle devam ediyormuş. Ta ki o gelene kadar.
Kadınlar yine toplanıp odun kesmeye gitmişler her zaman ki saatte. Ormanlık alanda yayılmışlar. Saniyeler saniyelere binmiş,dakikalar dakikaları ötelemiş,saatler birbirini kovalamış,odunlar biribiri üzerine yığılırken içlerinde biri çığlık atmış. Diğer tüm kadınlar o tarafa seğirtmişler. Bakmışlar ki arkadaşlarının kestiği ağacın dibinde onlara hiç benzemeyen biri yüz üstü uzanıyormuş. Uzanan kişi hareketsizmiş. Ne yapacakları konusunda düşünmüşler,düşünmüşler,tekrar düşünmüşler ve sonunda karar vermişler,gidip uzanan kişiye yaklaşmışlar,sırt üstü çevirmişler. bakmışlar ki onlara pek benzemiyor. "Sakalı,bıyığı olan;göğüsleri olmayan kadın"olarak tanımlamışlar. Kendine gelmiş ,yemek yedirip ,bağlayıp kasabaya götürmüşler. Hemen 28 kişiden oluşan bir mahkeme heyeti kurulmuş. Sorguya başlamışlar. Bu kadar kadın arasında afallamış ilkin ama sorularını cevaplamış:" Ben bir erkeğim,Kaf dağının kuzey tarafından geliyorum, bir seyyahım,aleme meraklıyım. Bu tarafa gelince bir canavara rastgeldim. Onla kavga edince kendimden geçmişim ve siz beni buldunuz."ve devam etmiş:"hazır bu tarafa gelmişken memleketinizi tanımak isterim. eğer izniniz varsa bir süreliğine burda kalmak isterim"
Mahkeme heyeti bunun üzerine oturama ara vermiş. Baş başa vermişler,olmamış kafa kafaya vermişler, düşünmüşler taşınmışlar üç gün üç gece. Üçüncü günün sonunda kararı açıklamışlar:"Burda bize her hangi bir zarar vermemek şartıyla kalabilirsin ama kısa bir süreliğine.Şimdilik burda kalma süreni on dört ay olarak belirledik. Bu süre içinde misafirimizsin."demişler. Kadınların bu kararı almasında bir sebep de eğer bahsettiği canavar olayı doğruysa,canavarı bilen tek kişinin o olduğu eğer bir önlem alacaklarsa onlara yardımcı olunması içinmiş.
Kadınlar için günler hep aynı geçip gidiyormuş. Ellerinden geldiğinde adamı pek önemsemiyorlarmış ama adam zevkten dört köşeymiş. 784 kadının arasında düşmüş ya.
Adamın geldiği üçüncü ayın içinde odun kesmeye gitmişler,adam ise dolaşmaya çıkmış. Derken kadınların hepsi geri dönmüşler erkenden . Bir yaratık gördüklerini söylemişler adama. Yaratık onları kasabaya kadar da takip etmiş anlattıklarına göre. Adama muhtaç olmuşlar.
Adam hemen ateş ocağını yaktırmış. Kendisine bir kılıç yapmış, bir tane de yay ve bir sürü de ok ve canavarı gördükleri yere doğru yola koyulmuşlar. Az gitmişler,uz gitmişler dere tepe düz gitmişler. Hatta düz gitmeyi o kadar önemsemişler ki nehrin yününü değiştirmişler,ormanda yollarına çıkan ne kadar ağaç varsa kesmişler bir dağı bile delmişler.
Canavarın olabileceği yere gelmişler. Adam kadınlara tembihlemiş;eğer canavar gelirse hepsi soyunacakmış ve dans edeceklermiş. Böylece canavarın dikkati dağılacakmış ve adam saklandığı yerden canavarı vuracakmış.
Dört gün dört gecelik uzun bir bekleyişten sonra canavar ortaya çıkmış. Ortaya çıkmasıyla kadınların hepsinin soyunması bir olmuş. Canavar kadınları böyle görünce ağzının suyu akmış, hatta o sudan bir dere meydana gelmiş. Adamın da saklandığı yerden ağzının suyu akmış. Neyseki çabucak bu durumdan sıyrılmış ve okla canavarı vurmuş,kılıcıyla da paramparça etmiş.
Kadınlar adama hayranlık duymuşlar. Bundan yararlanan adam kendisini kasabanın hükümdarı ilan etmiş. İstediği şekilde kadınlardan yararlanmaya başlamış. Artık kadınlar onun kölesiymişler. Bu kadınların çok zoruna gitmiş.
Kafa kafaya vermişler. Olmamış baş başa vermişler üç gün üç gece düşünmüşler. Yetmemiş bu süreyi yedi gün yedi geceye çıkarmışlar bu da yetmemiş bu defa kırk gün kırk gece düşünmüşler ve karar almışlar. Adamın kaldığı eve gizlice gidilecek ve kullandığı tüm eşyalar zehir bulaştıracakmışlar. Adamın evinde olmadığı bir gün bu planı tatbik etmişler. Adam neye dokunsa habire zehirlenmiş. Ağzından salyalar çıkartarak,mosmor bir şekilde ölmüş. Kadınlar onun cesedinin olduğu evi yakmışlar. Böylece tüm kadınlar kurtulmuş.
Onlar ermiş murdaına biz çıkalım kerevetine. Gökten üç elma düşmüş. Bir tanesi bana,ikincisi de bana üçüncüsü de okuyanlara. Zaten üçüncüsü de adamın evinde olduğu için zehirliymiş.
YORUMLAR
Vay vay vay ; demek üçüncü ,yani zehirli elmayı okuyucuya yedirip zehirliyorsunuz he ! İyi ama bütün okuyucuların erkek olduğunu nereden biliyorsunuz ? Anladım, tüm bayanlara tembih edip okumalarını engelliyorsunuz değil mi ?
Bir erkek olarak bu kadar düşman sahibi olduğumuzu ancak yeni öğrenebildim. Biraz geç oldu herhalde...Zehirlendim galiba....