- 1071 Okunma
- 23 Yorum
- 0 Beğeni
BATAKLIKTA BİR SERÇE 1,2,3
Henüz yirmisinde, nişanlı bir genç kızdı, okulundan mezun olup, ilk öğretmenliğine başladığı günlerde..İstanbul’un çok şirin sahil kasabalarından biri olan
daki köy tuvaletine gitti.
Akşam olduğunda daha bir kalabalık oldu kahve. Sigara dumanından göz gözü görmedi. Kirden, dumandan simsiyah olan tavan, iyice görünmez oldu. Cam örtüleri çoktan kırılmış iki adet gaz lüküslerini en az birer defa fitillerini düşürüp , söverek yenilerini takıp, güç belâ yakarak tavandaki yerlerine astı babası.
Ertesi gün okul vardı ; ders çalışması gerekiyordu. Peykenin altındaki sandıktan kitap ve defterlerini çıkarttı. Boş masa yoktu. Üç kişinin oturup oyun oynadıkları bir masaya ilişti. Domina taşlarının ,tavla pullarının şıkırtısında,küfürlerin bini bir para ettiği, sigara dumanından göz gözü görmediği ortamda, ders çalışmaya uğraştı çocuk...İsmail Amca dediği, akli selim sahibi, babasına akıl veren kişi eğilip birşeyler söylerken babasına, onu gösteriyordu. Ne kadar yavaş söylese de duymuştu çocuk :
- Sen bu çocuğu bi yıkayıver bu akşam. Kokuyo ulan bu ! Sidik kokuyo !
Utandı çocuk.. Ağlayası geldi yine..Ama ağlayamadı, çünkü ağlamaktan da utanıyordu artık. Biraz sonra uyuklamaya başladı.
- İncirli ! Uyuyo ulan bu çocuk ! Yatırsana şunu yerine !
Eline tavlayı alıp peykelerden birinin ucuna koydu adam. Altına koyun postundan yapılan pöstekeyi yerleştirdi.
- Çişini ettin mi ulan ? Bak yine edersen döverim bu sefer, ona göre !
Utanarak dışarı çıktı çocuk. Kahvenin dış duvarına tutturdu yine çişini. Ocaklıktaki , bardaklları yıkamak için kullandıkları küpün musluğunda ellerini yıkayıp, doğruca babasının kendisi için hazırladığı pöstekeye uzandı. Başını tavlaya yasladı. Doğrusu çok sertti..
Üzerine de eski kumaş paltoyu örtünce babası, akşam uykusunun birinci bölümü başlamış oldu. Kahve kapandıktan sonra, yatağı serip oraya taşıyordu babası.Eski- püskü ve kirli de olsa, yorgan ve yastıkları da vardı.
Saat gecenin onbiri olduğunda, müşteriler dağılmış, temizlik bitmişti. Çay yapmak için kullandığı sıcak su güğümünü bir kovaya boşaltıp, ılıklaştırdı adam. Çocuğu uyandırıp soydu. Kahvenin orta yerine koyduğu tahta sandalyeye oturtup, bir güzel yıkadı. Çocuk uyku haliyle neye uğradığını pek anlayamadı ama temizlendiğine sevindi yine de. O gece bir başka uyudu. Annesini ve babasının annesinden alıp, İstanbul’da bir aileye evlâtlık verdiği ablasını gördü düşünde. İkisi de ağlıyorlardı. Gözyaşlarını sildi eliyle.
- Benim için ağlamayın, ağlamayın ne olur, dedi.....
Sabah ezanı okunduğunda kalktı babası. Çocuğun huzurlu yatışı dikkatini çekti. Uyurken bile yüzünde bir tebessüm gördü oğlunun. O göremedi belki ama sevecen baktı, baba gibi baktı o an. Yıkadığı için, çocuğu mutlu edebildiği için, o da mutlu oldu. O da isterdi sıcacık yuvasında anneli – babalı büyütmeyi çocuklarını. Oysa şimdi anne bir tarafta, kızı İstanbul’larda evlâtlık, onlar da kahve köşesindelerdi.
