- 1407 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK GÖZYAŞI HÜZÜN
AŞK –GÖZYAŞI VE HÜZÜN
SURİYE GEZİSİ SEYAHAT NOTLARI
A.LEVENT ERTEKİN *
[email protected]
Bizim kuşak biraz mesafelidir..,
Sizin kuşakta kim diyebilirsiniz…
68 kuşağı değil..
Ama 12 Eylül sabahı ne olduğunu anlayabilecek kadar aklı eren kuşak…
Hani üzerinde gri elbiseyi gördüğü devlet görevlilerinden korkarak kaçan o sıkıntılı yılların çocukları…
Hep şuur altında “yaramazlık yaparsanız sizi polis amcalara veririm” sözleriyle terbiye edilen o nesil işte..
Geçtiğimiz günlerde Gaziantep Emniyet Müdürü sayın Dr. Ali Yılmaz beyin projelerinden birine eşimle dahil olduk.
Bir eğitimci olarak devletin kurumları ile halkın barışması nasıl olabilir diye uzun yıllar düşünmüşümdür. Ama gördüm ki Gaziantep Emniyet teşkilatı bunu gerçekten başarmış. Uluslar arası Polis Teşkilatının toplumun değişik katmanlarındaki meslek erbabı ile gerçekleştirdiği iki günlük Suriye gezimiz son derece verimli geçti. Devlet hizmetinde 25 seneyi bitirip 26. seneden aylar aldığım şu günlerde gerçekten polis teşkilatını yeterince tanıdığım söylenemezmiş. Bunu seyahatimiz esnasında daha iyi kavrama imkanımız oldu. O çatık kaşlı, sert bakışlı polis üniformalarının altında ne sevgi dolu yüreklerin olduğunu gördük.
Gerçekten de büyüklerin tespitleri yerinde. Kişiyi tanımak istiyorsanız ya onunla alışveriş yapın, ya birlikte yemek yeyin yada seyahat edin sözünü sosyolojik bir gerçek olarak test etme imkanına sahip olduk.
Seyahat mı…
O ise gerçektende “etrafımızın düşmanlarla çevrili” masallarından uyanmamıza sebep oldu.
Nasıl mı?
Bizim kuşak;
“Ne Şam’ın şekeri
Ne Arab’ın yüzü” tekerlemeleriyle yıllar boyu yetiştik. Sanırım bunda birazda bilinçli olarak “abi” yada “baba” pozisyonundan “düşman” meydana getirmek isteyenlerin nakış nakış dokuduğu düşmanlık halitasının etkisi büyük olsa gerek…
Birkaç yıldır, hatta son yıllarda ezberlerimiz bozuluyor.
Bize yüzyılın başında öğretilenlerin bilgi çağında doğrular olmadığını en azından öğrendik. Yani ezberlerimiz bozuldu.
Geçtiğimiz günlerde gecikmiş, çok değil 90 yıl önceki eyaletimiz Halep ile Şam seyahatlerimiz oldu. Şam da ne şeker gördüm. Nede yüzyıllar boyu kardeşimiz olan Çanakkale de kendi topraklarından kilometrelerce ötede vurulup tertemiz alnından uzanıp yatan Arap kardeşlerimizin o bize ezberletilen sevimsiz yüzünü gördüm.
Ama bir şeyi çok net gördüm.
Arap kardeşlerimizin içine sızarak yıllarca onlar gibi giyinip onlar gibi olmaya çalışan İngiliz Casusu lawrense’nin zihinsel iğfal ettiği, Suriye topraklarında-bugün bir başka Arap ülkesi Irakta Amerikan askerlerinin olduğu gibi- dünde Suriye de masum Müslüman kanı akıtan Fransız’ın yakıp yıktığı topraklarda bugün bir başka Arab’ın yüzünü gördüm.
