Yanımdan Geçip Gittin
Fotoğraf:Ebru Çavdarlı
Bazen okumaktan yoruluyorum. Başucuma sıra sıra dizdiğim ve hepsini aynı anda bitirmeye niyetlendiğim bir sürü kitap var. Onlara bakarken göğe direk bir binanın katlarını görüyorum. Her biri bir köy büyüklüğünde olan ve o kadar insan barındıran bir gökdelen… İçinde birbirimize sürtünerek yaşadığımız ama en görünen yerlerimizi, yüzlerimizi bile tanımadığımız koca köylerde yaşıyoruz. Adına da şehir diyerek…
Kocaman bulvarlar mıdır buraları şehir yapan? Yoksa nefesimizi tıkayan havası mı? Gürültüsüdür belki de hiç bitmeyen uğul uğul kulaklarımızda. Bu kadar kalabalık oluşu mu yoksa? Ya da konfor denilen medeniyet celladının önümüze sıraladıkları mı? Bilmiyorum. Belki de lugat manasıyla yetinmeyi bilmek lazım bazı kelimelerin.
Yanımdan geçip gittin. Seni tanımama izin verdikten sonra, tıpkı diğer şehirli insanların birbirinin yanından umarsız çekip gitmeleri gibi çekip gittin. Arkanda ne bıraktığını hiç düşünmedin. Onlar da düşünmezler zaten. Neden düşünsünler ki? Hayatın ve de şehrin keşmekeşi birbirlerine selam vermekten bile alıkoyuyor şehrin insanlarını. Ya sen? Onlar gibi değildin. Onlar birbirlerini tanımadıkları için çekip gitmişlerdi birbirlerinin yanında. Sen kendini tanıtıp öyle gittin. Sen tanıyıp öyle gittin. Hangisi daha acı verir? Hangisi daha terkedilmiş hissettirir.
Bazıları mecbur giderler. Babam gibi… Onlara biçilen mühlet dolmuştur. Ellerinde değildir kalmak. Bir gün aniden giderler. Arkalarında ne bıraktıklarını bilirler ama elleri yetmez. Bazıları da mecburdur belki gitmeye. Onlar da giderler ama gidişleri başkadır. Acıtırlar, kanatırlar. Evet mühlet dolmuştur ama mutlaka acıtmaları mı gerekir giderken? Yoksa başka yolu yok mudur? Keşke hüküm verecek kadar değerli hissetsem kendimi. Sorular sormak yerine cevap verirdim. Böyle yapmıştır derdim.
Şehirler kalabalık. Bir o kadar da boş… İnsan üstüne insan koyup inşa ettikleri gökdelenler… Gök bakışlım! Bütün kitapları üst üste de dizsem, hepsinin satır aralarına kadar da okusam, senin dilinden dökülen bir tek cümle etmiyor. Bu kadar insan var ama hangisini koysam açtığın yaranın üstüne, hangisine deva diye sarılsam, sanki yapamayacaklarını bildiklerinden hepsi istifa ediyor. Yine kitaplara gömülüyorum. Bir kelime arıyorum, tek bir kelime. Beni sarsıp kendime getirecek…