Ocaklıktaki toprak küpün musluğunda su çarptı yüzüne önce. Sonra da hava henüz aydınlanmadığından gaz lükslerinden birini yakıp tavandaki yerine astı. Tekrar ocaklığa dönüp, su güğümünün altındaki mangalın sönmemiş közünü yeniden harlatmaya çalıştı. Biraz daha odun kömürü ekledi. Güğümdeki su soğumamıştı henüz. Çayını demleyip, kahvenin düzenini kurmaya başladı. Masa ve sandalyeleri düzeltti. Masaların tozunu aldı.
Cebinden çıkarttığı köylü paketinden bir sigara attı dudaklarının arasına. Sonra mangaldaki kömür ateşine uzandı ve yaktı onu. Tutuştuğunu anlayınca ocaklığın yanındaki masaya dayalı sandalyelerden birine oturdu. Derin derin çekmeye başladı sigarasını. Soluk bile olsa zeytin yeşili gözleri çok uzaklara gitti o an.Hayâl etmekte zorlandığı, üç yaşlarındayken veremden kaybettiği, Mukaddes annesini düşünmeye başladı. Sonra babasının getirdiği üvey anneden çektikleri geldi aklına. O an, geriye taralı sarı siyah karışımı gür saçları daha bir dikleşir gibi oldu. O günleri ve o kadını hatırladığında, kini nefreti yükselir, saçları da inadına böyle dikelirdi. ‘’Kel Emine ‘’ ! Ne lânet bir kadındı o ! Nasıl da küfrederdi ve döverdi..Birden ablasının leğende çamaşır yıkarken o kadının ablasına küfrettiği gün aklına geldi. Arada da tekmeliyordu ablasını. Nasıl da sopayı kaptığı gibi beline indirmişti Kel Emine’nin ! Oracığa yıkıvermişti anında. Nasıl da rahatlamıştı o an. Hayattan bütün öfkesini, annesinin intikamını bile bir sopada çıkartmıştı işte. Derin bir oh çekmişti kadını yerde gördüğünde..
Fakat babası çok kızmıştı ona. ‘’ Sen benim karımı nasıl döversin ulan ? ‘’ diye kükremişti.. Ve, ‘’ s…r git ulan, gözüm görmesin seni ‘’ deyip evden kovmuştu….
Henüz 13 yaşındaydı ve annesizliğinden sonra bir de babasız, yuvasız kalmıştı şimdi de..Çok derin çekti sigarasını bunları düşünürken..’’ Aaah baba, insan oğlunu evden kovar mı ? Görmüyor muydun o kadının bize yaptıklarını ? Aaah baba aah ‘’ dedikçe tütürüyordu dumanı.Daha sabahın köründe onun içtiği tek sigara dumana boğmuştu kahveyi. Uyumakta olan çocuk bile etkilendi dumandan. Öksürmeye başladı. Hemen ayağının altına alıp ezdi sigarasını adam. Çocuğa zarar vermiş olması etkiledi onu.
İlk müşterisi girdi kapıdan içeri.
-Selâmun aleyküm İncirli ! Çayın oldu mu ? Köylüsü sayılan Sabri Kâhya idi bu adam. Altmış yaşın üzerinde, deri kasketli, koyun ve keçileri olan, çok önceden onun köyünden göç etmiş, yüzü buruşuk, sigarası elinden düşmeyen, hafif kamburu çıkmış, sakin biriydi Sabri Kâhya. Kahvenin devamlı müşterilerindendi.
-Oldu, oldu gel, derken gözlerinden yaşlar akıyordu adamın. Yerine otururken fark etti Sabri Kâhya..
-Ne oldu İncirli ? Sen ağlıyorsun yahu…
Elinde bir bardak çayla gelirken adam, gözündeki yaşlar neredeyse çay bardağına dökülüyordu . Çayı masaya bırakıp oturdu yanına. Ve anlatmaya başladı.
-Yahu Sabri ağbi , annem geldi sabah sabah aklıma, içim coştu işte. Bir de o kadın, Kel Emine ! Onu da hatırladım..Sonra babamın beni evden kovması…
-Cahillik be oğlum. İnsan çocuğunu evden kovar mı, ama cahillik kovduruyor işte. Sende de kabahat var ama. Babalar kapıdan kovsa, çocuklar bacadan girmeli. Öyle hemen çekip gidilir mi ?