O yüz bize öğretilen yüzden çok farklı bir yüzdü…
”Osmanlıyı İngiliz’in, Fransız’ın entrikaları ile “emperyalist”, “işgalci” yaftasını vuran Şam’ın-Haleb’in çocuklarının torunları, tıpkı “bizi arkadan vurdular! Hainler!” tanımlamaları ile bakan Osmanlı çocuklarının torunlarıyla kucaklaşırken yapılan karşılıklı hatalardan ders almışa benziyorlar.
Abisini bilmeden öldürdükten sonra başında ağlamasını bile beceremeyen Arab dünyasında bugün “abi” pozisyonundaki Osmanlının torunlarından tarih sahnesinde bir özür borcudur kitaplardan bu yıl kaldırılan Osmanlı ve Türkler aleyhindeki ibareler..
Son yıllarda Türk dış politikalarındaki İsrail ve Amerikan eksenli “Komşularınız sizin en azılı düşmanlarınızdır” ezberlerinin komşularının dünün tebası olduğunu hatırlayan mazi hafızasını kaybetmiş neslin yeniden şanlı mazisini hatırlayarak kardeşleriyle kucaklaşırken ince bir özrüdür…
Yine “emperyalist” diye adlandırılan Osmanlının kültürel mirası olan tarihi eserleri restorasyon kapsamında tamir etme girişimleri de bir başka Osmanlının torunlarından özür dilemenin farklı şeklidir.
Hepsinden önemlisi caddesine, bulvarına Türk isimleri verme yarışı ile Türkiye’deki belediyelerle kardeş şehir uygulamaları da iki kardeş ülkenin halklarını birbirinden ayırmak için döşenen kültürel mayınlar da tıpkı maddi mayınlar gibi temizleniyor.
İnşallah Şam Emevi Camiinde on bin kişiye asrın başında hitabeden o büyük alimin ifadesiyle” öldürdüğü kardeşinin başında ağlayan İslam ülkeleri “basu badel mevt” hakikatini (yeniden dirilmek) günümüzde mucizevi şeklinde yaşıyor ve yaşayacak.Ümitvar olmamak için hiçbir sebep yok.Çünkü artık ezberler bozuldu..
Osmanlı coğrafyasında en çok merak ettiğim şehirlerden biridir Halep ve Şam. 3 kıtaya bugünkü dünya haritasına bakıldığında 36 devletin sınırlarını oluşturan ecdadımın hakimiyet alanı benim hep ilgimi çekmiştir. Bu ilgi dünün bizim hatıralarımız, bugünümüzün gerçeğimiz olduğu hakikatinin hatırlanması. Bu hakikatin geleceğimizi süsleyen ideallerimize, rüyalarımıza, hayallerimize ışık tutacak olmasıdır. Eğer Türkiye mazisindeki muhteşem günlerini arzuluyorsa geçmişi onun için önem arzetmekte.
Sınır illerimizden biri olan Gaziantep ilimizde her yıl tertip edilen Suriye gezisini ilk duyduğumda oldukça heyecanlanmıştım. Heyecanım büyük ölçüde yukarıda ifadesini bulan duygu ve düşüncelerimi hayata geçirmenin yanında mazi köprüsü üzerinde geleceğe bakabilmek açısından önemliydi.
Manevi havayı teneffüs etmek isteyenler için ziyaret edilecek çok yer var, Suriye’de. İslam tarihinin ilk dönemlerine ait camiler, medreseler, birçok İslam düşünürü ve sahabe ile ilgili türbeleri görmek mümkün olmaktadır. Ayrıca İslam öncesi diğer inançlarla ilgili birçok esere de rastlayabilirsiniz. Suriye"nin her tarafı adeta tarih ve kültür kokuyor. İslam kültürü kadar eski roma, yunan kültürünün izlerini de taşımakta.
