- 1084 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
KONUŞABİLMEK VE ANLAŞILABİLMEK
Günaydın !, İyi günler ! İyi akşamlar! Nasılsınız ?
Bir topluluğa girdiğimizde, günün herhangi bir saatinde, genel olarak bu kelimeleri kullanırız. Günlük veya iş hayatımızda, insanlarla iyi ilişkiler kurabilmek için ilk mesajdır bu kelimeler. Yeni tanıştığımız veya daha önceden tanıdığımız bir arkadaşımız, dostumuz veya sokakta yürürken adres soran bir yabancı… Düzgün ve samimi iletişim kapısının anahtar kelimeleridir bunlar. Size bütün kapıları ardına kadar bu sihirli sözcükler açar.
İnsanlarla iletişim kurarken, kullanılan dile, konuşmanın amacına, ulaşmasını sağlamaktır. Anlatmak istediğiniz konuyu, karşı tarafın amacına uygun bir şekilde anlatabilmektir önemli olan. Bunun içinde, karşımızdaki kişiyle konuşurken, ağzımızdan çıkacak kelimeleri özenle seçmeye çalışırız. Diğer taraftan ise aynı gayret gösterilmelidir. Konuşmayı can kulağıyla dinlemek, ne anlatılmak istenildiğini, yanılgıya düşmeden algılamakta çok önemlidir. Siz elinizden geldiği kadar çaba gösterin, sizin ne demek istediğinizi karşı taraf duymak istediği şekilde algılıyorsa çabanız boşa gidecektir. Bu durumlarda bize daha çok görev düşer aslında. Genellikle kullandığımız yöntem, karşımızdaki kişinin karakterini, eğitim durumunu, dünya görüşünü o an için tahlil etmeye çalışarak, onun mizacına göre konuşmaya çalışmaktır.
Sanattan hoşlanmayan ve ilgi alanına girmeyen biriyle, bu konuda sohbet etmeye kalktığınızda, karşınızdaki kişinin sıkılma belirtileri göstermeye başladığını görürsünüz. Ve siz de bu durumda, konuyu ya kapatma yoluna gidersiniz. Onun ilgi alanına giren konu olduğuna ise, sizi can kulağıyla dinlemeye başlayacaktır. Ve hatta o konu hakkında fikir tartışmalarına bile girecektir. İnsanları birbirine yaklaştıran ve iletişimi daha kolay hale getiren, kişilerin zevk ve ilgi alanlarıdır. Ben neden hoşlanıyorsam, benim yakın arkadaşlarım da aynı şeylerden veya benzeri şeylerden hoşlanıyordur.
Bazen de toplum genelini ilgilendiren toplumsal bir olayda fikir birliği sağlanır. Milli takımın, yabancı bir takımla yaptığı bir maçtan sonra herkesin o galibiyete sevinmesi gibi. Ya da kişilerin, şehit cenazelerinde hangi siyasi görüşü taşırsa taşısın, teröre lanet etmeleri gibi. Bu örnekleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. Tüm bu ortak noktalarda önemli olan birlik, beraberliğimiz ve amacımızdır.
Bazen konuşurken “ akli selim olmak “ deyimini kullanırız. Akıllıca davranmak en güzel meziyettir. Her türlü kötü ve çirkin davranışlarda, kişinin bu tavır ve davranışlarına karşı sabır göstererek olayın büyümesini sağlamaktır. Bu gibi durumlarda da empatinin devreye girmesi gerekir. Kendimizi, karşımızdaki kişinin yerine koyabilmek ve onu anlamaya çalışabilmektir.
O andaki psikolojisini tahlil etmeye çalışarak, sorunun büyümeden tatlıya bağlanmasını sağlamakta çok önemlidir. Biz bunu yaptığımızda, karşımızda kim olursa olsun, bizim davranış biçimimiz gözünden kaçmayacaktır.
Benim yâda birçoğumuzun da yaptığı bir yanılgı vardır. Olaylara, insanlara önyargılı bir tavır sergileriz. Bunun sebebi bazen başımızdan geçen olaylardan edindiğimiz tecrübeler, bazen de insanların dış görünüşüne bakarak edindiğimiz önyargılardır. Onu tanımadan, kişiliğini analiz etmeden önyargılı davranmak elbette doğru değildir. Öncelikle o kişiye kendini tanıtma fırsatı vermek, tanıdıktan sonra ona yakınlaşmak veya uzaklaşmak elimizdedir.
Dostlarımdan biri, sohbetimiz esnasında, herkese aynı değeri verdiğimi söylemişti. Onun bu sözlerini iyice düşündüm ve kendi kendime “ gerçekten de öyle “ dedim. Belki de benim yaptığım yanlıştı. Ben bütün insanları seviyorum. Ama bu insanlar içinde benim verdiğim sevginin değerini anlayamayan insanlara da rastlıyorum. Ve o sohbetin devamında bir de tavsiyede bulunmuştu bana. “ İnsanlara baştan yüzde yüz değer vereceğine, onların tavır ve davranışlarına göre yüzde oranını arttır “ demişti. Evet! Olması gereken bu aslında. Hayal kırıklıklarını yaşamaktansa, bu şekilde hareket etmek daha mantıklı bir hareket. Uygulamaya çalışıyorum.
Sanırım bunların hepsi olgunlaşma belirtileri. Zaten olgunlaşma, yaşamımızdaki hatalarımız, yanlışlarımız ve tecrübelerimiz değil midir? Bize düşen ise bütün bunları göz önünde bulundurarak, yolumuza devam etmektir. Sözün özü, hayatta başarı ve mutluluğu yakalayabilmek için duygudaşlık yapabilmemiz ve iletişimi iyi sağlamamız için, ağzımızdan çıkacak kelimeleri iyice tartarak konuşmak…
Duyduklarımızı daha iyi algılayabilmek için ise can kulağıyla dinlemek ve anlamak için çaba göstermeye çalışmaktır. Tabii ki bütün bunlar benim düşünce ve gözlemlerim. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda ?
YORUMLAR
Biraz geç kaldım bu soruya cevap vermek için. Ben de senin gibi düşünüyorum. Dinlemiyoruz ki anlayalım. Daha karşıdaki ağzını açmadan, haksızsızn deyiveriyoruz.Ama belki haklı...Belki değil...bilemiyoruz sonucu.Çünkü dinlemeden damgayı vurmuşuz...
kutluyorum seni.Bu yazıyı gerçekten çok başarılı buldum.Teknik açıdan da anlam açısından da...
Çocukla çocuk, büyükle büyük olabilmek
Yaşlıyla,gençle, konuşabilmek
Her meslekten insanla sohbet edebilmek bir kültür ve olgunluk gerektirir bence
Düğün evinde çalıp söylemesini
Ölü evinde ağlayıp dua etmesini bilecen derler.
Sohbet etmek bir sanattır aslında
Güzel yazıydı düşündürdü keyifle okudum
Karşıdakini anlayabilmek,kendimizi anlatabilmek ve sonra dostluğun gerçek sentezinde birlikte olabilmek o kadar kolay değil dost...Ben bütün alemi gezdim,gerçek bir dost bulamadım.Eğildim,büzüldüm,kul köle oldum yine gerçek dost bulamadım.Anlatmalarda fayda etmiyor.Çünkü her şey dayanmış bir kere :MENFAATE...
Güzel ve anlamlı bir konuyu bizlerle paylaştığınız için size teşekkürü bir borç bilirim.
saygılar sunuyorum efendim...