Çocuk uyanmıştı . Gözlerini uvuşturarak babasının yanına geldi. Duygulanmıştı adam. Çocuğu öylesine bir kucaklayıp sevmeye başladı ki, çocuk da şaşırdı.
-Bu çocuğun günahı neydi Sabri Ağbi ? O da benim sefaletime ortak oldu ! Canım oğlum benim, günahsız yavrum, derken hıçkıra hıçkıra ağlıyordu adam. Çocuk da dayanamayıp ağlamaya başladı. Bir süre sarmaş dolaş ağlaştılar öylece..Sabri Kâhya da ağlayacak gibi olunca ,
-Hadi oğlum yeter, bak çocuğu da ağlattın, deyip ayırdı onları. Çocuk ocaklıktaki su küpünün musluğuna yüzünü yıkamaya gitti. Daha sonra tuvalet için dışarıya çıktı. O sırada kahvenin sahibi, bitişikteki dükkânı da işleten İbrahim Ağa gelmiş, dükkânı açıyordu. Dükkânın kahvenin içindeki girş kapısını aralayıp,
-Selâmun aleyküm İncirli ! Hayırlı işler..Getir bakalım bir çay, diye seslendi.
Çocuk tuvaletten döndüğünde yine muslukta ellerini yıkarken, babası,
-Sen bu gün niye erken kalktın böyle , diye merakla sordu. Çocuk yıkanmıştı o akşam, temizdi artık. Uzun süredir ilk defa temiz hissetmiş kendini ve mutlu olmuştu. O yüzden erkenden kalkmıştı o gün.
-Hiiiç, uykum kaçtı işte,deyip, musluğun yanındaki kirli ve ıslak havluya sildi ellerini ve yüzünü. Ocaklktaki camekânda duran bozuk para fincanından 50 kuruş alıp doğruca iç kapıdan dükkâna girdi. Açık satılan dörtköşe tatlı bisküilerden aldı. Babası da birer çay doldurup masaya getirdi. Tabii çocuğun çayına bolca şeker atıldı. Baba oğul birlikte böyle yaparlardı sabah kahvaltılarını. Bazen de kremalı bisküi yerlerdi değişiklik olsun diye….
Çocuk erkenden giyinip çantasını hazırlamıştı o sabah. Heyecanla okul saatinin gelmesini bekliyordu. Dayanamadı, erkenden gitti okula. Daha hiç kimse gelmemişti. Minibüsten indiğini gördüğü İlhan Öğretmen’den utanmadı o sabah. Özellikle görünmek istedi. Temizdi çünkü, tertemizdi o sabah..Babası yıkamıştı onu dün gece…
Ders başladığında yüzü gülüyordu. Bir gün önceki altına kaçırma olayını unutmuştu bile. Çünkü temizdi şimdi. İlhan Öğretmen’in dikkatini çekti çocuğun neşesi. Hem ona karşı suçlu biliyordu kendisini. Söz attı çocuğa, derse karşı ilgisi hoşuna gitti. Yanına gelip okşadı onu..
-Ne güzel saçların varmış. Siyahı ne kadar hoş..Pırıl pırıl da parlıyor üstelik..Hemen atıldı çocuk söze. Mutluydu çünkü, övünüyordu o gün temizliğiyle.
-Daha dün gece yıkandım öğretmenim. Babam yıkadı beni…Çocuklar gülüşmeye başladılar aralarında. Biraz bozuldu çocuk onlara.
-Çok güzel olmuşsun, hem de tertemiz..Aferin sana deyip biraz daha okşadı öğretmen çocuğun saçlarını..Elinde bir şeyler hissetti bir an. Tekrar kurcaladı saçları. Bir şeyler vardı çocuğun saçlarının arasında..Canlıydılar, geziniyorlardı..Beyaz ve mordu renkleri..Bitti onlar. Yıkanmış olması, bitlerden kurtulmasına yetmemişti çocuğun. Tertemiz saçlarının arasında bitler geziyordu.
Annesi yoktu, çocuğun, yuvası yoktu..Bir babası vardı kahvede birlikte yaşadığı ve bir de bitleri vardı... başında ve saçlarının arasında taşıdığı…..
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Arkadaşlar gün bitti, yorumlar bitti. Herkes kendince yorumladı.. Kimse kırıcı olmadı. Herkese teşekkür ediyorum..