Şam’ın aşk ve gözyaşı anlamına gelen ismini Şam gezisini tamamladıktan sonra daha iyi anladım.Ben bu aşk ve gözyaşına birde hüznü eklemek isterim.Evet Şam gerçekten bir Aşk şehri…Ama orada mecazi aşk değil hakiki bir aşk gizli..Başınızı nereye çevirseniz Allah aşıklarını görürsünüz..Selahaddini Eyyübiden,H.z Yahya,Hz. Hasan,Hz. Hüseyin,Caferi Sadık,Muhiddini Arabi,Bilali Habeşi ve daha sayamadığımız binlerce sahabi,Allah Aşıkları bu şehre Aşk şehri dedirtiyor…
Evet Orada gözyaşı var..Peygamberimizi dünyada en çok sevdiği iki torununun kesilmiş başları…Hz. Yahya peygamberin Emevi camiindeki başı…Peygamberimizin torunlarının sevgili kızları… daha nice elim olaylara maruz kalmış ehli beyt kabirleri..Bugün bile gözyaşının sel gibi aktığı mekanlar..
Evet Şam bir hüzün şehri.Her köşesinde Sultan Abdülhamid Hanın, Kanuninin,Yavuz Sultan Selimin eserleri..Öte yandan son Osmanlı Padişahının ortada kalan naşı ve bugün vatan topraklarında mahzun kabri…
*
İzmir Güzelbahçe İlçe Milli Eğititm Müdürü
YORUMLAR
Bizim kuşak biraz mesafelidir..,
Sizin kuşakta kim diyebilirsiniz…
68 kuşağı değil..
Ama 12 Eylül sabahı ne olduğunu anlayabilecek kadar aklı eren kuşak…
Hani üzerinde gri elbiseyi gördüğü devlet görevlilerinden korkarak kaçan o sıkıntılı yılların çocukları…
Hep şuur altında “yaramazlık yaparsanız sizi polis amcalara veririm” sözleriyle terbiye edilen o nesil işte..
Geçtiğimiz günlerde Gaziantep Emniyet Müdürü sayın Dr. Ali Yılmaz beyin projelerinden birine eşimle dahil olduk.
Bir eğitimci olarak devletin kurumları ile halkın barışması nasıl olabilir diye uzun yıllar düşünmüşümdür. Ama gördüm ki Gaziantep Emniyet teşkilatı bunu gerçekten başarmış. Uluslar arası Polis Teşkilatının toplumun değişik katmanlarındaki meslek erbabı ile gerçekleştirdiği iki günlük Suriye gezimiz son derece verimli geçti. Devlet hizmetinde 25 seneyi bitirip 26. seneden aylar aldığım şu günlerde gerçekten polis teşkilatını yeterince tanıdığım söylenemezmiş. Bunu seyahatimiz esnasında daha iyi kavrama imkanımız oldu. O çatık kaşlı, sert bakışlı polis üniformalarının altında ne sevgi dolu yüreklerin olduğunu gördük.
Gerçekten de büyüklerin tespitleri yerinde. Kişiyi tanımak istiyorsanız ya onunla alışveriş yapın, ya birlikte yemek yeyin yada seyahat edin sözünü sosyolojik bir gerçek olarak test etme imkanına sahip olduk.
Seyahat mı…
O ise gerçektende “etrafımızın düşmanlarla çevrili” masallarından uyanmamıza sebep oldu.
Nasıl mı?
Bizim kuşak;
“Ne Şam’ın şekeri
Ne Arab’ın yüzü” tekerlemeleriyle yıllar boyu yetiştik. Sanırım bunda birazda bilinçli olarak “abi” yada “baba” pozisyonundan “düşman” meydana getirmek isteyenlerin nakış nakış dokuduğu düşmanlık halitasının etkisi büyük olsa gerek…
Birkaç yıldır, hatta son yıllarda ezberlerimiz bozuluyor.
Bize yüzyılın başında öğretilenlerin bilgi çağında doğrular olmadığını en azından öğrendik. Yani ezberlerimiz bozuldu.
