- 1007 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
GONCA 3
Devamı…
Ustasının onunla ne konuşacağını merak ediyordu. Hep istemişti, resim kâğıtları ve boyalar almayı, resim yapmayı seviyordu. Bazen kardeşlerinin resimlerini yapardı, kardeşleri de sınıfta kendileri yapmış gibi arkadaşlarına gösterirdi. Şimdi onunda olmuştu. Aslında kendine ayırdığı parayla alabilirdi, nedense hep kitap almıştı kendine, iş yerinde çanak çömleğin üzerine yaptığı desenler resimler bastırmıştı duygularını, yeterli gelmişti ona herhâlde…
Gonca öylesine dalmıştı ki Hayri ustanın sesiyle birden kendine geldi.
-Kızım beni dinliyor musun?
Gonca;
-Evet! Hayri amca dinliyorum.
Hayri usta;
-Diyorum ki! Ben senin yeteneğinin farkındayım yaptığın desenler resimler çok güzel sana bu malzemeleri o yüzden aldım. Gün de bir saat çekilip bir köşeye çalışmanı istiyorum, şimdilik bu sulu boya ve boya kalemleriyle çalış, daha sonra sana yağlı boya ve tuval alacağım yavaş yavaş onlarla çalışmayı da öğreneceksin.
Gonca;
-Ama! Hayri amca ya iş ne olacak? Diyecek oldu. Hayri usta susturdu.
-Ben ne diyorsam onu yap merak etme işimiz aksamaz.
Gonca;
-Ama ben bilmem ki! Yağlı boya ve tuvalle resim yapmayı.
Hayri usta gülümseyerek;
-Merak etme, ben sana öğreteceğim, sen yeter ki azimli ol çok çalış ben senin yitip gitmene izin vermeyeceğim bunu bilesin, her zaman senin arkanda olacağım bundan böyle, çok güzel şeyler başaracaksın sen, hadi şimdi yarım kalan işini tamamla sonra doğru boya kalemlerinin başına ne istersen gönlünden ne geçiyorsa, hayallerine bileğine kuvvet, hadi hadi bakalım…
Goncanın gözleri ışıl ışıl parlıyordu sonunda onu anlayan onu destekleyen biri vardı hem de ustası Hayri amca, kalktı hızlı adımlarla işlerini yapmaya koyuldu. Kuruması için güneşe serilecek çömlekler, biblolar ve küllükler vardı. İtinayla hepsini sıralamaya koyuldu. Hayri usta da tornasının başına geçti.
Gonca işlerini çabucak bitirdi. Torbadan ustasının aldıklarını çıkardı, okşar gibi elliyordu hepsini, sulu boyanın ne çok renkleri vardı öyle, hele boya kalemleri renk renk çeşit çeşitti, bembeyaz kocaman resim kâğıtları, kardeşlerinin resim defterlerinden farklıydı, hem daha büyük ve daha kalındı. Önce renkli kuru boya kalemleriyle başlayacaktı. ‘’Annemin resmini yapacağım’’ diye mırıldandı kendi kendine annesi onun kardeşlerine yaptığı resimlere hayranlıkla bakardı hep, alırdı eline ‘’Goncam nasıl yapabiliyorsun gerçek gibi bunlar’’ diye hayranlığını dile getirirdi..
Annesinin yüzünü getirdi gözlerinin önüne çok güzeldi annesi, ay gibiydi yüzü daha çok gençti. Elleri titreyerek çizmeye başladı.
Gonca birden sıçradı öylesine dalmıştı ki vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştı. Ustası başına dikilmiş gülümseyerek onu seyrediyordu. Resmi de bitmişti neredeyse, birkaç gölgelendirmeyi yaptı hemen, ustasına uzattı.
-Nasıl! Olmuş mu? Hayri amca güzel mi? Annemin resmini yaptım.
Hayri usta gözlüklerini yerleştirdi resmi dikkatlice incelemeye koyuldu. Bir taraftan da Goncaya;
-Bana bir çay kap gel bakalım. Dedi
Gonca hemen bir köşede küçük tezgâhın üzerinde ki piknik tüpünde demlediği, her daim hazır olan çayın başına gitti çayı hep hazır tutardı. Ustası çay içmeyi çok severdi. Çay bardağını uzatırken heyecanla ustasına bakıyordu beğenmiş miydi acaba?
-Hayri amca nasıl olmuş? Diye sormaktan kendini alamadı.
Hayri usta gözlerini kısarak;
-Çok güzel fakat gölgelendirmelerde daha dikkatli olmalısın. Gözlerdeki ifadeyi verişin güzel daha yeni başladık. Çizimlerin daha da güzelleşecek, ellerin ustalaşacak, yaptıkça hatlar yerine oturacak, bu günlük bu kadar yeter haydi hazırlan geç kalmadan doğru eve, al resmini annene göstermek istersin belki. Gonca kararsızdı. Annesine gösterirse’’ iş yerinde resim mi yapıyorsun?’’ Derse. Ya! Kızarsa, yinede aldı resmi eline, rulo yaptı hazırlanmaya başladı.