Fakat bir şey dikkatimi çekti : Bu bir anı yazısı değildi. Neden kimsenin aklına kurgu olabileceği gelmedi ? Edebiyat yapan kişiler hayallere, kurgulara ihtiyaç duyarlar. Sadece yaşadıklarını yazacak olsalar, malzeme kıtlığı çekerlerdi.
Sizce benim anlattıklarım, bir kurgudan ibaret olamaz mı ?
tatmak istediğiniz aşk, cinsellikle ilgili olmayıp sevginin yoğun olarak yaşanmasıysa bunu bulmanın zor olmaması gerekir. ben anneme aşığım, ölmüş olsada babama da aşığım. Ali ye aşığım ama o bu aşkı kabul eder mi bilmem.
dostlarıma aşığım. kitaplara aşığım. vb
bunlar olmaz mı sizce. aradığınız nasıl bir aşk, 50 sinden sonra?
yardımcı olmak isterdim.
selamlar
Yürek açık.Her söz mertçe.
Cesur bir iç döküş.
Bir yanlış.
Eş ten gizli.
Olmadı.
Aradığını bulunca evdeki ne olacak?
Mesafe daralırsa? istemedikleriniz oluverirse?
Çocuklar ve torunlar.
Sevdiğinin istekleri.Mahkemeler,kanun vs.
Sonuç bin pişmanlık.
Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak.
Bir daha düşününüz.
Hayal etmek güzel.Sıcak odada camın ardından kar yağışını seyretmek gibi.
Arzuları yaşamanın faturası ağır.
Hem bu alemde,hemde öteki alemde.
Evdekine ait kul hakkı meselesi.
Sabır ve mevcutla yetinmek daha yüce. Üstelik maliyetsiz.
İçimden geldi.Sürçi-lisanım affola.
Saygılar.
Çok şey mi istiyorum sizce ? Uzaklardan da olsa bir sevenim olsa, beni yürekten sevdiğini
başka da hiç bir şey beklemediğini bilsem, ben de ondan başka da bir şey istemesem, sade
ce sevgi diyorum, aşk diyorum, bütün dileğim budur işte !
Çok görmeyin ne olur ? Ayıplamayın beni ! Geri almayın dostluklarınızı, dışlamayın aranızdan...Acıyın isterseniz, sadece acıyın..Bir zavallı yerine koysanız da olur ; yeter ki
sapık muamelesi yapmayın bana !
Aşk arıyorum ! Bende olmayanı, kaybettiğimi ,hatta hiç sahip olamadığımı arıyorum !
Neden ayıp olsun? İnsanların çoğu arapsaçına dönmüş ilişkiler yaşarken, ayıbı hayayı unutmuşken, sizin aradığınız aşk niye ayıp olsun ? SN; FİKRET TEZAL Önemli olan gerçek ve temiz olanını bulmak...ALLAH arayan herkese nasip etsin...
SAYGILARIMLA...
evet, aynur'un dediği gibi, bir eş -kadın veya adam-aşkı arıyorsa şayet, evlilikten memnun değilse, eşini sevmiyorsa, açıkça bunu önce hayatını paylaştığı kişiye söylemeli..
saygı budur..sonra ayrılıp, kendine dilediği gibi bir yaşam kurabilir..fakat eğer , o eş-kadın veya adam- evliyken, iki yüzlüce, gizlice aşk peşinden koşuyorsa..inandırıcı olmaz..bi kere o aşk değildir. doyumsuzluğun açığa çıkımıdır.
gerçek aşta, bütün riskler göze alınır, dünya yıkılır, hayat durur, aşk yeniden bebek çığlıyla diriltir onu..yalan mı???
sevgiler...
burada yoğun bir tartışma var..fikret tezal..yine yaptı
yapacağını..millet düştü bir birine.
ama konu da düşülmeyecek gibi değil ki?
ben de naçizane bir iki şey yazayım dedim.
sevgili aynur, seni okudum..uzun uzun düşündüm..evli ve kocasını seven, mutlu bir kadın..her kadının belki hayali bu. gıpta edilir bu evliliğe..aynur sen şanslısın.
ama, bu şans kaç evlilikte var. öyle az ki..