Geçtiğimiz günlerde gecikmiş, çok değil 90 yıl önceki eyaletimiz Halep ile Şam seyahatlerimiz oldu. Şam da ne şeker gördüm. Nede yüzyıllar boyu kardeşimiz olan Çanakkale de kendi topraklarından kilometrelerce ötede vurulup tertemiz alnından uzanıp yatan Arap kardeşlerimizin o bize ezberletilen sevimsiz yüzünü gördüm.
Ama bir şeyi çok net gördüm.
Arap kardeşlerimizin içine sızarak yıllarca onlar gibi giyinip onlar gibi olmaya çalışan İngiliz Casusu lawrense’nin zihinsel iğfal ettiği, Suriye topraklarında-bugün bir başka Arap ülkesi Irakta Amerikan askerlerinin olduğu gibi- dünde Suriye de masum Müslüman kanı akıtan Fransız’ın yakıp yıktığı topraklarda bugün bir başka Arab’ın yüzünü gördüm.
O yüz bize öğretilen yüzden çok farklı bir yüzdü…
”Osmanlıyı İngiliz’in, Fransız’ın entrikaları ile “emperyalist”, “işgalci” yaftasını vuran Şam’ın-Haleb’in çocuklarının torunları, tıpkı “bizi arkadan vurdular! Hainler!” tanımlamaları ile bakan Osmanlı çocuklarının torunlarıyla kucaklaşırken yapılan karşılıklı hatalardan ders almışa benziyorlar.
Abisini bilmeden öldürdükten sonra başında ağlamasını bile beceremeyen Arab dünyasında bugün “abi” pozisyonundaki Osmanlının torunlarından tarih sahnesinde bir özür borcudur kitaplardan bu yıl kaldırılan Osmanlı ve Türkler aleyhindeki ibareler..
Son yıllarda Türk dış politikalarındaki İsrail ve Amerikan eksenli “Komşularınız sizin en azılı düşmanlarınızdır” ezberlerinin komşularının dünün tebası olduğunu hatırlayan mazi hafızasını kaybetmiş neslin yeniden şanlı mazisini hatırlayarak kardeşleriyle kucaklaşırken ince bir özrüdür…
Yine “emperyalist” diye adlandırılan Osmanlının kültürel mirası olan tarihi eserleri restorasyon kapsamında tamir etme girişimleri de bir başka Osmanlının torunlarından özür dilemenin farklı şeklidir.
Hepsinden önemlisi caddesine, bulvarına Türk isimleri verme yarışı ile Türkiye’deki belediyelerle kardeş şehir uygulamaları da iki kardeş ülkenin halklarını birbirinden ayırmak için döşenen kültürel mayınlar da tıpkı maddi mayınlar gibi temizleniyor.
İnşallah Şam Emevi Camiinde on bin kişiye asrın başında hitabeden o büyük alimin ifadesiyle” öldürdüğü kardeşinin başında ağlayan İslam ülkeleri “basu badel mevt” hakikatini (yeniden dirilmek) günümüzde mucizevi şeklinde yaşıyor ve yaşayacak.Ümitvar olmamak için hiçbir sebep yok.Çünkü artık ezberler bozuldu..
Osmanlı coğrafyasında en çok merak ettiğim şehirlerden biridir Halep ve Şam. 3 kıtaya bugünkü dünya haritasına bakıldığında 36 devletin sınırlarını oluşturan ecdadımın hakimiyet alanı benim hep ilgimi çekmiştir. Bu ilgi dünün bizim hatıralarımız, bugünümüzün gerçeğimiz olduğu hakikatinin hatırlanması. Bu hakikatin geleceğimizi süsleyen ideallerimize, rüyalarımıza, hayallerimize ışık tutacak olmasıdır. Eğer Türkiye mazisindeki muhteşem günlerini arzuluyorsa geçmişi onun için önem arzetmekte.