Akşam saatleri olmasına rağmen hava çok sıcaktı. Temmuzun ortalarında nem çok oluyordu. Yaşadığı ilçe Ulu dağın eteklerinde, bereketli toprakların üzerine kurulmuş, nereye kazmayı vursan su fışkıran büyük bir ovaya yayılmıştı.
Her yer ağaçlıktı. Cadde ve sokaklarında sırayla ağaçlar vardı. Kalın gövdeli asırlık çınarlar yüzyıllara tanıklık yapıyor, hala dimdik ayakta durup yeşilin her tonuyla gölge oluyordu insanlara. İlçe halkının çoğu geçimini tarımdan sağlıyordu.
Goncanın annesi de yazın, çapaya ve patates toplamaya gidiyordu. Evlerine bayağı katkısı oluyordu. Kışlık yakacak ve yiyeceklerini böylelikle daha kolay yapabiliyorlardı. Goncanın kazandığı paraya annesi dokunmazdı. Goncanın çeyizlerini almaya çalışırdı ki o dönemlerde çeyiz çok önemliydi. Gelin olacak kızların çeyizine işlemeler, nakışlar yatak örtüleri, kanaviçeler yapılırdı. Oldukça masraflıydı. Bazılarını kendisi yapıyor yapamadıklarını da para verip el işinden anlayanlara yaptırıyordu.
Gonca adımlarını hızlandırdı. ‘’Annem eve gelmiştir yorgundur şimdi’’ diye mırıldandı annesine yardım etmeliydi akşam yemeği için, kardeşleri de kim bilir ne haldeydi. ’’ Toz, toprak, ter kokuyorlardır şimdi’’.Diye düşündü.
Evlerine yaklaştığın da birkaç kapı ötede oturan Fatma nine goncaya seslendi;
-Gonca kızım bir bak hele
Gonca sesin geldiği yöne bakıp;
-Efendim Fatma nine
- Kızım annene söyle de bana uğrasın diyeceğim var ona.
Gonca;
-Tamam Fatma nine söylerim.
Gonca evinin kapısının sarkan ipini çekerek içeriye girdi. Birden kardeşleri etrafını sardı. Biri eteğini diğeri de kolundan çekiştirerek, abla abla bize bir şey aldın mı? Gonca gülümseyerek;
-Durun Yaramazlar durun biraz, düşüreceksiniz beni, her gün nasıl bir şeyler alayım size, param yok ki.
Anneleri mutfağın penceresinden başını uzatarak bağırmaya başladı iki afacana;
-Aliiii! Zeyneeep, Çabuk ablanın yakasını bırakın. Elinizi ayaklarınızı yıkayın. Babanız gelir şimdi, yemeğe oturmayın öyle pis pis, çabuk olun dedim size üzerinizi de değiştirin hadi, Gonca kızım sende yardım et bana sofrayı hazırlayalım.
Gonca içeriye girip üzerini değiştirdi. Mutfağa annesinin yanına yardım etmeye gitti. Yazları evlerinin küçük bahçesinde yerlerdi akşam yemeklerini, bahçe asma ağacı ve çiçeklerle çok güzel olurdu. Serin olduğu için babası orada oturmayı çok seviyordu. Yemekten sonra çay demlenir birlikte sohbet ederler gün içinde neler yaptıklarını konuşurdu anne ve babası, Goncada bir köşeye çekilir kitap okurdu. Annesinin yaptığı bir iki kap yemeği bahçeye yer sofrasına getirirken o sırada kapı açıldı, babası içeriye girdi. Gonca;
-Hoş geldin baba. Diyerek gülümsedi.
Babası;
-Hoş bulduk kızım
Zeynep ve Ali de koşarak bahçeye geldiler. Babasının etrafında koşturmaya başladılar. Elinde ki ekmek poşetinden iki tane halkalı şeker çıkarttı babası, çocuklara uzattı;
-Alın bakalım yalnız yemekten sonra yiyeceksiniz ona göre.
Ekmek poşetini Goncaya uzatarak ;
-Al kızım bunları dedi. Ellerini yıkamak için bahçede ki çeşmeye yöneldi.
Gonca hemen havluyu aldı, ellerinin üzerine yaydı havluyu, onların örf ve adetleri böyleydi. Büyükler ellerini yıkadığında yanı başında havluyu hazır tutarlardı. Goncaya da böyle öğretilmişti.
Selma Ardıç TAN
YORUMLAR
Sayın Selma Ardıç TAN ; ben sizi iyi bir yazar olarak biliyorum..Ve affınıza sığınarak sormak istiyorum ; bu boş vermişlik, bu yazım hataları sürüsü ne oluyor ? Bir kaç tanesini buraya almaya kalksam, sayfaya sığmayabilirdi..
Biraz kızın ama böyle de yapmayın bence...
Fikret TEZAL tarafından 6/12/2009 5:05:34 PM zamanında düzenlenmiştir.