fikret tezal, aşkı arıyor..bu önemli bir açıklama ..ve cesurca..neden, o evli..nasıl bunu dile getirebilir?? kurallara aykırı bir sesleniş..toplum kurallları ..tezal, iki yüzlüce davranmıyor. açıkça , evliliğinde aşkı bulamadığını ve arayışta olduğunu söylüyor..ancak, sayın dostum tezal, eşin yani evdeki karın bunu biliyor mu? bu yazıyı o da okuyor mu? evet diyorsan..önünde eğilir şapkamı çıkarırım.işte o zaman, derim ki, tezal en büyük aşkı hak etmiş..
sevgili aynur, bir eşe saygı derken bence bunu kastediyordu aynı zamanda..
yine yazarım..şimdilik saygıyla..
lizeya tarafından 6/13/2009 12:15:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sayın Tezal,
Çıkar gözeterek milyon kere sevgi cümlesi kuranların da maskesi düşüyor sonunda.Gerçek sevgi karşılıksız olandır.Demek istediğiniz çok net anlaşılmıştır.
Ancak hak etmemişim diyerek kendinize haksızlık da etmeyin.Burada sizi seven dostlarınız var.Sırf insan olduğunuz için.
Saygılar.
aramakla bulunurmu bu aşk? sürprizdir aşk
hiç ummadığın zamanda çıkar beklemediğin zamanda çıkar insanın karşısına..
Bence aşka engel çoktur evli olmak çoluk çocuk sahibi olmak
insan için aşktan daha mühim şeyler vardır sorumlulukları vardır geçici bi heves duygu için bunları kırmaya üzmeye değmez!! Saygılar..
Merhaba,
Yazılarınızı takip ettiğimi, yorum yazamasam da özellikle Bahar serilerinizdeki o tertemiz aşkınıza gıpta ile baktığımı bir kez daha söylemek istedim.
Sevgi açlığının ne denli yürek kazıdığını da bilirim.Kaldı ki bu yazınızda sizi anlamakla birlikte fikrim toplumumuzda evli bir insanın " aşk arıyorum " cümlesini kurduğundaki verilen hükümdür.İki ucu keskin bıçak gibi...
Bu durumda size yöneltilen sorulara hazırlıklı olmalısınız diye düşünüyorum.Öncelikle, aramak kelimesi "aşkı bulduğumda ardıma bakmam" gibi bir intiba uyandırıyor ki aşk aramayla bulunmaz olmadık anda karşınıza çıkabilir diye biliyorum.
Bir diğer sorum, itirafınızı eşinizin gözleri içine bakarak yapmayı denediniz mi ? Ki bir çok kadın bilirim eşinden sevgi sözcükleri duymadan hayata gözlerini kapamıştır.Sorsanız ben belli etmeden seviyordum derler.Kadınlar sevgilerini göstermekte daha başarılılar evet ama her insan bir değil.
Bir kadın olarak savunmaya geçtiğimi düşünmeyin lütfen.Sizi anladığımı baştan söyledim ancak empati kurduğumda düşündüğüm " yollar ayrıldıktan sonra çıkılan arayışın" kendinize ve size ömrünü adamış eşinize saygıdan geçtiğidir.Eminim tek tölerans Bahar'a olacaktır.Çünkü kadınlar kendinden önce sevilmiş bir kadına sadece saygı duyar nefret değil.
Tamamen temiz niyetlerle kaleme aldığınız, birçok insana söz olduğunuz yazımınızdan, cesaretinizden dolayı tebrik ederim.Saygımla.
Sözü mü yanlış anladınız. Elbette buna kimse katlanmaz.Ama hatalar insana mahsus. Hata yaptığını anlayana müsama gösterilir. Bu olsun ya da olacak demiyorum ki.Allah muhafaza.Ben öyle bir durum olsa, kendimden çok, onun kaybolan ahireti için üzülürüm.Laf olsun diye de söylemiyorum.Biraz eski kafalıyımdır.Eşim bir hata yaparsa birgün, hatayı kendimde ararım.Bu benim düşüncem.Ama birine gönül vermesi düşüncesi öldürür beni.Sizin her kelimenizi gayet iyi anladım.Ama hala sözlerimin arkasındayım.Yeni bir aşk, sandığınız kadar mutlukluk verici olmayabilir.Bir ömür boyu görmeden dokunmadan bakışmadan ve hiç bir şey beklemeden asla sevilmez.Birgün mutlaka görmek konuşmak isteyeceksiniz.Aşk daha da ilerlediğinde, her seven gibi elini tutmak sarılmak isteyeceksiniz.Ait olduğunuz ortamı yadırgayacak,huzursuz olup huzursuzluk vereceksiniz. Belki gün gelecek katlanamayıp evi terk edeceksiniz. Sevdiğinizin yıldızlarda yaşaması tatmin etmeyecek sizi, evinizde dizinizin dibinde olsun isteyeceksiniz.Bir düşünün bakalım yanılıyormuyum....