Sınır illerimizden biri olan Gaziantep ilimizde her yıl tertip edilen Suriye gezisini ilk duyduğumda oldukça heyecanlanmıştım. Heyecanım büyük ölçüde yukarıda ifadesini bulan duygu ve düşüncelerimi hayata geçirmenin yanında mazi köprüsü üzerinde geleceğe bakabilmek açısından önemliydi.
Manevi havayı teneffüs etmek isteyenler için ziyaret edilecek çok yer var, Suriye’de. İslam tarihinin ilk dönemlerine ait camiler, medreseler, birçok İslam düşünürü ve sahabe ile ilgili türbeleri görmek mümkün olmaktadır. Ayrıca İslam öncesi diğer inançlarla ilgili birçok esere de rastlayabilirsiniz. Suriye"nin her tarafı adeta tarih ve kültür kokuyor. İslam kültürü kadar eski roma, yunan kültürünün izlerini de taşımakta.
Şam’ın aşk ve gözyaşı anlamına gelen ismini Şam gezisini tamamladıktan sonra daha iyi anladım.Ben bu aşk ve gözyaşına birde hüznü eklemek isterim.Evet Şam gerçekten bir Aşk şehri…Ama orada mecazi aşk değil hakiki bir aşk gizli..Başınızı nereye çevirseniz Allah aşıklarını görürsünüz..Selahaddini Eyyübiden,H.z Yahya,Hz. Hasan,Hz. Hüseyin,Caferi Sadık,Muhiddini Arabi,Bilali Habeşi ve daha sayamadığımız binlerce sahabi,Allah Aşıkları bu şehre Aşk şehri dedirtiyor…
Evet Orada gözyaşı var..Peygamberimizi dünyada en çok sevdiği iki torununun kesilmiş başları…Hz. Yahya peygamberin Emevi camiindeki başı…Peygamberimizin torunlarının sevgili kızları… daha nice elim olaylara maruz kalmış ehli beyt kabirleri..Bugün bile gözyaşının sel gibi aktığı mekanlar..
Evet Şam bir hüzün şehri.Her köşesinde Sultan Abdülhamid Hanın, Kanuninin,Yavuz Sultan Selimin eserleri..Öte yandan son Osmanlı Padişahının ortada kalan naşı ve bugün vatan topraklarında mahzun kabri…
*
EFENDİM ÇOK HARİKA İFADE GÜZEL BİR YAZI GÜZEL BAKAN GÖZLER GÜZEL GÖRÜR.YÜREĞİNE SAĞLIK ZEFKLE OKUDUM ÇOK DA HAZ ALDIM TEBRİKLER SEVGİ VE SAYGILARIMLA.
Çok yaşayan değil çok gezen bilir demişler.Şuurlu insan gezer görür analiz eder karşılaştırır ve düşüncesini ortaya koyar.Ama gelin görün ki, Türkiye herkes ekonomik sebeplerden dolayı gezemiyor,göremiyor...Şam dediniz Osmanlı toprağı idi bir zamanlar.Yükseliş devrinde yerli halk Dostu iyiydi uyumluydu.Ama osmanlı zayıflayınca bu iyiler nedense arkadan vurdular.Bu bir tarihi gerçektir.Şİmdi pişman olmuşlardır o ayrı konu ama ne acıdırki, ingilizin oyununa gelerek Halife ordusuna karşı isyan ve başkaldırma yıkılışa kadar devam etti....Çok güzel bir gezi-anı yazısıydı.Tebrikler.
Orada gözyaşı var..Peygamberimizi dünyada en çok sevdiği iki torununun kesilmiş başları…Hz. Yahya peygamberin Emevi camiindeki başı…Peygamberimizin torunlarının sevgili kızları… daha nice elim olaylara maruz kalmış ehli beyt kabirleri..Bugün bile gözyaşının sel gibi aktığı mekanlar..
Kutlu / yorum...