aynur engindeniz tarafından 6/13/2009 10:21:21 AM zamanında düzenlenmiştir.
aynur engindeniz tarafından 6/13/2009 10:21:55 AM zamanında düzenlenmiştir.
Dost acı söyler, size saygı duyuyorum.
Fakat yanlışlarınızdan da söz etmek isterim : '' Tek gecelik sevdalara belki katlanırım '' diyorsunuz...Kendinize bu haksızlığı yapmaya hakkınız yok, olmamalı da ! Ben asla bunu yapmadım. En çok da kendime saygımdan.. Bekarlığımda bile, erkekliğimden şüphe edilmesi pahasına yapmadım hem de ! Fakat aşk evliliği olmayan evliliklerde, aç kalınıyor işte aşka ! Başkaları, cinsellikle doyururlar bu açlığı...Ben dürüstüm, cesurum ve temizim. Vicdanım da çok rahat üstelik. Bu konuda kendimi Tanrı'nın huzurunda bile savunurum ! Beni desteklemek zorunda değilsiniz. Size saygım sonsuz. Beni anlamanız da kolay değil. Fakat, az önce hatırlattığım sözünüzden vaz geçin ve kendinize haksızlık yapmayın. Kimsenin bir gecelik aşklarına anlayış göstermeyin. İhanetler affedilmemeli. Varsa benim de ihanetim, affeden namussuzdur ! Saygılar Aynur Hanım...
Fikret TEZAL tarafından 6/13/2009 10:12:13 AM zamanında düzenlenmiştir.
Size saygı duyarım, bilirsiniz. Duygularınızı, elli yaşın üstünde,aşksız birisi olmasam da anlıyorum. Ama onaylamadığım tek şey, evli iken aşk aranması...Çok acımasız biliyorum,ama nasıl huyu suyu olursa olsun, evde sizi bekleyen bir karınız varken, aşk aramaya devam edin diyemeyeceğim size.Kendimi o kadının yerine koydum. Bana böyle bir şey yapılmasını asla istemezdim.
Eşime de hep söylerim, tek gecelik sevdalara belki katlanırım. Ama kocamın birine aşık olmasına dayanamam.Belki öbür türlüsüne de katlananmam, ama yapmayacağını biliyorum.Biraz da ondan öyle söylüyorum.Ama bilmek istediğim son şey sevdiğimin birine aşık olmasıdır.
O yüzden bu yazınızda sizi destekleyemeyeceğim. Çünkü sizin eşiniz var. Çünkü evli eve gider unutur...Çünkü bir satranç oynadınız, kaderde mat olmak olsa da, oyuna kendiniz girdiniz.Oyun bozanlık edemezsiniz.
Ya evliliği bitirip, aşkı ararsınız, ya aşkı dışarda değil, evinizde ararsınız. Acı ama dost tavsiyesi...Evde başka, gönülde başka olmaz...
dost,aslında siz içinizdeki gizemli olan duygularınızı açıklamakla herkesin duygularına ortak olmuşsunuz.
Açıkca söylüyorum:Ben de aşkı arıyorum ya.Boynuma "seni seviyorum" diye atılan bir sevgilim olsaydı dünyayı feda ederdim ona..
kutlarım sizi...cesur olduğunuz için...
saygılar efendim..
sevgili fikret tezal,
aşkın yaşı başı yok..aramanın da..her insan tamamlanma gereksinimi duyar...bu da sadece aşkla mümkün..evrenin kozmik dengesini sağlayan da aşktır belki..aşk hem kaos, hem dengedir...
yıkar..yapar, dağıtır...toplar, siz de bu arada bir bakarsınız ki gelişip başka biri olmuşsunuz...
aşkı aramaya devam...
sevgiler...
lizeya tarafından 6/13/2009 8:22:56 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili dost kutluyorum sizi yürekten, kim istemez doyasıya sevilmek,sabah sabah yazınız benim yalnızlık duygularımı artırdı, ama siz cesursunuz, söylüyorsunuz aradığınızı. İnşallah bulursunuz, bana sormayaın görmedim yakınlarda böyle birini.Saygılar bıraktım sayfanıza.
Sakın silmeyin. Ben merakla okuyorum. İlk bölüm çok hoşuma gitti. Enteresan bir çocukluğunuz var. Mutlaka kaleme alınmalı. Olsun, çalakalem olsun, işlerinizi,n arasında ama ilk fırsatta burada bana cevaben yazdığınız güzelklikte olsun. Sizde o yetenek var. Sadece özgüven yok.
Başaracağınızdan eminim. Yazınızın aralarındaki boşlukları doldurun. Lütfen...
Ben bir Onur Bilge değilim sevgili dost ! Bu yaştan sonra da olmam kolay değil.. Üstelik Onur Bilge olabilmek için, onun gibi bir çocukluk ve gençlik yaşamak gerekirdi. Çocukluğumuzu ve gençliğimizi bir karşılaştırın ; benim babam okuma - yazma bile bilmezdi. Ben sakin bir ortamda bir kitap bile okuyamadım..Babamla bile sevgi alış - verişi olamadı. Babanızın size sunduğu imkanlar ve hele arkadaşlığı, sizi bir Onur Bilge yapmış . Benim çocukluğum ve gençliğim ise beni problemlerin, bunalımların insanı yaptı.
Yine öneriniz güzel. Zamanım olsa gayret ederdim. Fakat markette çalışırken dar zamanda yazdığım bir yazıyı yeniden elden geçirmem hiç de kolay değil.. Umuyorum ki muhtemel tepkilerden dolayı öğleden önce silerim herhalde..Saygılar.
Fikret TEZAL tarafından 6/13/2009 6:28:41 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bu yazıda aynı isteğin, değişik versiyonları yer almış, tekrar tekrar. Oysa ben sizden, sevgi açlığının nedenlerini saymaya başladığınızda, devam etmenizi beklerdim.
Herkes okuldan çıkınca; evine, annesine koşarken, benim kucağına atılacağım bir annem olmadı, okuldan gelip de çantamı bir tarafa fırlattığımda. Bir evimiz de yoktu bizim, bir araya gelebildiğimizde akşamları, sıcacık yaşayabileceğimiz. Yemek saatlerimiz, soframız bile... Gece gündüz aralıksız bir kahvehanede servis yapmaktan ayaklarının üstüne basamayacak hale gelmiş, gece yarısı aynı mekânın arka bölmesindeki incecik sünger yataklı, bir türlü ısınmayan yatağımızda yanıma sokuluverdiğine, saçlarımı bile okşamaya takati kalmamış, yorgunluktan sızarcasına uyuyuveren bir babam vardı, acınası...
Ben sevişmek istemiyorum. Sevilmek istiyorum, ölesiye! Saçlarıma, şehvetten arınmış bir el dokunsun, öylesine... Ya da oynasın saçlarımla bir gece, dizine başımı koyduğumda, ben uyuyuncaya, sevilmeye doyuncaya kadar bir el...
Ben olsaydım, böyle ifade ederdim, sevgiye açlığımı ve asla aldırmazdım, kimin ne diyeceğine!
Kutluyorum ve yazınızı bu şekilde işlemenizi ısrarla rica ediyorum.
Başarılar...
Onur BİLGE
Onur BİLGE tarafından 6/13/2009 6:18:18 AM zamanında düzenlenmiştir.
valla abi ! bana sorarsan görmedim...
bazı gece vakitleri yıldızlara baktığımda görüyorum bişiler ama o benim aşkım!bir görünüyo 6 ay kayboluyo..
fakat senin torunun bile varmış ...biz daha baba olmaya çalışıyoz onu bulup...bilimiyorm noolur..hadi hayırlısı..bol aşklar..keskin traşlar..arz ederim!